Kenan Doğan açıklamasında; “Ak Parti Genel Merkezinde ve Kastamonu Belediyesi’nde çalıştığı ortaya çıkan Şahsın ve bazı danışmanların profilleri ile son dönemlerde gerek ilimizdeki imar rantına ilişkin gerekse Malatya belediyesindeki Avrupa seyahatine götürülen şahısların geriye dönmeyenlerin profilleri ülkemizin siyasal ve sosyal düzeyinin hangi seviyede olduğuna işaret eden örneklerdir.

Uyuşturucu kullanan, rüşvet alan, imar değişiklikleri ile birilerine rant sağlayan, adı insan kaçakçılığı ile anılan belediyelerin sebep olduğu ve bazı insanların büyük paralara sahip, lüks bir hayat süren, iktidarın merkezinde hakimiyeti elinde bulundurmanın zehirlenmesini yaşayan ve sefa içerisinde hayat süren siyasetçi, Danışman veya çalışanlara ilişkin vakaların ciddiyetle ele alınması gerekmektedir.

Bu bir danışman, siyasetçi veya çalışanların vakası, münferit olaylar değildir. Bu vakalar, bir kaç kişinin uyuşturucu, rant veya ahlak bozukluğu bağımlılığından daha fazlasını içeren, ve her seviyede insanın içerisinde olduğunu ifade eden bir olaydır.

Bu olaylar, siyasal ve sosyal hayatımızdaki yozlaşmanın su yüzüne çıkan bir örneğidir. Ülke ve toplum olarak her tarafımız bu ahlak dışı vakalarla kuşatılmış durumdadır. Bir belediyenin meclisinde aynı yer ile ilgili ak partili Meclis üyelerinden bazılarının da ahlaki bulmadığı için karşı çıkmasına karşın 2-3 defa imara ilişkin karar değişikliğine gidilmesinin veya Bir başka belediye meclisinde yurt dışı seyahat adı altında bedeller karşılığı götürülen 42 kişinin sadece iki kişisinin dönmesi diğerlerinin yurtdışında kalması üzerine yapılan incelemede olayın çok farklı boyutlarının ortaya çıkması ile danışmanlar olayının ne farkı var. Sonuçta hepsinin dayandığı yer ahlakla ilgili olmasıdır.

Türkiye’nin asli sorunu, bu ahlaksızlıkları besleyen, büyüten ve koruyan bataklıktır. Bu danışman veya diğerlerinin arkasındaki karanlık tarafla yüzleşmeden her açıdan bizi kuşatan yozlaşma ve çürüme olgusunu tam olarak okumamız ve anlamamız mümkün değildir.

Hâkimiyet, servet ve şehvet dolu hayat yaşayan bir kesimin siyasetin, dinin ve devletin imkânlarını sömürerek kendi tabirleriyle ışıltılı bir hayata sahip olduklarını görüyoruz.

Işıltılı hayat olarak ifade edilen şey, aslında yozlaşmış bir hayattan başka bir şey değildir. İnsanların hayatını yozlaştıran şey nedir? Bu sorunun cevabı çok önemlidir.

Para, makam ve gücü ele geçirdikçe kişinin sadece nefsine taptığı ve nefsini put edindiği gerçeği karşımıza çıkmaktadır.

Nefsini put edinenler, sınırsız bir şekilde her türlü günahı, kötülüğü ve pisliği yapma ayrıcalığına sahip olduklarını inanırlar.

Kişiler ve gruplar, siyasal ve ekonomik çıkarlar uğruna din, ahlak, maneviyat, milliyet, kültür ve kimlik dahil her şeyi araç olarak istismar etmektedirler.

Dinin, imanın, ahlakın, kimliğin ve kültürün nefsi put edinmeye hizmet eden araçlar haline gelmesi, yozlaşmanın ve çürümenin en büyük nedenidir.

Günümüzün gençleri, siyasetçileri, bürokratları, medya çalışanları veya sermaye sahipleri için Halife Ömer artık örnek değildir. Günümüzün Ömerleri olarak niteleyebileceğimiz hiç kimse ortalıkta bulunmamaktadır.

Kullandığı uyuşturucuyu pudra şekeri olarak sunacak kadar yüzsüzleşen ve yozlaşanlarla siyasetimiz, yerel yönetimlerimiz, iş hayatımız ve dini yapılarımız dolmuş durumdadır.

Şık takım elbiseler ve gözlükler takarak köşeyi dönmeyi marifet sayanların önündeki örnek, Hz. Ömer değil, mafya elebaşlarıdır. 

Dün Harun diye ortaya çıkanların son zamanlarda medyaya düşen örneklerde  görüldüğü üzere fırsat ve imkanları elde ettiğinde gerçek veya tüzel kişilerin, siyasal gücü kullanarak büyük bir yağmacılığa giriştiklerini görüyoruz.

Birçok kimse, siyaseti, devleti ve ülkeyi yağmalamak için sınırsız imkânlar sunan bir yol olarak görmektedir. Yerleştiği belediye ve parti imkânlarını kullanarak çok kısa sürede büyük ekonomik varlıklar elde eden örneklerle çokça karşı karşıyayız.

Milletvekilliği, belediye başkanlığı, bakanlık ve bürokrasi gibi alanlarda elde edilecek pozisyonları, devletten rant elde etmenin yolları görenler, ilk fırsatta yıkıcı bir yağmacılık iştahıyla her şeye saldırmakta ve kullanmaktadırlar.

Siyasetin yağmacılık olarak anlaşılması ve uygulanması, başarısız, yönetemeyen ve işlevsiz kalan devlet olgusunu ortaya çıkarmaktadır.

Son Ak parti Genel merkezinde çalışan, danışmanlar ve belediyelerdeki kamuoyunca duyulan olaylar parti içerisindeki bir çürük elma düzeyine indirgenemez. Ülkemiz siyasetinin karşılaştığı sorun, bir kaç kişinin çürümüşlüğü değildir.

Siyasetin, sistemin ve toplumu yönetenlerin bizzat kendisinin çürüdüğü gerçeğiyle yüzleşilmediği sürece mevcut durumdaki yozlaşma sürecinin derinleşeceği gerçeğinin farkına varmak lazımdır.

Sorun iktidar partisi genel merkezinde çalışan bir kişinin uyuşturucu kullanması, bir iki danışmanın gayrı ahlaki davranış ve yaşayışlar veya belediyelerdeki imar değişiklikleri yolu ile rant kazanılması değildir. Sorun, siyasetin imkânlarını kullanarak güç, şehvet ve servet elde etmek için her türlü imkânı istismar eden yağmacılığın siyasetin, dinin, kültürün ve toplumun yerine geçmiş olmasıdır.

Uyuşturucu kullanan veya rüşvet alan danışmanlar vakası, siyasetin toplum veya Belediyedeki olaylar ülkenin yararına iş yapma faaliyeti olmaktan çıktığını gösteren alarm verici bir örnektir.

Siyaset, hukukun, barışın ve özgürlüğün işlemesi için gayret sarf eden insanların faaliyet gösterdiği bir alan olmaktan çıkmıştır.

Bunlar veya bunlara benzeyen tiplerin siyaset alanına sızıp yağma ve talan sonucu hızla zenginleşmeleri, siyasetin bir vurgun aracı olarak anlaşılması şeklinde bir tablonun ortaya çıkmasına neden olmuştur.

Toplum, ekonomi, eğitim, sağlık ve iş başta olmak her alanda büyük zorluklarla karşılaşmaktadır. Her geçen gün artan işsizlik, hayat pahalılığı ve yoksulluk, insanları, temel insani ihtiyaçlarını karşılayamaz hale getirmiştir.

Yolsuzluk, yağma ve yozlaşma yoluyla siyasetin sürdürülmesi mümkün değildir. Daha fazla yolsuzluk ve rant umuduyla bir ülkede demokrasinin hukukun, ve barışın ilerleyeceğini ummak büyük bir yanılgıdır.

Yolsuzluğun ve yağmacılığın derinleşmesi, kökleşmesi, sistemleşmesi ve çeşitlenmesi bir beka sorunu haline gelmiştir.

Sonuç olarak görünen şu ki; Yolsuzlukla, yağmacılıkla ve yozlaşma ile mücadele edecek sahici ve sahih bir sosyal ve siyasal iradenin yokluğu, ülkemizin en büyük açmazıdır.” Dedi.

Editör: Adıyaman Haber