İLERİYİ GÖRMENİN FARKLILIĞI

SANKO Holding’in kurucusu, bölge sanayileşmesinin öncüsü, Türkiye’de sanayiciliğin sembol isimlerinden merhum Sani Konukoğlu’nun, 35 yıl önceki röportajını paylaşmak istedik.

Gaziantep Ticaret ve Sanayi Odası’nın (GTSO) yayın organı ‘’Gaziantep Ticaret ve Sanayi Odası Dergisi’’nin (O tarihte Gaziantep Ticaret ve Sanayi odaları tek çatı altında hizmet sunuyordu) Temmuz 1987’de yayımlanan ilk sayısında yer alan röportaj, Sani Konukoğlu’nun, tespitlerini, değerlendirmelerini ve kendi tabiri ile ‘’yarısı çukurda, yarısı yer üstünde bir dokuma tezgahı kurarak ve 18 kilogram veresiye iplik alarak…’’ başlattığı mücadeleyi kapsıyor.

Sizleri, merhum Sani Konukoğlu’nun, içeriği mücadeleyi, azmi, ilkeli hareketi ve içten söyleşisi ile baş başa bırakıyoruz. Sanırım, 35 yıl sonra aktardığımız röportaj, takdir duyguları ile okunacaktır.

Röportajdaki ifadeler, dergide kullandığı gibidir.

BİR SANAYİCİ İLE SOHBET

SANKO A.Ş. YÖNETİM KURULU BAŞKANI SANİ KONUKOĞLU:

“TÜRK SANAYİİ GÜÇLÜ OLMAK ZORUNDA”

GTSO Dergisi- Bir araştırmada Türkiye’nin 500 büyük kuruluşu arasına Gaziantep’ten giren 4 firmadan ikisinin sahibi ve yöneticisi durumundasınız.  Dereceye giren SANKO A.Ş. ve İSKO A.Ş. firmalarının bu başarıyı elde etmelerinden önce şahsınızın ve firmalarınızın geçirdi aşamaları kısaca anlatır mısınız?

Sani KONUKOĞLU- 1929 yılında Gaziantep’te dünyaya geldim. 1943 yılında ilkokulu bitirdikten sonra ailemin ısrarlarına rağmen okula devam etmeyip iş yaşamına atıldım. Baba mesleğim olan dokumacılığa başlamak üzere, yarısı çukurda yarısı yer üstünde bir dokuma tezgâhı kurarak, 18 kilogram veresiye iplik alıp, çözgüsünü çözüp, işçiliğini de kendim yaparak fiilen işe başladım. Kısa bir zaman içerisinde elde ettiğim karla tezgâh sayısını ikiye çıkardım. Tezgâhın birinde işçi olarak ben çalışırken, diğerinde işçi çalıştırdım. Elde ettiğim kar durumuna göre tezgâh adedindeki artışları devam ettirdim.

1943 yılında manifaturadan tutun da pamuk ipliği ve birçok ihtiyaç maddeleri ithal edilmekteydi keza ben de zaman zaman ithal ipliği kullanmaktaydım.  Kendi meslektaşlarım, sıradan düz dokuma yaparken ben el tezgahlarında fantezi, desenli ve ekose gömleklik ketenler dokutup müşterilere daha iyi hizmet vermek suretiyle, ürettiğim malları sıraya koyup satıyordum, başarılarım da gün geçtikçe artıyordu. Bu arada işimde yenilikler arıyordum. Bu yenilikleri uygulamaya koymakla beraber elle yapılan işlemleri motorlu makinelerle yapmayı programıma almıştım.

1947 yılının ocak ayında, İstanbul’da 24 gözlü yerli bir bobin makinesi yaptırarak Gaziantep’e ilk olarak bobin makinesini getirmiş oldum.  Getirmiş olduğum bobin makinesini kuracak yerim olmadığından, evimizin bir odasına kurarak, ıslak apreli çile iplikleri neziklere takarak bobin yapmaya başladım. Çalışmaya başladıktan 3 saat sonra ıslak apreli çile iplikler, bobini yapan aparatların yivlerini doldurup kopmalara neden oldu.  Bobin makinesinden netice alamayınca buna çareler aramaya başladım.  Esasında bugün dahi, tekstil iş kolundaki meslektaşlarım da çok iyi bilirler ki bobin makinelerinde ıslak ve apreli iplik sarmak mümkün değildir. İşin kendisine özgü yapısı dışındaki uygulama beni bir hayli uğraştırdı. En nihayet çok basit bir yöntemle netice almaya başladım. Bir bez parçasını normal su ile ıslatıp her aparatın yivlerine bulaşan apre maddelerini her 3 saatte bir makineyi, durdurup barabanları tek tek temizlemek suretiyle netice almaya başlamış oldum.

1951 yılında dokumaların kalitesini yükseltmek için Halep’ten getirilen eski bir apre makinesini satın alıp bir mağaraya kurarak çalıştırmaya başladım. Böylece işimde kalite üstünlüğü de sağlamış oldum.

1953 yılında döviz yokluğundan tekstil ithalatı durunca yerli üretimde talep artmaya başlamıştı. 1953 yılında Bursa’ya gidip oradaki tornacılarla iş birliği yapıp eski Avrupa dokuma tezgahlarından model yaptırarak 4 mekikli ekose gömleklik dokuyan tezgâhları imal ettirip Gaziantep’e getirttim. Böylece el tezgahlarını motorlu tezgâh haline dönüştürmede Gaziantep’te öncülük etmiş oldum.

1955 yılında yine Bursa’da aynı güçlükler içerisinde havlu tezgâhları imal ettirip, bu tezgahların üzerine atılacak olan jakar makinelerini de Gaziantep’teki tornacılara yaptırarak havluculuğu da Gaziantep’te başlatmış oldum. Sürekli olarak gecemi gündüzüme katarak çalışıyor ve araştırmalar yapıyordum. 1962 yılında diğer fabrikaların saf dışı etmiş olduğu eski model makinelerden mağaraya bir idrofil pamuk tesisi kurup üretimini de başlattık.

1963 yılında yine 1892 ve 1936 model eski saf dışı makinelerle 1500 iğ kapasiteli pamuk ipliği tesisimizi kurarak üretime başladık. 1966 yılında Hilal Kollektif Şirketi’ni kurup işlerimizi devam ettirirken 1968 yılında 25.000 iğ kapasiteli bir iplik tesisi projesini yapıp teşvik tedbirlerinden yararlanmak için Devlet Planlama Teşkilatı’na (DPT) müracaat ettik, ancak yatırımımız 100.000 iğin altında olduğu için DPT’den teşvik tedbirlerinden yararlanamayacağımız bildirildi. Avrupa’da rantabl çalışan tesislerin 100.000 iğ kapasiteli olduğu belirtildi.  Ben de bugün için ülkemizde bu kapasitede iplik tesisine yatırım yapacak müteşebbis bulamayacaklarını söyledim. 1969 yılına kadar zaman zaman DPT ile görüşmelerimiz devam etti.  1969 yılında 60.000 iğ kapasiteli tesise teşvik vereceklerini bildirdiler. Ben yine iğ sayısının 25.000’e düşürülmesi girişimlerinde bulundum ve nihayet 1971 yılında önerimiz uygun bulunarak 25.000 iğlik iplik yatırımlarına teşvik tedbirleri uygulanacağı Devlet Planlama Teşkilatı’nca tarafımıza bildirildi.

23.2.1971 tarihinde teşvik belgemizi alarak 1972 yılında inşaata başladık. 1973’te ithal ettiğimiz makinelerden montajı bitmiş olanları deneme çalışmalarına aldığımızda büyük problemlerle karşılaştık. Şöyle ki: Makine yapımcısının yapmış olduğu imalat hataları nedeniyle kalite ve randımanda büyük sorunlarımız çıktı. Buna o günkü şartlardaki teknik eleman ve kalifiye işçi yetersizliği de eklenince 20.000 iği ancak 1974 yılı sonuna kadar devreye alabildik.  Diğer 10.000 iği de 1975 yılında bin bir güçlükler içerisinde çalıştırabildik. Geçen bu iki sene içersinde bir taraftan kuruluşun noksanlarını tamamlamak için uğraşırken diğer taraftan da teknik eleman ve kalifiye işçi yetiştirmek için yoğun çabalar sarf ettim. Bütün çabalarıma rağmen üretimdeki kalite ve randıman sorununu arzu edilen seviyeye getiremediğimden 1978 yılında kalitede sorun yaratan makineleri işletme dışı ederek yerine yeni makineler ithal edip arzu ettiğim kalite ve randımanı sağlamaya başladım. Ayrıca 1977 yılında Hilal Koll. Şti’ni kendi ismimden esinlenerek SANKO Tekstil Sanayi ve Ticaret A.Ş.’ye dönüştürdüm.

1980 yılında SANKO A.Ş. olarak 30.000 iğlik tesisimize 10 adet Open-End makinesi ilave ederek (10 adet Open-End makinesi 10.000 iğe tekabül etmektedir) iğ sayısını 40.000’e çıkardık.

1982 yılında SANKO A.Ş.’nin tevsii yatırımına gidip 42.000 iğlik yeni iplik tesisi yatırımını 7 aylık gibi kısa bir sürede hem inşaatını hem de makinelerin devreye girmesini gerçekleştirdim.

 

30.6.1983 tarihinde İsko Tekstil Sanayi ve Ticaret A.Ş.’yi kurup 1984 yılında 77.624 iğlik yeni iplik tesisi yatırımını gerçekleştirdim.

1985 yılında SANKO A.Ş.’nin tevsii yatırımına gidip 35.000 iğlik yeni iplik tesisi yatırımını gerçekleştirdim.

1973 yılında ilk kurmuş olduğumuz 30.000 iğlik tesisi 1986’da komple yeniledim.

1986 yılında İSKO A.Ş. tevsii yatırımına gidip 34.500 iğlik yeni iplik tesisi yatırımını gerçekleştirdim.

Sonuç olarak şunu söyleyebilirim ki: Bizim 1982 yılından 1987 yılına kadarki 5 yıl gibi kısa bir zaman süresi içerisinde iğ sayımızı 190.000 artırarak 230.000 iğe ulaşmamız güçlü, bilinçli ve prensipli çalışmamızın yanı sıra, her türlü teknolojik yenilikleri takip etmekten doğmuştur.

Bilinçli ve belli prensipler çerçevesi çalışıldığı takdirde, yapılan işten netice almamak mümkün değildir. Şu konuyu da belirtmekte fayda görüyorum:” Müessesini yenilemeyen yöneticileri, müessesi yeniler”

GTSO Dergisi- Firmalarınızda bir ihtisaslaşma eğilimi görülmektedir. Firmalarınız yalnızca pamuğa dayalı üretim yapmaktadır. Başka üretim konularına yönelmeyişinizin nedenlerini açıklar mısınız?

Sani KONUKOĞLU- İş hayatımda prensip olarak ihtisasım dışında hiçbir iş düşünmedim. Müteşebbisler büyümeyi ihtisas sahibi oldukları alanlarda aramalı ve gerekli atılımları bildikleri iş dalında yapmalıdırlar.

Şirketlerimin gelişmeleri bölümünde açıkladığım gibi tekstil konusunda 44 yıldan beri çalışmaktayım. İhtisas sahibi bu sektörde SANKO ve İSKO kuruluşları en son teknolojilerle donatılmıştır ve devamlı gelişim halindedir.

Mamullerimiz iç ve dış piyasada ismen aranmaktadır. Özel üretim teknikleri ve konularında uzman kadromuz ile güçlü ve bilinçli olarak yatırımlara devam etmekteyiz. Ayrıca ihtisasım içerisinde olan dokumacılığı modern ve entegre tesisler olarak planlamış bulunmaktayım.

GTSO Dergisi- Yatırımlarda karşılaştığınız önemli güçlükler nelerdir?

Sani KONUKOĞLU-

- Organize Sanayi bölgesinde yeterli yerin olmaması,

- Organize sanayi bölgesi dışında kalan yatırımlarda arsa temini ve alt yapı sorunu,

- Yatırım kredi faizlerinin yüksek olması,

- Yatırım kredilerinin zamanında teslim edilememesi

GTSO Dergisi- Hammadde temininden mamulün ihracatının yapılması arasında faaliyetinizde sizi bıktıran, ‘’başka bir işi seçseydim daha iyi olabilirdi’’ dedirtebilecek önemli konu oluyor mu, hangisi?

Sani KONUKOĞLU- İşimi çok seviyorum. Bunun da başarımda büyük payı olduğuna inanıyorum. Bu bakımdan hiçbir zaman işimden bıkkınlık duymadım. Başka iş seçseydim daha kolay olurdu da demedim. Esasında sanayici sorunların üstesinden gelebilen kişi olmalıdır.

GTSO Dergisi- Fabrikanızda ortalama 3500 kişi çalışıyor. Bölgemizin ve Türkiye’nin istihdamına katkı sağlayan önemli kuruluşlardan birisiniz. Bu üretimin konusundan mı yoksa seçtiğiniz teknolojiden mi kaynaklanmaktadır?

Sani KONUKOĞLU- SANKO ve İSKO kuruluşlarında yaklaşık 3500 personel çalışmaktadır. Kuruluşlarımız tekstil sektörünün son yenilik ve gelişmelerine sahip elektronik-otomatik makinelerle donatılmıştır.  Bütün bu otomasyona rağmen tekstil sektörü yine de emek yoğun bir iş kolu olma özelliğini taşıması nedeniyle tesislerimiz büyük bir istihdam gücü sağlamış bulunuyoruz.

GTSO Dergisi- Ülkemizin ihracatının artırılması dış rekabet ortamının sanayici ile ihracatçımızın lehine çevrilebilmesi için önerileriniz nelerdir?

Sani KONUKOĞLU- Türkiye pamuk üretiminde dünya sıralamasında yeri olan bir ülke olduğundan, bilindiği gibi iç tüketim ile beraber pamuk ihracatı da yapmaktadır.  Pamuk ihracatı yapılırken, hesapların çok iyi yapılması gerekmektedir. Şöyle ki sezon başında pamuk rekoltesinin sağlıklı olarak tespiti mümkün olmamaktadır. Bugün ülkemizde mevcut olan tekstil sanayimizce yılda 480 bin ton civarında pamuk tüketilmektedir. Buna ilaveten en azından 50 bin ton civarında da elde stok pamuk bulunması gerektiğini de dikkate alırsak, bizim iç pamuk ihtiyacımız 1987-1988 sezonunda toplam 530 bin ton civarında olacaktır. Biz sezonun başında, bu sene de olduğu gibi pamuk rekoltesini hesaplarken, %10 aşağı %10 yukarı gibi büyük yanıltıcı hesaplarla yapıp, pamuk ihracatını da sezon başlarında yaptığımız takdirde, ihracatı artırmak şöyle dursun, tersine ihracatımızda gerileme endişesi duymaktayım.

 

Bizim pamuk rekoltesini sağlıklı olarak tespit edebilmemiz için, Mayıs-Haziran aylarını beklememiz gerekir. Mayıs-Haziran aylarında pamuk ihracatını, üretim-tüketim dengesini sağladıktan sonra, ihtiyaç fazlası olan pamuğun ihraç edilmesinde 2 yönlü fayda mülahaza etmekteyim.

 

1- İç piyasada pamuk fiyatlarının hızlı yükselmesini önlemek ve spekülatörlere meydan vermemek.

2- Sezon başında dünyada pamuk fiyatı düşük olacağından, ülkemize döviz girdisi de daha az olacaktır. Halbuki Mayıs-Haziran aylarında dünya pamuk fiyatlarında her yıl olduğu gibi yükselmeler olmaktadır.

Yukarıda arz ettiğim endişelerden dolayı, biz ülke olarak Mayıs-Haziran aylarında sağlıklı biçimde tespit edilen, ihtiyaç fazlası mamullerimizi ihraç ettiğimiz takdirde döviz girdimizde artış sağlayacağımız gibi, ihracatta önemli yeri olan tekstil ihracatımızın darboğaza girmesi önlenir ve tekstil ihracatımızda da artışlar sağlanacaktır.

GTSO Dergisi-Ülkemizin ekonomik durumunu değerlendirir misiniz?

Sani Konukoğlu: Ülkemiz hepimizin bildiği gibi gelişmekte olan bir ülkedir. Bir an için dönüp Türkiye’nin kısa geçmişine, sonra da bugünkü Türkiye’ye baktığımızda ülkemizdeki büyük gelişmeyi görmemek mümkün değildir. Ancak bugün gelişmiş bir ülkeyi incelediğimizde;

a-) İşsizliğin çok az,

b-)Alım gücünün,

c-)Kişi başına  gelirin yüksek olduğunu

ve düzgün dağıtıldığını görürüz.

Gelişmiş bir ülkede bu güzel tabloyu ve bu yüksek hayat standardını oluşturan o ülkenin ekonomik gücüdür.  Ancak kendi ülkemize baktığımızda işsizlik büyük boyutlardadır. Kişi başına yıllık gelir düşük olup enflasyon oranı çok yüksektir ve hızlı nüfus artışı da büyük sorunlar yaratmaktadır.

Eğer Türkiye topraklarında yaşayan insanlar çok ama çok çalışırlarsa, mevcut sanayi tesislerinin tevsii, modernizasyon ve yenilenmesi hızlandırılırsa,

-Sanayi kuruluşlarımızın üretimin verimliliği ve kapasite kullanın oranlarının artırılması için önlemlerin tümünü en kısa zamanda alırsak,

-Ekonomimizi hızla güçlendirecek büyük projelere (Her sektörden) öncelik verilerek hızla gerçekleştilerse,

- Nüfus planlaması çalışmaları hızlandırılarak nüfus arzu edilir seviyeye düşürülüp kontrol altına alınırsa,

- Yatırımlarda istihdam gücü de düşünülürse, bütün bu tedbirleri çok samimi çok ciddi ve milletçe inanarak alırsak, kısa bir gelecekte ekonomik yönden gelişmiş ülkeler listesine Türkiye’nin adını da yazdırmamız mümkün olacaktır.

GTSO Dergisi- Gerek tekstil gerekse diğer sektörlerde A.E.T.’ye tam üyeliğin ülkemize kazandıracağı faydalar neler olabilir?

Sani KONUKOĞLU- Gelişmekte olan Türkiye ekonomisi bütün sektörleri ile yaşama savaşı vermektedir.  Artan üretim, sektörler arasındaki rekabet, iç pazarları yetersiz hale getirmiştir ve Türk sanayi dış pazarlara açılmak mecburiyetindedir. Sanayimiz ve sanayicilerimiz bütün sektörleri ile büyük gayretler sarf ederek dev rakipleri arasında kendilerine pazar aramakta bunda da başarılı olmaktadırlar.

Özellikle tekstil ürünlerimiz, diğer ülkelerde tanınmaya ve hatta aranmaya başlanmıştır. Devletimizin ve hükümetimizin;

Sanayicilerimizi, yatırımcılarımızı Türk ekonomisine hizmet etmek isteyen müteşebbislerimize desteklemesi ve ilgi göstermesi halinde, dış pazarlardaki ürünlerimiz gerek kalite gerekse fiyat bakımından aranır hale gelecektir. Tüm bu konularda bugün dahi büyük bir potansiyel mevcuttur.

A.E.T.’ye tam üyeliğimiz halinde bugünkü mevcut kotalar, diğer kısıtlamalar ve engeller ortadan kalkacağı için Türk mamulleri Avrupa pazarlarına akacaktır. Bütün zor şartlara rağmen, büyük gayretlerle dünya pazarlarına yerleşme çabalarıyla tecrübe sahibi olan Türk sanayi özellikle tekstilde, Avrupa pazarlarında birçok ülkenin korktuğu bir rakip olacaktır. Bugün A.E.T.’ye üye olmamızın engellenmesi de biraz buradan kaynaklanmaktadır.  A.E.T.’ye tam üyelik Türk ekonomisini daha tecrübeli ve daha güçlü yapacaktır.

Türk Sanayi dünyadaki rakipleriyle mücadele edebilmek için güçlü olmak zorundadır. Güçlü olmayanların geleceği de elbette ki iyi olmayacaktır. Çünkü rakiplerimiz de Türkiye’de mal satacaklardır. Türk sanayicisi özellikle ağır sanayi sektöründe çok daha zor problemlerle karşılaşacaktır. Tam üyeliğimiz özellikle işçilerimize serbest dolaşım hakkı getireceği için bir ölçüde işsizlik sorunu azalacak ve memleketimizin döviz girdisi de artacaktır. ‘’

SANKO’NUN TARİHİNE TANIKLIK … (TEMMUZ, 2003)

PERSONEL KOORDİNATÖRÜ TİLAL ULAŞLI:

‘’SANİ BEY LİDER RUHLU BİR İNSANDI, HEDEFLERİ BÜYÜKTÜ’’

SANKO Holding’te 1974 yılı Eylül ayında işe başlayan, daha önce başka işyerinde çalıştığını belirten Ulaşlı, ‘’İşten ayrıldıktan çok kısa bir süre sonra, Sani Bey, Sefer Anlaş ile haber göndermiş. Geldim, konuştuk. ‘Her gelen senden bahsediyor, ne kadar sevenin varmış’ dedi.  Kendisiyle çalışmamı istedi. Ne kadar ücret istediğimi sorduğunda, çalışmamı görmesini, ücret konusunu daha sonra görüşmemizi istedim’’  sözleri ile bizleri 29 yıl öncesine götürdü.

Personel memuru olarak çalışmaya başladığını anlatan Ulaşlı, ‘’O zaman burada yalnız SANKO-1 vardı. Bir taraftan inşaat, bir taraftan montaj, bir taraftan da üretim devam ediyordu. O zaman bir işletmenin bulunduğu SANKO’nun, şimdi yalnız merkez biriminde 11-12 tane işletme var’’ diyerek, holdingin gelişme sürecine işaret ediyor.

İşe başladığı yıllarda SANKO’da 3000-3500 kişinin çalıştığını ifade eden Ulaşlı, o zaman makinelerin modern olmadığını anımsatarak, ‘’Şimdi 5 makineye bir kişi bakıyorsa, o zaman her makineye bir kişi bakıyordu’‘ saptamasını yapıyor.

BİR MASA, ÜÇ SANDALYE, 6-7 ÇALIŞAN

‘’Personel servisinde yalnızca bir masa, üç sandalye vardı. Biz ise 6-7 kişiydik. Sandalyeyi sırayla kullanırdık’’ diyen Ulaşlı, şöyle devam ediyor:

‘’İstediğin zaman kağıt-kalem bulmak mümkün değildi. Gayemiz, inşaatın bir an önce bitmesi ve SANKO'nun üretime geçmesiydi. Onun dışında bir şey düşünmüyorduk. Sani Bey bizden çok çalışırdı. Sabah erkenden gelir, çizmelerini giyip doğru inşaata giderdi. Akşam da bizden geç çıkardı.

Tüm fabrikaların kuruluş aşamasında bulundum. Şu anda idari birimlerde çalışanlar son derece rahat. Masası, bilgisayarı hazır. Her şey dört dörtlük. Bu ortamı, rahatlığı sağlamak için patronlar çok büyük özveriyle çalıştılar.’’

SANİ BEY LİDER RUHLUYDU

 Holdingin kurucusu Sani Konukoğlu’nun idealist ve lider ruhlu olduğuna dikkati çeken Ulaşlı, duygularını şöyle dile getiriyor:

‘’Sani Bey aklına koyduğunu yapardı. Hedefi de büyüktü. Sani Bey vefat ettikten sonra, ‘planlarında aksama olur mu’ diye endişe ettim ama çocukları da aynı yolda devam ettiler. SANKO’nun bugünlere Sani Bey'le geleceğini düşünüyordum olmadı, ama çocukları da çok iyi çalıştılar, yolunda gittiler.

SANKO bundan sonra büyür mü derseniz, cevabım evet olur. Çünkü çalışma şartları çok güzel. Türkiye'de birçok işyerini gezdim. Bütün samimiyetimle söyleyebilirim ki, bizim sistemimizde çalışan hiçbir işyeri yok. Sistemimiz nedir derseniz, kanunlara uymaktır. Bu konuda Sani Beyden talimat almıştım. Bana ‘Burayı hiçbir sorun çıkmayacak şekilde, kanunlara uyarak idare et’ dedi. 29 yıldan beri hiçbir sorun da olmadı. Çalışanın hakkı bizde kalsın istemem. 29 senedir de hiçbir devlet dairesine personel müdürlüğü olarak görevimizle ilgili konulardan dolayı ceza ödemedik. Elemanlarımız da özverili çalışan insanlar.

Sani Bey denince aklıma ilk gelen güvendir. Her konuda kardeşim kadar, babam kadar güvendim. Gerçek bir dosttu. İyi bir yöneticiydi. Aklınıza gelebilecek her konuda rahatça konuşurdum. Bir gün arabada gidiyorduk. Konu çok çalışmak ve zenginliğe geldi. ‘Allah malı mülkü isteyene, ilimi çalışana verirmiş. Parayı verirken de onu iyi yerde kullanacak insana verir. Benim Allah'a karşı görevlerim var’ dedi. Sonunda rahata kavuştu ama bazı şeyleri yapamadan gitti. İnsanın her istediği olmuyor ne yazık ki...’’

SANKO’DA ÇALIŞMAK GÜVEN DUYGUSUDUR

SANKO’da çalışmaktan dolayı mutlu olduğunu anlatan Ulaşlı, sözlerini şöyle tamamlıyor:

‘’SANKO’nun, Gaziantep dışında da tanınması gurur verici bir gerçek. Çorlu’da asker olan yeğenimi ziyarete gittiğimde, görevli asker rozetime bakarak (ki, rozetimizde ambemin altında SANKO yazmıyor), ‘SANKO’da mı çalışıyorsunuz’ diye sordu. Bundan gurur duydum. SANKO’da çalışmak bizim güvencemiz oluyor.

Patronlarımız son derece dürüst insanlar. Bunu her zaman söyledim. Bizde "Yiğidi öldür hakkını yeme" diye bir laf vardır. Babalarının izinde gidiyorlar. Çalışanlar işlerine namusu gibi bakmalı ve istekle çalışmalılar. Bizler de çalışan insanlara gördüklerimizi, bildiklerimizi aktarmalıyız. Çalışmamızın yalnızca bize değil; ailemize ülkemize de yararlı olacağının bilincine varmalıyız.’’

ANILARLA SANİ AĞA

Mehmet ÇELİK

Adıyaman Valiliği

İl Basın ve Halkla İlişkiler Müdürü (TEMMUZ, 2006)

1988 yılında Adıyaman’da, kamu sanayi sektörü alanında Sümerbank Pamuklu Sanayi İşletmesi, Süt Fabrikası ve Çimento T.A.Ş. varken, özel sektör yatırımına rastlamak mümkün değildi.

O dönemde görev yapan saygıdeğer Valimiz Selahattin Onur, özel sektör sanayinin gelişmesi için Valiliğin hizmet ve icraatlarını bu yönde ağırlıklı olarak yönlendiriyordu.   Müteşebbis ruhunun, Adıyaman’a girmesi ve yatırım yapması için il yöneticileri, gece gündüz demeden çalışmalarını yoğunlaştırmaktaydı. Bu arada birçok müteşebbis Adıyaman’a gelip gidiyordu.

            Kimi gerçekten yatırım yapmak amacıyla, kimi ise o dönemdeki teşviklerden ve Kaynak Kullanımı Destekleme Primi’nden (KKDP) yararlanmayı düşünerek, yoğun bir şekilde Adıyaman’a uğruyorlardı.

          

Bazı yatırımcılar ise bölgenin geri kalmışlığını görerek, ilde var olan insan gücünü harekete geçirmeyi düşünüp, teşvik ve KKDP’ye ihtiyaç duymadan, sessiz sedasız bir biçimde, Adıyaman’ın, GAP’ın arka bahçesi olduğunun bilinci ile tamamen kendi öz kaynakları ile yatırım yapmaya yönelmekteydi.

       

1980’li yılların sonu ve 1990’yılların Adıyaman ekonomisinin takip edenler çok iyi bilirler ki, o dönemde terörün yoğun olduğu bölgelerde müteşebbisler, Güneydoğu Anadolu’da değil yatırım yapmak, ağızlarına yatırım sözcüğünü bile almıyorlardı.

          

1984 yılından itibaren Adıyaman Valiliği İl Planlanma ve Koordinasyon Müdürlüğü’nü vekaleten yürütüyordum. Birçok değerli Valimizle yakın çalışma şerefine sahip oldum.  İlin ekonomik sosyal ve kültürel yönden kalkınması için gece gündüz demeden çalışmamızı sürdürüyorduk.

Hatırladığım kadarı ile 1988 yılında, bir pazartesi günü saat 10:00 sıralarında Valiliğimiz personelinden Mehmet Kaplan büroma girerek, heyecanlı bir şekilde “Müdürüm, Vali Bey acele sizi çağırıyor” diyerek, gitti.  Hiç beklemeden Makama giderek, ‘’Buyurun sayın Valim, beni emretmişsiniz’’ dedim. Sayın Valim, kulağıma kısık sesle, ‘‘Mehmet Bey, KKDP ve müteşebbislere getirilen kolaylıklarla ilgili diğer dosyayı al getir” dedi.

         

Dosyaları Valimize takdim ettim. Valimiz, odada bulunan Sani Ağa’ya seslenerek, ‘’Bak Sanı Ağa, Hükümet teşvik konusunda çok önemli kararlar çıkartmıştır. Türkiye Kalkınma Bankası’ndan teşvikler sağlamaktadır. Merkez Bankası da KKDP vermektedir. Yeter ki siz ilimize yatırım yapın’’ diyerek, Sani Konukoğlu Bey’e çağrıda bulundu.

Sani Ağa, bu çağrıya, ‘’Sayın Valim, biz devletin vereceği parayla yatırım yapmak için buraya gelmedik’’ deyince, Valimiz, ‘’Siz yeter ki buraya yatırım yapın. Size her türlü kolaylığı sağlarız’’ diyerek konuşmasını sürdürdü.

Sani Ağa hafifçe gülümseyerek, şunları söyledi:

‘’Sayın Valim, benim devletle işim yok, devletten para almak, devletin vereceği parayla yatırım yapmak için Adıyaman’a gelmedim. Tamamen kendi öz kaynaklarımızla yatırım yapmak için geldim. Ancak, bir endişem var. Malumlarınız bölgede terör sorunu var. Gerçi Adıyaman’da böyle bir sorun yok. Buraya önemli miktarda yatırım yapacağız.  Zat-ı alinizden güvenlik konusunda teminat istiyoruz. Biz ne sizden ne de bir başka devlet kuruluşundan menfaat istemiyoruz.’’

Vali Bey bunun üzerine, ‘’Sani Ağa, bu yılki İl Özel İdare bütçesi yaklaşık 5 Milyar TL dolayında. Sizi temin ederim ki, bütçenin tamamını bu işe harcarım ve tüm sorumluluğu da üzerime alırım. Gerekirse kurulacak fabrikanızın her köşesine birer karakol yaptırırız. Yeter ki siz buraya bir çivi çakın’’ diyerek, kararlılığını ifade etti.

Sani Ağa gülümseyerek, “Sayın Valim, siz bu cesareti bize verdikten sonra ben de hiçbir şeye gerek duymadan, Adıyaman’a yatırım yapıyorum. Çünkü bizi cesaretlendirdiniz. Bizler de neden yatırım yapmayalım’’ diye karşılık verdi.

Acaba bunlar sözde mi kalacak! Yoksa gerçekten yatırım mı yapılacak? Aslında bu değerli müteşebbisimizin diğer müteşebbislerden farklı olduğunu hemen anlamıştım.  İçimden inşallah bu yatırım sözde kalmaz dedim. Aradan bir hafta geçti, dönemin Devlet Bakanı merhum Yusuf Bozkurt Özal’ın, SANKO fabrikasının temel atma töreni için ilimize geleceği haberi ulaştı.  Halk Eğitim Müdürü ve SANKO görevlileri ile temel atma töreni hazırlıklarına başladık.

Bir hafta sonra şehrimizin batısında yer alan Altınşehir mevkiinde fabrikanın temeli atıldı. Aradan çok kısa bir süre geçmişti. Altınşehir’e başka bir konu için gittiğimde, SANKO fabrikasının bir taraftan inşaat yapılırken, diğer taraftan da makinelerin getirilip üretime başladığına tanık oldum. İşte o zaman çevremde bulunanlara ‘’Adıyaman’da tarih yazılıyor’’ dedim.

Daha sonra ilimizde ilk kurulan yerel radyoda katıldığım söyleşide, bunu dile getirdim ve her platformda da bunu ilimizi tanımak amacıyla gelen tüm konuklara anlatıyorum. Ve son olarak SANKO’nun gözü, kulağı ve sesi olan de bu güzide dergide, bir makale şeklinde düşüncelerimi açıklama fırsatını bulmanın sevinci içindeyim.

1988 yılında kamunun ilimizde 3 sanayi tesisi vardı. Özel sektörün de un fabrikaları. 2005 yılı sonu itibarıyla SANKO’nun ilimizde istihdam ettiği kişi sayısı 2500 dolayında.  Diğer bir ifade ile yöremizin aile yapısı ile hesapladığımızda ortalama 15.000 kişi doğrudan, dolaylı olarak ise çok daha fazlası SANKO sayesinde hayatını sürdürüyor.

SANKO sayesinde sağlanan bu istihdamla birlikte Adıyamanlı müteşebbisler de harekete geçerek, tekstil başta olmak üzere birçok sektörde yatırım yapmışlardır.  Onun için, sana minnettarız, borçluyuz, dua ediyoruz, seni hep anacağız ve nur içinde yat, mekanın cennette olsun, kalbimiz hep seninledir Sani Ağa, diyoruz.

Seni hep anacağız...

TEŞEKKÜRLER SANKO

Mehmet Sait ULUÇAY

Adıyaman Sanayi ve Ticaret İl Müdürü (Nisan, 2005)

Yıllardır “işin hilesinin dürüstlükte olduğunu” vurgulayan SANKO Holding, Adıyaman yatırımcısına teknik konularda yardımcı olmaya ve Adıyaman’a gelecek yatırımcılara da kefil olduğunu vurgulamaya devam ediyor.

Sektörel bazda araştırma ve geliştirme çalışmalarının yatırımları yakından etkilediği gerçeğinden hareketle, sanayi ve yatırım politikalarını geliştirme, pozisyon alma konusunda deneyimli, birikimli ve uzman ekiple çalışmanın işletmeciliğin gereği, marka oluşturmanın öncelikli şartı olduğuna inanan SANKO Holding’in Adıyaman’da yatırım yapanlarla ilgilenmesini çok önemsiyoruz.

Her platformda yatırım için Adıyaman’a gelenlere kefil olduğunu vurgulayan SANKO Holding Yönetim Kurulu Başkanı Abdulkadir Konukoğlu, Adıyaman Organize Sanayi Bölgesi’nde 70 milyon dolarlık ek yatırımını başlatmakla bu konuda çekimser veya ürkek davranan müteşebbislere bu ilde yatırımın ne denli avantajlı ve zevkli bir iş olduğunu adeta haykırmak istemiştir.

“Çalışanlarımın, makinelerimi bedenlerindeki bir uzuv gibi değerlendiren ve işletmelerimi iş ve aş kapısından çok kendi evi ve malı gibi korumalarından büyük bir keyif alıyorum” diyen Konukoğlu, yönetici, teknik eleman ve tüm çalışanlarıyla Adıyaman’da adeta bir aile işletmeciliği modelini oluşturmakla diğer yatırımcılara örnek olmak yanında, çağdaş işletmeciliğinin, modern yönetim yaklaşımı vizyonunun sahibi, katılımcı yönetim anlayışının mümessili olarak Adıyamanlı her ferdin gurur duyduğu bir sanayicidir.

Konukoğlu ve SANKO başlı başına bir vizyondur. Bu vizyonu oluşturan, holdinge bu efsunlu ruhu kazandıran kadro, sadece göreli avantaj ve yüksek kâr marjları peşinde koşarak enerjisini harcamamakta, ülke ve yöre ekonomisine en yüksek katma değer sağlama, ülke ihracatını geliştirerek hedef büyütme, Türkiye’nin en büyük sıkıntısı olan istihdam sorununa çare olmaktır.

           

Bu amaca ulaşmak ve hedef büyütmek için klasik işletme yönetim tarzını ellerinin tersiyle iterek, zihinlerde başlattığı güçlü bir inkılapla modern işletme örgütü ve yönetim modelini oluşturarak, tüm sanayicileri kıskandıracak atılımlarla sanayi alanında büyük bir sinerji yaratmıştır.

Her gün biraz daha büyüyen, büyüdükçe feragat ve fedakârlık duyguları kabaran, ülkenin gelişmişlik ölçütlerini veren istatistik verilere ulaştıkça adeta kabaran, koşan ve coşan sayın Abdulkadir Konukoğlu’nun öngörüsü ve gayretlerine şahit olan biri olmam, O’nu bir Türkiye sevdalısı olarak görmemi sağlamıştır.

Atılımlarıyla, yüreğimize düşen karamsarlık bulutlarını dağıtmıştır. Azim ve kararlılığımızın müsebbibi olmuştur. Adımıza cesurluk ve ataklık kimliğini düzenlemiştir. Adıyaman ilimize hareketlilik, canlılık ve bereketlik sağlamıştır. Müteşebbis bir kimliğin Adıyaman’da yaratılmasını hızlandırmıştır. Eğitici ve öğretici olmuştur. Yardımlaşmanın, kaynaşmanın ve paylaşmanın ne denli bir haslet olduğunu ispatlamayı başarmıştır.

Velhasıl SANKO, başarının adıdır.

Teşekkürler SANKO

Teşekkürler sayın KONUKOĞLU