Ulubey, yargının siyasallaştığını iddia ettiği yazılı açıklamasında, "Adalet gücü bağımsız olmayan bir milletin, devlet halinde mevcudiyetinin kabul edilemez."dedi.

"Gerçek bir devlet adamı olan Atatürk, yapacağı reformları önceden planlar, toplumun nabzını yoklar ve ona göre hareket ederdi" diyen Ulubey, "Atatürk 1935 yılına kadar yargıyı Ankara'ya taşımamıştır. Çünkü biliyordu ki yerleştirmek istediği reformları hayata geçirmek için henüz yapı oluşmamış ve olgunlaşmamıştı.Önce Sivas'ta kurduğu yargıyı sonra Eskişehir'e ve daha sonra Ankara'ya taşımıştır. Başka bir deyişle tüm yasama organları rayına oturduktan sonra yargıyı Ankara'ya taşımıştır. Böyle bir devlet adamının yerleştirdiği düzen bugün acımasızca talan edilmektedir."diye ifade etti.

"AK Parti iktidarıyla var olan sorunlar ayyuka çıkmıştır"

Ulubey, şunları kaydetti:

"Hukukçu değilim, ancak bu ülkede yaşayan ve ülkesini seven her duyarlı vatandaş gibi Türkiye üzerine oynanan oyunlara kayıtsız kalmamamın bir vatandaşlık görevi olduğunu düşünüyorum. Bu bağlamda eksikliklerime rağmen yargının siyasallaşmasının ne kadar tehlikeli olduğunu ve yapılmak istenenleri yapabildiğim kadarıyla aktarmaya çalışacağım.

Türkiye özellikle AK Parti iktidarıyla birçok tartışmayı, gerilimi, birçok değişimi jet hızıyla yaşadı. Elbette Türkiye'nin bu hale gelmesinde geçmiş hükümetlerin de katkısı büyüktür ama AK Parti iktidarıyla var olan sorunlar ayyuka çıkmıştır .Laikler, laik olmayanlar, Cumhuriyetçiler, Cumhuriyetçi olmayanlar, alt üst kimlik tartışması, yeni anayasa tartışması gibi halkın hassasiyetini öne çıkartan gerilimler yaşandı."

2008 bütçesini TV'de izlerken iktidar tarafından adeta toz pembe bir tablo çizildiğini savunan Ulubey,"Gerçekler ne yazık ki ört pas edilmektedir.Türkiye'nin sanayi hamlesi yüksektir diyebilir miyiz?Ülkenin önemli kitleri haraç mezat satılmadı mı?Bankacılık, sigortacılık yüzde 40 yabancıların elinde değil mi ? Türkiye'nin bel kemiği olan tarım ne durumda? IMF,Vakıfbank ve Ziraat Bank'ın satılmasını istiyormuş. IMF politikaları ile hangi ülke ayakta kaldı? Dışarıdan gelen sermaye çıkışına sıcak para deniliyor, cari açık (döviz açığı ) deniliyor. Vatandaş bu boş kavramları ne yapsın?... Ekonomistler sıcak para bir yere kadar diyor. Bu sanal tablonun er geç duvara toslayacağı uyarısı bile kaale alınmıyor." şeklinde kaydetti.

"Türkiye Osmanlı'nın Duyuni Umumiyesi gibi oldu"

Sandıktaki çoğunluğuna güvenen ve diğer kesimlerin düşüncelerini hiç de benimsemeyen iktidarın şimdi ise yargıya en büyük darbeyi vurduğunu ileri süren Ulubey, şöyle devam etti:

"Yargı, devletin hukuk düzenini sağlamak üzere mahkemeler aracılığıyla yerine getirdiği işlev.Tarihçesine bakacak olursak,ortaçağ başlarında yargı işlevi yasama ve yürütme işlevlerinden ayrılmamıştı. Her üç işlev de genellikle hükümdarlar tarafından yerine getiriliyordu. XII.YY'dan sonra gerek hükümdarlar, gerek kilise yöneticileri yargı işlerini meslekten hukukçulara bırakma yoluna gittiler.

Laik hukuk eğitimi veren üniversitelerden mezun olan hukukçuların sayısının artması, yargının zamanla Yasama ve yürütmeden tamamen ayrılmasını sağladı. Liberal siyasal felsefesinin gelişmesiyle birlikte Yasama ,Yürütme ve Yargı işlevleri birbirine karşı belli ölçülerde bağımsızlığa sahip organlarca kullanılmaya başladı. Kara avrupası hukuk sistemini benimsemiş olan Türkiye'de yargı işlevi, güçler ayrılığı ilkesine göre bağımsız mahkemeler eliyle yürütülür.Yasama ve yürütme organları değiştirilemez ve bu kararların yerine getirilmesi geciktirilmez.

Türkiye'de 1982 Anayasası mahkemelerin bağımsızlığını öngörmekle (m.138 )birlikte çeşitli hükümlerinde yer alan düzenlemelerle yargı bağımsızlığının kurumsal yapısını zayıflatmıştır. Elbette 82 Anayasası dayatmacı ve antidemokratik bir anayasadır ve iyileştirilmesi de zaruridir, ancak demokratik bir anayasa AK Parti hükümetinin yaptığı gibi de olmaz. Bütün kesimlerin ihtiyaçlarına cevap verebilecek bir anayasa, demokratik, laik ve hukukun üstünlüğünü içeren bir anayasa olmalıdır."

"Bu yasa neden tasarı olarak değil de teklif olarak verildi?"

Ulubey, yasanın değişikliğinin TBMM'ne hükümet tasarısı olarak değil bir AK Parti milletvekilinin teklifi olarak verildiğini belirterek, şöyle devam etti:

"Çünkü tasarı olarak verildiği takdirde yüksek yargı, barolar üniversitelerin görüşünü almak zorunda kalacaklardı. Hükümet bunun hesabını İyi yapmış olmalı ki Cumhurbaşkanı 1 gecede bu yasayı geçiriyor. Unutulmamalıdır ki hükümetler geçici devlet kalıcıdır. Ama ne yazık ki ülkemizde geçmişteki hükümetlerin de çıkardıkları yasalar hep kendileri iktidarda kalacakmış gibi çıkarları doğrultusunda yapmışlardır. Bu da ülkenin gelişmesini engelleyen, demokratik ve hukuk devleti önüne büyük set çekmiştir.

Hakim ve Savcılar Yasası'nın hukuk sistemini kadrolaştırmaya götüreceği, hukukun ve güvenirliğini yok edeceği muhakkaktır.Bu uygulamada; savcı ve yargıç olmak için sınava girenler, yazılı sınavında kaç puan alırsa alsın Adalet Bakanlığı bürokratlarının yapacağı mülakatta kime ne sorulduğu bilinmeyen kayıt altına alınmayan sözlü sınav. Böyle bir sınav sonucunda kimlerin yargıç ve savcı olacaklarına karar verilecek. Oysa sınavın Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun ya da tarafsız kişilerin yapması gerekmez mi ?. Daha çok demokrasi isteme anlayışımız bu mu ?.....

AK Parti bu yasayı hukukçular, üniversite temsilcileri, barolar ve çeşitli sivil toplum örgütlerinin karşı çıkmasına rağmen savunuyor. Dün, biz yeni anayasayı tüm kesimlerin görüşünü alıp olgunlaştırdıktan sonra hayata geçireceğiz diyenler, bugün ne oldu da zikzak çiziyorlar. Bu tutarsızlığı toplum görmezlikten gelmemeli. Hukuk Fakültesi dekanlarının ortak açıklamasında, getirilen mülakat sisteminin yargı bağımsızlığı açısından sorun yaratacağı vurgulandı. Dekanlar önemli olan boş kadroları bir an önce doldurmak değil bu kadrolara Atatürk devrimlerine sahip çıkan hakim ve savcılara emanet etmektir dediler."

Ulubey, açıklamasını şöyle tamamladı:

"İstanbul-Ankara, Dokuz Eylül ,Marmara ,Bilkent, Koç, Gazi, Kadir Has, Anadolu, Akdeniz, Atılım, Başkent, Çankaya, Çağ, Hacettepe, Kocaeli, Ufuk, Yeditepe, Maltepe Üniversitelerinin hukuk fakültelerinin dekanları ortak bir açıklama yaptı. Dekanların tespit ve önerileri ise şöyledir, yargı organları mensuplarının haksız ithamlardan korunmaları ve kamuoyunun yargı sistemine hak ettiği saygıyı göstermesinin sağlanması için hakim ve savcı adaylarının belirlenmesinde sınav sisteminde kaynaklanan soru işaretlerini ortadan kaldırmak zorunludur.Bu sebeple, sınavın ikinci aşamasını oluşturan mülakatı yapacak kurulun, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu tarafından belirlenmesi ve mülakat kurulunda belirli sayıda hukukçu öğretim üyesinin görevlendirilmesi önemlidir. Mülakatın ağırlıklı olarak Adalet Bakanlığı mensupları tarafından yapılmasını öngören düzenleme, yargı bağımsızlığı açısından sistemsel sorun yaratmaktadır ki mutlaka değiştirilmesi gereklidir .

Türkiye Büyük Millet Meclisi Adalet Komisyonu'nun kabul ettiği metinde yer alan çağdaş yaşam anlayışının mülakata puanlamasına dair düzenlemenin çağdaş bilimsel ve teknolojik gelişmelere açıklığın mülakat puanlaması şeklinde değiştirilmesi, çağdaş dünya görüşüne sahip kişilerin hakim ve savcı adaylığına kabulünü destekleyici olmamıştır .

Komisyonun önerdiği metin ile kanun metni arasındaki tek benzerlik, çağdaş kelimesi ile sınırlı olup kanunun getirdiği düzenlemenin komisyonun önerdiği düzenleme ile bir ilgisi yoktur. Ne yazık ki dekanların bu önerileri ve tespitleri göz önünde bulundurulmadı.Hiç şüphesiz iktidara bağımlı bir yargının oluşumu ülkeyi hukuk devletinden uzaklaştırılacaktır ki, bunu ilerde hep beraber göreceğiz."

Kaynak : PHA
Kaynak: pha