Mehmet Emin Danış’ın öncülüğünde 2000 yılı dolaylarında gönüllü arkadaşlarla birlikte Adıyaman Çevre ve Tanıtım Platformunu oluşturmuştuk. Amacımız, daha temiz bir çevrede yaşamak ve ilimizi tanıtmak idi.

Atatürk Baraj gölüne doğrudan akan/akıtılan kanalizasyonlar nedeniyle baraj suyu içen hayvanlar hastalıklara yakalanıyor, haliyle insanlara da bulaşıyordu. Hatta konu ünlü yazar Fikret Otyam’ın “Adıyamanlılar b.klu su içiyor” başlıklı köşe yazısı ile ulusal gazetelere bile yansımıştı.

Sivil platform olarak televizyon habercileri ile birlikte pis kokudan güçbela gittiğimiz barajın Sitilce mevkii kıyısında yüzen dışkılara rastlamış, kamuoyunun dikkatini bu konuya çekmiştik.

Nihayetinde, artık belediye başkanlarının ve dönemin milletvekillerinin dilinde adeta “Ulumoğlu Türküsü”ne dönen Arıtma Tesisi inşaatına 07.06.2013 tarihinde, tamamı 18 milyon 500 bin avroluk maliyetin %85’i Avrupa Birliği, %6’sı Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve %9’u Adıyaman Belediyesi tarafından finanse edilen ihale ile başlandı. 01.05.2016’da bitirilen tesisinin faaliyete geçmesi  üzerine ziyaret etmeyi düşündüm. Bu arada tesise emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.

“Emektar” Emin Danış’ı da davet ederek aynı tesiste müşavir ve şirket sekreteri olarak çalışan, geçmişte Kent Konseyi, küçük Millet Meclisi ve Nemrut Dağı Milli Parkı Koruma Platformu gibi kuruluşların “gönüllü eri” çalışma arkadaşım Mehmet Aydın Sarıkaya’nın rehberliği altında tesisi ziyaret ettik. Çalışanlardan Sarıkaya gibi sahiplenme duygusu ve kurallara uyum derecelerinin yüksek olduğunu gördüğüm Elektrik Teknisyeni Atalay Fidancı ve Laboratuar Teknikeri Hülya Ataş nezaretinde giydiğimiz şantiye yelekleri ile gezdik, bilgilendik. Müteahhit firma ve bakanlık tarafından geçici kabulü yapılan ve şu anda belediyece istihdam edilen 22 görevli ile işletilen tesisin kesin kabulünün yapılmasının beklendiği 01.05.2017 tarihinde Müteahhit ve Müşavir firmanın tamamen çekilebileceğini , ileride 32 bin m3/gün’e çıkartılabilecek kapasitenin, yani arıtılan su miktarının şu anda 22 bin m3/gün dolayında olduğunu, depoladığı biyogazla kendi ihtiyacı olan elektriğin yüzde 80’ini elde edeceğini öğrendik.

Dikkatimi en fazla çeken konu ise Avrupa Birliğinin, işin yapım ihalesini bir özel şirkete verirken, bu yapım şirketinin işini kontrol işini ise yine başka bir yabancı özel şirkete vermesini öğrenmem oldu. Yapan yabancı bir özel şirket, denetleyen de yine yabancı başka bir özel şirket! Özel sektörü kamu sektörünün denetlemesini görmeye alıştığımız için garipsedim. Birkaç “uç” soruma “ikna edici” cevaplar alınca rahatladım. İş ahlakı ve etik değerlere bağlı kalındığı sürece denetleyenin kimliğinin önemli olmadığını bir kez daha gördüm. Nitekim, Allah korusun, bir depremde en fazla yıkılanlar kamunun denetlediği(!) köprü ve kamu binaları olmuyor mu? 

Laboratuar Teknisyeni Hülya Ataş’tan sorduğumda; %90-95 oranında arıtılmış halde tesisten çıkan suyun tarımsal sulamada kullanılabileceğini, hayvanların içebileceğini, ancak el veya bulaşık yıkamada kullanılamayacağını, bunlarla birlikte klorlama ve magnezyum arıtması gibi bir takım teknik işlemlerden sonra insanlar tarafından içme suyu olarak dahi kullanılabileceğini (yaz mevsimlerinde yaşadığımız içme suyu ihtiyacı bu yoldan giderilemez mi acaba?)  söyledi.

Kıyıdaki pis kokunun ortadan kalkmasına ve artık “Adıyamanlılar b.klu su içiyor.” denilemeyecek olmasına seviniyor, tesisin bazı bölümlerinde çalışan işçilerin sağlıkları yönünden iki yıldan fazla çalışmamalarını da tavsiye ediyorum.

Allah, 15 yıl sonra da olsa tüm güzel ideallerin gerçekleştiğini görme keyfini herkese yaşatsın.

 
Mustafa Işıldak 

 

[email protected] 0532-422 95 28