Gönül diyarı, baba yadigârımız Türküler… Kulağımızın çınlayan zarı, atan şah damarımız Türküler… Asırlık sevda çınarı, hayat pınarımız Türküler… Dilde sermayemiz bir ah, elde yoğumuz varımız Türküler… Sormayın hâllarımızı aman ha aman…

 

Hangi aklın kârıymış dokunmak? Nasıl utanmaz yüzün astarıymış öyle? Nice karanlık hesabın tutarıymış? Demek bizi yok saymış… Kim dil uzatacak, kim el sürecekmiş Türkülerimize? Deyin hele kimin haddineymiş? Pehh! Demek o kadar kolaymış… Sarmayın yollarımızı aman ha aman…

 

Kızlarımızın avuçlarında kınasıdır Türküler, oğullarımızın düşlerine baktığı aynasıdır… Yeşilbaşlı sunası göllerin a gülüm, gökyüzünün telli turnasıdır… Gamzeli yüzün al yanağı, nağmeli sözün bal dudağı, derin bakışların manasıdır… Dermeyin güllerimizi aman ha aman...

 

Gurbetten sılaya ucu yanık mektup, buram buram hasret, pul pul umut… Düşmeyen ne bilir, çekmeyen ne anlar sevdayı oy oy… Dağda yanan çoban ateşi, şavkı vuran aşk güneşi bulut bulut… Dost cenahında süzülen güvercin kanadı, düşman sathında patlayan barut… Yermeyin dillerimizi aman ha aman…

 

Türküler bozlak nakışıdır Anadolu’nun, nam-ı değer Ezo geline barak yakışıdır… Horon sekişidir uşakların kıpır kıpır, dağda efelerin zeybek bakışıdır… Yöresine göre tavır, nefesine göre uzun hava, şelpe şelpe duyguların akışıdır… Burmayın tellerimizi aman ha aman…

 

Hakkında yazılan ferman, zulmün altında ezilendir… Ölmeden mezarı kazılan Ozan, derisi diri diri yüzülendir… Hınzırca tek kalemde çizilen Sultan,  göğe yıldız yıldız süzülendir… Kibrit ucuna dizilen Ehl-i Can, bedeni alev alev çözülendir… Karmayın küllerimizi aman ha aman…

 

Dağ başında dumandır Türküler, suya inmiş ceylandır… Toprağın bereketi, Yaratanın marifeti, mahsulü muhayyer harmandır… Gövermiş tohum, yeşermiş ekin, boy vermiş şıvgın, çağlaya durmuş fidandır… Kırmayın dallarımızı aman ha aman…

 

Aşığın meramı, şairin ilhamı… Ağlatan gülü yiğidin, diz çökertip öldüren gamı… Özgürlüğün ilk adımı cüretkâr, barışın payidar anlamı… Yormayın ellerimizi aman ha aman…