Doğrular Acıtsın; Ama Yalanlar Rahatlatmasın

 

Çoğu kez söylenmiş sözlerin neresinden bakarsanız bakın, hep yalan dolanla bezenmiş olmaktadır. Girift söylemlerle arapsaçına dönmüş, ne olduğu anlaşılmayan ve insana acı veren, ruhunu, yüreğini acıtan sözde doğrular, kabul edilen yalanlar, entrikalar, insanı her şeyden soğutmaya ve dünyadan el etek çekmeye, çoğu zaman yetiyor da artıyor bile.

Bazen doğrular yalan da olsa, bana pek cazip gelmiyor, ilgimi çekmiyor yani. Her zaman yalancılarla karşılaşmamak mümkün değil.

Çoğu zaman, takılıp kaldığım bir kelime var, cevap vermekte hep zorlanmışımdır.

Bir insan neden yalan söyler?

Sahi, bir insan neden yalan söyler?

Hiç düşündünüz mü?

Bir bilen var mı?

Herkesin kendince cevaplar verebileceği farklı ve çemberi çok geniş olan bir kelime, çokça cevabı olan bir bulmaca gibi.

 Hayatında sahip olduklarını kaybetmemek adına, korkanların çoğu kez başvurduğu bir kurtuluş reçetesi olduğunda birleşilen cevaplarda, genel kanı; elindeki-avucundaki ve beynindeki-yüreğindeki maliki olduklarını kaybetmeme korkusu yatmaktadır.

Yani insanın ruhunu acıtan doğrular ya da vicdanen rahatlama için söylenen sözde masum olan yalanlar…

Gerçekten de böyle mi?

Yani insan, masum da olsa söylediği doğru bilinen yalanlarda, gerçekten de rahatlama söz konusu mu acaba?

Sanmıyorum.

“Yalancının mumu yatsıya kadar yanar” misalinden söylenen yalanların, yalan olduğu ortaya çıktığı zaman, hayatımızdaki o eziklik, tükenmişlik, riyakârlık, güvensizlik ruhiyat-i hal ’iyesiyle rezil-i rüsva olmaya değer mi?

Başım göğe erdi-erecek diye mağrur ve gururlu olurken, bir an da yerin dibine girmek, burnunuzun çirkefe batması çok mu hoş olmaktadır acaba?

Şimdi bir düşünün bakalım!

Siz hiç yalan söylemediniz mi?

“Yalan söylemeyen insan var mı ki!” dediğinizi duyar gibiyim. “Söylemedim” diyenler, elbette güzel bir yalan söylemiş olurlar. Amma az, amma çok, muhakkak herkes bir şekilde masum ve doğru olduğuna inandığı, küçük de olsa yalanlar söylediğinde hemfikiriz. Sonuçları hesap etmeden, neye mal olduğunu düşünmeden, karşı tarafın habersiz olduğu yalanlarda; fazla ısrarcı olmak, devem ettirmek hiç mantıklı ve akıl karı değil. Gidip konuşarak, işin aslını-astarını öğrenmek gerekir.

Çevremizde o kadar okkalı yalanlar söyleyen zevatlar var ki, o yalanlardan inanılmaz derecede zevk alıyorlar ve ağızlarının suyu akmaktadır. İnsanların hayallerini, dileklerini, arzularını ve isteklerini yıkacak, mahvedecek yalanlar söyleyerek, bu kepazeliğin, rezaletin başkahramanı olanların olmadığını kim söyleyebilir.

Yalan, bazı kendini bilmez insancıkların, bazılarının hayatının ta kendisi olmuştur.

İnsan hayatında ufak tefek yalanların olabileceği belki kabul edilebilir; ancak insanların hayatını mahvedecek yalanlar söylenmemeli. Bir insanı sevmiyor olabilirsiniz, varlığına, söylediklerine ve yaptıklarına tahammül de edemiyor olabilirsiniz; ama ona her adım başında yalanlar söyleyerek umutlandırmayın ya da masun doğru yalanlar söyleyerek, yarınlarını umutsuzlandırmayın. İnsanların hayallerinin ve geleceğinin yıkılması sizin elinizde olmasın lütfen!

İnsanları boşuna ümitlendirmeyin. Yapamadığınızı söyleyin, yapamadığınız halde yalan söyleyerek, boşuna umut vermeyin. Söylenilen yalanların dışı güzel, içi boş, kırık-dökük yalanlarınıza kimsenin ihtiyacı yok bilesiniz!

Nedeniniz ne olursa olsun; en zor durumda bile, acı gerçeği tercih edip, dışı şeker-kaymak gibi olan; ama içi zehir-zıkkım olan yalanlardan uzak kalmamız/kalmanız gerekir.

Unutmayın, ancak yalanlar; bozulan bir aile saadetini geri getirmek, savaşlarda düşmana yanlış bilgi vermek ve din düşmanlarına karşı olur. Yine de dikkatli olmak gerekir. Doğrular canımızı acıtsın; ama doğru da olsa yalanlar sakın ola ki bizi rahatlatmasın!

 

Kerim BAYDAK

 [email protected]