O ezanı beklemek, çok güzel bir duygu.

Vuslata ermek için, kalmaz tasa kaygı.

Oruç tutan hak eder,  hürmet ile saygı.

Kutlu bir mekândasın,  gözün aç ey insan!

 

 

Oruçta en sevdiğim zaman iftara yakın olan dakikalarca sayılı olan zaman dilimidir. Ailece iştiyak içerisinde bekleşiriz. Akamete uğramama düşüncesiyle tövbe istiğfarda bulunuruz. Sofranın erildiği mekânda, kutlu olan bir zamanda, açlığın ve susuzluğun iliklerine kadar hissedildiği o an da, ezan yaklaştıkça sessizliğe bürünür ortam, heyecan sarar küçük, büyük tüm bedenleri. Hele o çocukluk iftarları... Unutulması mümkün değildir. Yeni yeni oruç tutmaya çalışan o minicik bedenlerin, minnacık yüreklerinin unutamayacakları, ileride mutlu bir bekleyiş, tatlı bir anı olarak anlatacakları heyecanlı bir vuslat olur iftar saatleri, dakikaları…

Zaman zaman hepimizin çocukluğunda unutamadığı o emsalsiz mutluluğun şu an da olmadığını şikâyet eder dururuz. Hâlbuki oruçlar aynı oruç, heyecan ve mutluluk aynı. Değişen yaşımızla birlikte muhatap olduğumuz dünyevi telâşlar, beklentiler arz ve talepler, o yaşadığımız mutlulukları gölgede bırakmakta ve emsalsiz heyecanlarımızı hafifletmektedir. Belki de her geçen gün, her sahiplendiğimiz yaş azaltacaktır o beklemenin heyecanını. Yine de benzeri olamayacak o bekleyişin ve o hazzın...

Sofra başındaki o bekleyişli heyecan fırtınasından sonra, vuslata erdiğimiz an da nelerin yendiği, hangi yemek ve içeceklerin bulunduğu o kadar da önemli değildir. Çünkü o an da beden, nefis sadece bir damla suyla buluşmak ister. Beklenen heyecan, istenilen kavuşma, bir damla suyla nihayet bulur. İşte o zaman insan,  susuzluk anında, yaşam kaynağı olan suyun değerini kavrar. Bedenin ısrarla istediği, yürek yangınının söndürüldüğü, her şeyin başı olan, hayatın yegâne kaynağı su... Sofraların vazgeçilmezidir su. İster zengin olsun, isterse fakir… Pek aranmaz, sofrada suyun yanındaki diğer şeyler, teferruattır, tamamlayıcı unsurlardır. Dünyanın neresinde olursa olsun, bölge ayırt etmeksizin, her zaman sofranın baş aktörüdür. İftarın vazgeçilmezlerinden olan hurma, zeytin, tuz ve peynirden önce gelir su.

İster şaşalı saraylarda, villalarda, çok katlı gökdelenlerde, ister köy evlerinde, isterseniz belediyelerin kurdukları iftar çadırlarında olsun, bekleyiş bekleyiştir. Heyecan, vuslat hep aynıdır. Sadece fark, yaşımızdadır, yaşantımızdadır. Fark karşılaşılan dünyevi uğraş ve telaşlardadır. Ne kadar küçük olursa yaşımız, o kadar büyüktür heyecanımız, o kadar büyüktür sabrımız, o kadar azametli ve asaletlidir vuslatımız.

Ruhanî vuslatın ardından, bir sonraki gelecek günün bekleyişlerini beklemenin heyecanı içinde, dünyanın her köşesinde, sofrasının zenginliği ve fakirliğine bakmadan milyonlarca kişinin hemen hemen aynı anda, aynı heyecanı yaşadığını bilmek, ortak manevi bu hazzı yaşamak, mutlu eder insanı.

En güzel vuslat anı iftarlar ve mutluluklar sizin olsun.

 

Kerim BAYDAK

[email protected]