Malum olduğu üzere ekmek ve su büyüklerin olduğu kadar çocukların da hayatını idame ettirebilmeleri için en gerekli iki olgudur. Hayatın olmazsa olmazlarındandır.

Ya oyun?

Evet, oyun büyükler için olmazsa da, küçükler için bir nevi ekmek ve su gibidir…

Bu arada bu denli önemli etkenlerle oyunu kıyaslamak pek denk düşer mi, pek yakışık alır mı, diye sorulabilir.

Evet, kıyaslanabilir. Çünkü oyunsuz kalan çocuklar adeta bir gül misali solar ve kururlar… Bu yüzden oyun çocuklar için bir nevi gıda gibi, ilaç gibi, vitamin gibi bir işlev görür…

Çocuklar için adeta bir hayatın olgusudur, oyun…

Hatta bazen oyun çocuklar için ekmek ve suyu bile geride bırakacak kadar önemli bir etken. Çünkü çocuklar koşup oynuyorlarsa, oyuna iyice dalmışlarsa, yemeyi içmeyi adeta unutur ve bütünüyle kendilerini oyuna verirler.

Oyun oynarken onlara yemeği hatırlatırsanız, yemeyi bir çırpıda erteleyip sonra yiyeceklerini söylerler.

Biraz daha ileri gidip onların oyunlarına son verirseniz, oyunlarını bozduğunuzdan dolayı içten içe size kızar ve öfkelenirler.

Bu her zaman böyle olmuştur. Zevkli bir oyun uğruna yemek-içmek çocuklarca hep ertelenmiştir. Nitekim Hz. Hüseyin ile Hz. Peygamber arasındaki şu örnek bu açıdan çok çarpıcıdır:

Sevgili Peygamberimiz bir yemeğe davet edilir. Davete icabeti fazlasıyla önemseyen Allah Resulü davete giderken, arkadaşlarıyla oyun oynamakta olan torunlarından Hz. Hüseyin’i görür. Onu da beraberinde davete götürmek ister.

Ne var ki Hz. Hüseyin, Hz. Peygamberin teklifine karşı pek istekli davranmaz. Çünkü arkadaşlarıyla oyun oynamak, ona yemekten daha cazip, daha tatlı gelir.

Hz. Peygamber de davete götürmekte ısrarlı olunca, bu kez de Hz. Hüseyin yemeğe gitmemek için zikzaklar çizerek kaçmaya başlar. Niyeti davete gitmemektir.

Onun kavisler çizerek yakalanmayacağından emin bir şekilde kaçmasına aldırmayan Hz. Peygamber de onu yakalamak için, onun peşinden, onun koşma sitiliyle koşmaya başlar; hem de pek çok sahabenin gözü önünde.

Sonun da Hz. Hüseyin’i yakalayan Hz. Peygamber kızmak, bağırmak bir yana, onu kolları arasına alarak ve öpmeyi de ihmal etmeyerek davete götürür.

Çocuk dünyanın her yerinde çocuk, oyun her yerde oyundur. Yalnızca farklı çeşit ve şekillerden oluşur.

Çocukların oyun karşısında duyduğu haz, sevinç ve mutluluk ise her yerde hep aynıdır. Farklı olan mekândır, coğrafyadır, oyun çeşidi ya da oynanış biçimidir. Ama oyunun çocukların dünyasında oynadığı rol, bıraktığı izlenim çok mühimdir.

Çünkü oyun zekâyı geliştiren bir eylem, onu büyütüp olgunlaştıran bir etkendir. Her oyun, çocuğa farklı bir heyecan, farklı bir cezbe verir.

Bu heyecan ve cezbeler çocuğun ruh ve düşünce dünyasını zenginleştirir, zihnini törpüler, davranışlarına nitelik kazandırır.

Ruh gelişimiyle beraber fiziki gelişimi de katlanarak artar. Bir de üstüne üstlük çocuğun sosyalleşmesine ciddi anlamda katkı yapar.

O yüzden olsa gerek ki Mevlana durduk yere “Oyun görünüşte akla uymaz, ama çocuk oyunla akıllanır” şeklindeki zarif tespitini haklı kılmıştır.

Bu noktada çağımızın çocukları fazlasıyla şansızdır. Giderek oyun sahalarının yağmalanması, kirlilik, betonlaşma ve otoların hâkimiyeti onlara oyun mekânı bırakmamaktadır.

Onları özgürce oynayacağı, nefes nefese kalıncaya kadar koşturup terleyeceği, düşmekten dizlerinin yara bere içinde kalacağı, üstünü başını kirleteceği alanlar yalnızca köylerde kalmış gibidir.

Şehirlerde varsa yoksa oyun ihtiyacını karşılamayan minnacık çocuk parkları vardır. Bir de üstüne üstlük, üstünü başını kirletmeme uyarıları...

Üstünü başını oynatmadan oyun oynanır mı hiç? Hele bazı ebeveynlerin “Sakın üstünü başını kirletme” uyarıları vardır ki, neredeyse çocuğu canından bezdirir; onu oyundan bile nefret edecek kadar tiksindirir.

Bu noktada istemsiz de olsa neredeyse Avrupalılar bu işi bizden iyi biliyorlar, diyeceğim. Bu bir abartı değil, yalnızca gerçeğin bir dile getiriliş şeklidir.

Batıdaki çocukların çoğunun bizim çocuklarımızdan daha şanslı olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü çocuklara, parklarda çamurlarla özgürce oynamalarına izin verildiğini biliyoruz.

Çocuklar oyun çamurlarında bata çıka sevinçle oynar, velileri ise yalnızca onları seyredermiş. Onların üstlerini başlarını çamurlamasına, ellerinin ayaklarının vıcık vıcık çamur içinde kalması karşısında veliler yalnızca tebessüm ederlermiş.

Bu nokta da bizim yerine getirmediğimiz Hz. Peygamberin, “Çocuklarınızın toprakla, çamurla oynamasını sağlayın” buyruğunu sanki onlar ihya ediyorlar...

Unutulmamalıdır ki, toprak özdür, insanın asli cevheridir. İnsanın var oluş mayasıdır. Bu nedenle çocukların hem oyun oynamasına izin verip, hem de üstünüzü başınızı kirletmeyin şeklinde ihtarda bulunmak olacak şey mi?

Çocuğa yapılacak en olumsuz tembihlerden biridir. Böyle bir ortamda çocuk nasıl koşturup oynayacak, enerjisini nasıl harcayacak, nasıl deşarj olacaktır?

Oyun fiziği de geliştirir, ruhu da geliştirir. Bu nedenle oyun oynayan çocukların derslerindeki başarısı, oyun oynamayanlara oranla daha üst düzeyde olduğu bilinmektedir. Çünkü oyun çocuğun sağlıklı bir ruh haletiyle meselelere bakmasına neden olur.

Her konuda olduğu gibi yine oyun, çocuğun derse adapte olmasını ve derste başarılı olmasını sağlar.

Hatta son zamanlarda kısmen gündeme gelen “Oyunla öğretme, kavratma yöntemi” çok başarılı bir yöntemdir. O yüzden bırakınız birileri, istedikleri kadar “Deliler düğüne, çocuklar oyuna doymaz” desinler…

Yine de siz siz olun çocuklarınızın oynamasına özen gösterin. Şayet çocuklarınızın daha sağlıklı, mutlu ve daha başarılı olmasını istiyorsanız, siz de onlarla birlikte oyunlar oynayın!

Dahası, bugün Irak gibi, Afganistan, Suriye ve Filistin gibi savaşın sürdüğü ülkelerde silahların gölgesinde çocukların oyun oynamaları, üzerinde çokça düşünülmesi gereken bir olgudur.

Bazı kendini çok akılıymış gibi zannedenlerin çıkıp da “Ne olacak, onlar daha adı üstünde çocuk” şeklindeki izahatları da pek gerçeklerle örtüşmeyen ve inandırıcı olmayan bir yaklaşım tarzıdır.

Selam, sevgi ve gönül dolusu muhabbetlerimle…

 

 

                                                                                                            Bilal KARADAĞ

                                                                                                   [email protected]