Bir yıla yakın bir süre il dışında kaldıktan sonra memlekete gelince şöyle bir tur attım…

Sümerevleri Mahallesi Eğri Çay Parkı’nı gezdiğimde bakımlı ve temiz olduğunu gördüm. Parkın içerisine yer yer monte edilmiş yüksek gerilim hattı direkleri etrafında 2-3 metre de olsa kapalı güvenlik alanı bırakılmadığını, özellikle yağmurlu havalarda ıslanan direklere dokunanların elektrik çarpmasına maruz kalabileceklerini, ölümlü kazalar meydana gelebileceğini düşündüm. Ayrıca bir yudum çay veya şişe suyu içilecek bir mekanın dahi bulunmayışı da önemli bir eksiklik idi. Belediye bu noksanları giderir mi veya ne zaman giderir, birlikte göreceğiz…

Yine aynı parkı gezerken hemen bitişiğindeki vadide “kendi adına ve portresine aşık olmayan” Belediye Başkanı Hüsrev Kutlu döneminde Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünce 600.000 m2’lik alanda Vadiyaman Projesi adı altında planlanarak 8.9.2017 tarihinde yükleniciye yer teslimi yapılıp 450 gün sonra teslim edileceği basında yer alan, maalesef 5 yıl sonra halen yapımı devam eden, sonradan değiştirilen adı ile Millet Bahçesi’ne baktım. Bitirilmek üzere olduğunu gördüğüm bahçeye hem sevindim, hem üzüldüm. Sevinmemim nedeni ıslah edilen çay yatağında artık kötü kokuların gelmeyeceği, ayrıca vadiye “insan eli” değmesi idi. Üzülmemin nedeni ise, adına park da denilse, bahçe de denilse bitişik iki yatırımın da aynı amaca yönelik olduğu idi. Millet Bahçesi önceden yapılsa idi park yapılır mı idi, hayır yapılmazdı. Park yapıldıktan sonra ise çay yatağının ıslah edilmesi ve vadinin ağaçlandırılması ile yetinilebilir idi. DSİ, Millet Bahçesini, keşke ihtiyacı olan başka bir mahallemize yapsa idi…

Yeni yapılan Halk Eğitim Merkezi bahçesini gezdiğimde, kaba inşaatını bağışlamayı taahhüt eden Yıldırım Vakfı hamisi hayırsever Abuzer Yıldırım’ın koronavirüsün ilk aylarında ani vefatından sonra genç oğlu Mimar Muhammet Yıldırım’ın emeklerine rağmen süresinde bitirilemeyeceği anlaşılınca dönemin, “sahiplenme duygusu” yüksek İl Milli Eğitim Müdürü, şimdi emeklisi Ahmet Alagöz’den öğrendiğim kadarıyla resmi yetkililerin talebi üzerine maddi katkıya devam eden iş adamları Mehmet Cengiz ve Abdulkadir Konukoğlu ile varsa diğerlerinin de adının yazıldığı bir tabela göremediğime üzüldüm. Vefa, İstanbul’da bir semt adı olarak kalmış meğer…

Eski Hükümet Binası yerinde yapımına başlanan Kent Meydanı inşaatının hızla devam ettiğini gördüm, sevindim. Lakin inşaat alanı çevresinde Belediye Başkanı’nın onca fotoğrafı olmasına karşın, mevzuata göre de zorunlu olmasına rağmen işin teslim tarihinin bulunmamasını vatandaşı aydınlatma görevi açısından eksiklik olarak gördüm. Ayrıca dilerim içindeki kitap cafenin, çevredeki esnafın ekmeğinin alınmasına veya bölünmesine sebebiyet verebilecek konuma gelmemesi, meydan hüviyetinin ticaret merkezi hüviyetine dönüştürülmemesi… Ve dilerim büyük kentlerde gördüğümüz, insanlardan kaçmayan güvercin alanı oluşturularak meydana bir yenilik kazandırılması, böylece özellikle çocukların sevinç yaşamalarının sağlanması…

Dikkatimi çeken başka bir konuyla yazımı noktalayacağım. Bir eski Belediye Başkanı kendi fotoğrafını kentin muhtelif yerlerine astırır, hatta bazı yapıların üzerine “(kendi adını yazarak) döneminde yapılmıştır” yazdırırdı. Bir basın toplantısında bunun nedenini soran bir gazeteci arkadaşa “hoşuma gidiyor” diye cevap vermişti. Şimdiki başkan Süleyman Kılınç’ın da birçok yere astırdığı fotoğrafını görünce bu anekdotu hatırladım. Oysa Kılınç’ın buna hiç ihtiyacı yoktu. Çünkü her şeyden önce o bir “cankurtaran” idi, hekim idi, bıçağı-bistürisi dermandı… Hastalarından aldığı hayır dualar kalıcı, astırdığı portreleri ise geçici idi…

Siyaset adamının çok fazla, devlet adamının ise çok az yetiştiği bir ülke miyiz, yoksa siyaset adamı “olmak” veya “kalmak” daha mı “hoşumuza” gidiyor?

Karar sizin!...

Mustafa Işıldak

[email protected] 0532-422 95 28