Zamanın birinde iki kardeş varmış, biri evli çocukları var, biri bekar, babadan kalma tarlalarını ortaklaşa ekip biçerlerdi. 

O yıl tarlalarına buğday ektiler, orakla biçtiler, harmana taşıyıp sapdövenle sapları ezip, savurup buğdayı saptan ayırdılar. Kardeş payı yapıp, kratla ölçerek ikiye böldüler.
İki kardeş çok yorgun düşmüşlerdi, artık akşamda olmuştu. 
Sabah ola hayr ola diyerek, buğdaylarını sabah eve taşımaya karar verdiler. 
O gece nöbetleşe buğdaylarının başında beklediler. 
İlk nöbeti büyük kardeş aldı. Harmanın başında kendi kendine düşünürken "Ya Rab-bim, ben kardeşimle buğday hasılatını eşit paylaşmakla hata ettim, Affet beni... Benim kardeşim henüz bekar, evlenip evbark sahibi olması için büyük masraf gerekir" Diyerek, kendi payından 10 ölçek doldurup kardeşinin payının üstüne atar. 
Vakit gece yarısını geçince küçük kardeş gelip nöbeti devr alır, büyük kardeş eve gider. 
Küçük kardeş kendi kendine düşünür. "Allah'ım, ben Ağabeyimle hasılatı eşit paylaşmakla hata ettim, ne olur affet beni. ağabeyim, evli barklı, çoluk çocuk sahibi, onun masrafı benden çok fazla" Diyerek, kendi payından 10 ölçek doldurup Abisinin payının üstüne atar. 
Böylece sabah olur, buğdaylarını eve taşımaya başlarlar, evde buğday koyacak yer kalmıyor, bütün çuvallar, torbalar, ambarlar doluyor, ama buğdaya Allahın bereketi girmiş, bir gram bile eksilme olmuyor, buğday olduğu gibi harmanda duruyor. 
Bunun üzerine iki kardeş, köyün imamını ve yaşlılarını çağırıp bu işin hikmetini sual ederler. 
Cemaat, "hikmet sizdedir gençler, siz ne yaptınız ki, buğdayınız böyle bereketlendi?" 
İki kardeş bir süre düşündükten sonra gece yaptıklarını itiraf ederler. 
Köyün İmamı, "İşte şimdi sır çözüldü, şimdi taşırsanız, bu buğday biter." 
İki kardeş, bu harmanda kalan buğdayın köyün fakirleri arasında paylaşılmasını cemaatten rica ederler, dilerler...
Günümüzde ise hayır bereket kalmamış, kardeş kardeşe madik atmaya çalışıyor. Fırsatçılar, medeni hırsızlar çoğalmış, kanaat yok, İnsanların gözü doymuyor. Haksızlıklar diz boyu ve insanlar, "bana sokmayan yılan bin yaşasın hesabı" yapılan haksızlıklara seyirci kalıyor.
Sevgili kardeşlerim; 
Büyüklerimizden düydüğümüz kadarı ile; 
Dili "Bismillah" olanın işi yarım kalmaz. 
Sözü "İnşallah" olanın planı bozulmaz. 
Gözü "Maşallah" olanın içi kararmaz. 
Zikri "SubhanAllah" olanın eksiği olmaz. 
Şükrü "Elhemdululah" olanın rızkı azalmaz. 
Anahtarı "İman" olanın açamayacağı kapı olmaz. 
"Allah'a sığınan" hiçbir zaman yolda kalmaz. 
Kısadan hisse, selam ve dua ile... 
Fadlı Doğan