Kral, dondurucu bir kış mevsiminde gecenin soğuğunda nöbet tutan muhafıza sordu:

“Üşümüyor musun?”

Muhafız:

“Alışığım Kralım” dediğinde Kral:

“Olsun, sana sıcak elbise getirmelerini emredeceğim” dedi ve gitti.

Ancak bir süre sonra içeri girdiğinde emri vermeyi unuttu…

Ertesi gün duvarın yanında muhafızın soğuktan donmuş cenazesini gördüler, duvarın üzerine şöyle yazılıydı:

“Soğuğa alışkındım; fakat senin sıcak elbise vaadin beni öldürdü…”

***

Muhafız soğuğa alışkındı çünkü soğukta nöbet tutmaya kendini alıştırmıştı. Kendisine vaad edilen “sıcak elbise” hayali, soğuğa olan direnci kırmış ve askerin ölümüne neden olmuştu.

Kimi zaman Umut Taciri bazen de Hayal Tüccarı denilebilen böylesi tiplerin kişilerde ve toplumda yaptığı tahribat çok sonra ortaya çıktığı için herkesçe fark edilmesi zor oluyor.

Bizim insanımız iyi niyetlidir, saftır ve mümkün olduğu kadar her şeyi hayra yormaya çalışır.

Hayallerinin, umutlarının ya da beklentilerinin birilerince boşa çıkarılmasını da böyle karşılar ilk başlarda. “Belki bu sefer olur” ümidi ile her defasında inancını yitirmemeye, niyetini halis tutmaya çalışır.

***

Genellikle politika gibi, bürokrasi gibi ya da “seçim, seçilme” işinin olduğu ve nedense hep “çıkar” merkezli olan alanlarda bu ticaret çok daha yoğun yaşanır. Vaatler, oluşan beklentiler, kurulan hayaller ve sonunda boşa çıkan vaatlerin neden olduğu kırılan umutlar ve hayaller…

İnsanların çok azı buna hemen tepki gösterir. Büyük çoğunluğu suskunlukla ama öfke ve üzüntünün, çaresizliğin hâkim olduğu suskunlukla karşılar. Elden bir şey gelmez çünkü. Vaad eden taraf güçlüdür, erk ondadır çünkü.

Böylesi kırılganlıkların sürekli ya da sık sık yaşanması sonucu, hem kişiler arası hem de kişiler ile kurumlar arası güvensizliğe ve emniyetsizliğe neden olur.

Vaatlerin yerine getirilmemesi sonucu yaşanan kırılganlıklar toplumda neredeyse “öğrenilmiş çaresizlik” haline gelir…

Aynı zamanda ahlaki değerlerin yozlaşması ve aşınması ve inancın kaybolması demek olan bu durum karşısında bireyler kendilerine göre başka çareler geliştirmeye, kendilerine göre başka “mübah yollar” bulmaya çalışırlar…

Bu nedenle;

Ey sizler ve ey bizler!

İnsanları türlü vaatlerle beklentiye bırakarak sabırlarını, güvenlerini ve inançlarını sınamaya çalışmayın. Yapamayacağınız, yerine getiremeyeceğiniz, gücünüzün ve ufkunuz yeterli olmadığı vaatlerde bulunmayın. Hem sizler itibar kaybedersiniz hem de sizden sonrakileri töhmet altında bırakırsınız.

Umut Taciri ya da Hayal Tüccarı olmayın, olmaya yeltenmeyin yani…