Eski zamanın padişahları yanlarında hep bir nasihatçi bulundurur, onun ikaz ve irşadından sürekli istifade etmeyi düşünürlerdi.
Başkalarının söyleyemediklerini rahatça söyleyebilen nasihatçiler, bilhassa sultanları, makam ve mevki sahiplerini yanlışlarından dolayı tenkit eder, irşatta bulunurlardı.
Halife Harun Reşit de öyle yapar: Her daim yanında Behlül-i Dana’yı bulundururdu…
    Bir rivayete göre Behlül-i Dana Harun Reşid’in akrabası, bir başka rivayete göre ise, Küfeli olup, Bağdat’a bir vesileyle gelen, sonra da Halife’nin gösterdiği yakınlık üzerine vefat edinceye dek yanından ayrılmayan bir meczuptu.  
Bu deli görünüşlü akıllı zat, insanları güldürerek yola getirmeyi denemiş, tebessüm ettirirken de düşündürmeyi tercih etmiştir.
Günün birinde Behlül’ün evine giren hırsızlar nesi var, nesi yok hepsini alıp götürmüşler!
Herkes hırsızı ararken, Behlül doğruca kabristana gidip oturarak beklemeye başlamış.
Görenler şaşkınlık içinde sormuşlar:
“Evini soydular, sen burada bekliyorsun!”
O gayet emin şekilde cevap vermiş:
“Nasıl olsa buraya gelecekler, hiç merak etmeyin.”
Böylece hırsızları da, onlara kızanları da düşündürmek istemiş Behlül Dana.
Demişler ki:
“Buraya gelen hırsız ölü olarak gelir. Ölünün nesine bakacaksın?”
Şöyle cevap vermiş:
“Ben onların çaldıklarının hesabını nasıl vereceklerini seyredeceğim. Bu öyle meraklı bir şey ki, kim bunu görmek istemez.”
Sanırım ölümü hatırlamayarak, dünya denilen şu âlemde türlü olumsuzlukların odağında bulunanlara nükteli bir mesaj Behlül-i Dana’nın bu davranışı.
Selam, sevgi ve gönül dolusu muhabbetlerimle…

 Bilal KARADAĞ
[email protected]