Duvarı nem insanı gam yıkarmış derler ya, ah ne de güzel söylerler. Bir cümleye bir ömür sığar mı, sığar elbet. Neden sığmasın ki?

     Sonuçta bunlar birer özet, yaşanmışlığın süzgecinden geçmiş birer hazine. Şimdi anlatıp dursam biter mi, bitmez elbet. Hayat öyle kolay değil ki cancağazım. İçinde acı var, keder var, hüzün var,gözyaşı var, hasret var, emek var, gülmek var, mutlu olmak var, dans etmek var, kaygı var, eş var, dost var.... Var da var. Daha neler neler...

    Hani bir yere gidince derler ya "Yediğin içtiğin senin olsun, gördüğünü anlat.". Yaşam denen gidişat da böyledir işte. Yediğin içtiğin, keyfin senin olsun sen kederini anlat. Yani gamını anlat. Zira gam, keder yüreğe işler değil mi? Onun açtığı yara kapanır belki, kabuk da bağlar ama izi kalır. Hatta ara ara sızısı inceden inceye yoklar da geçer. Ah bir dinleyen bulsak yüreğe ağır geleni!

     İşte cancağazım, bu gamlar yıkar da geçer can'ı. Can dediğin ise bir soluk alıp verme arası. Acılar gelir de kursağında düğümlenir, gözlerini inceden yakar ve de yıkar dağ gibi nice can'ı.

  Eeee gamlanma demek kolay. Gel de sen yap istersen. Dışı seni yakar içi beni. Gamı kederi attım, takmıyorum diye attığın şen kahkahaların altından yüreğini ne acılar yoklar.

    Bu nedenle cancağazım, gel de gülüşlere aldanıp kıyma eşe dosta. Yakma canını daha fazla, o derin ve nemli gülüşlerdeki gamı hatırla. Kim bilir ne acılar yokladı onu da. Bırak nem yıksın duvarı, sen insanı yıkma da...! 

Instagram /nazantastan1