Bir süredir yazmaya ara vermiştim. Basınımız üstatlarından Mahmut Tekin’in, “Serbest Kürsü” adlı köşesinde Adıyaman merkez ilçesinde sözüm ona “restore” edilen ünlü Tuz Hanı’nın iki katının da otele dönüştürülmesini eleştiren “Yine Tuz Hanı” başlıklı 19.4.2022 tarihli yazısını okuyunca, derdim tazelendi. (https://www.haberdeadiyaman.com/yazi/yine-tuz-hani-2.html)

Gel de yazma!” dedim kendi kendime…

Genel sorunlardan başlamamız daha iyi olacağından “haddimiz” gibi “yerimizi” de aşmamak için Tuz Hanı özelindeki konuya sonraki yazımızda da devam edebiliriz sanıyorum.

Önce basının etkinliğinden başlayalım. Adıyaman basınında “milat” olan 2003 yılında birlikte kurucu ortaklarından olduğumuz, Genel Yayın Yönetmenliğini adı geçen üstadın yaptığı, sonradan son sahibince kapatılan “Adıyaman’da Bugün” gazetemiz, iktidarın veya muhalefetin ön veya arka bahçesi olmayan, ekonomisini öncelikle devletin vereceği resmi ilan ücretlerine dayamayan, okunan, izlenen, demokrasilerdeki tanımlama ile gerçekten “dördüncü güç” olma özelliğini koruyan, tarafsız ve etkili bir gazete idi. Attığı manşetler ses getirir, iç sayfalardaki köşe yazılarına bile sorumluluk sahibi yetkililer “cevap vermek” durumunda kalır, yayını için gerektiğinde tekzip veya açıklama gönderir, en azından telefon ederek ek bilgi verirdi.

İldeki yatırımlarla ilgili idari ve siyasi yöneticilerin söylemlerindeki işin kapsamı ve bitirilme tarihi ile ilgili o anlık “propaganda” amaçlı “ taahhütler” ajandaya not edilir, günü geldiğinde “Nerde?” diye sorulurdu… Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarındaki deyimle basın, gerçekten “kamu bekçisi” işlevi görürdü…

On beş yıl kadar önce gazeteci Sinan Temel’in başlattığı “Çay Ocağı Sohbetleri”nin birinde müdavim arkadaşlarla o günkü sohbet konusunun ne olacağına dair beyin fırtınası yaparken, “Ülke faydası ile siyasi fayda ayrıştığında hangisini tercih etmek gerektiğinin” tartışılmasını önermiş, gelen bir telefon üzerine erken ayrılma durumunda kalmıştım…

Diğer bir sorun; çoğu yöneticinin, kendisini yönettiği birimin veya coğrafyanın “sahibi” gibi görmesidir… Oysa sahip millettir, halktır. Mahkemeler nasıl ki Türk Milleti adına karar verir ise siyasi ve idari yöneticiler de millet adına verdikleri kararlar ile o birim veya coğrafyayı “emaneten” yönetirler… Ki son on beş yılda “yönetim” yerine sözde, “yönetişim”e önem kazandırılmaya çalışıldığını da belirtelim. Nasıl bir önem ise?

Tuz Hanı özeline gelince;

Yerimiz bittiğinden en iyisi yarın devam edelim…

Mustafa Işıldak

[email protected] 0532-422 95 28