Çarşı kavramı kültürümüz içerisinde eskiden beri alışverişten öte bir anlam taşımıştır. Tarihi çok öncelere dayanan, şehirlerin kalbi konumundaki çarşılar, ticaret başta olmak üzere çeşitli ekonomik faaliyetlerin yürütüldüğü mekânlar olmasının yanı sıra şehir sakinlerini buluşturan birer kamusal alan fonksiyonu görmüştür.

1900’lü yılların başında kurulduğu tahmin edilen Adıyaman “Şehir Çarşısı” da, şehrin sosyal ve ekonomik hayatında aynı önem ve fonksiyona sahipti.

Sahip olduğu konumu ile çarşı, sadece ticaret değil aynı zamanda imalat ve çeşitli sosyal fonksiyonları bünyesinde bulunduran, birbirini tamamlayan unsurların bir arada olduğu kompleks bir yapıya sahipti. Halk arasında “çarşıya gitmek” ifadesi kullanıldığında, sadece alış veriş değil diğer sosyal ihtiyaçların giderildiği yerler anlaşılırdı.

Kab Camii, Ulu Camii ve Musalla Mahallesi arasında bulunan çarşı, kuzey-güney doğrultusunda iki ana sokak ile etrafında doğu batı ekseninde birbirine paralel ve her biri bir meslek grubuna ait sokaklardan oluşmaktaydı.

Bu sokaklar; Tenekeci Pazarı, Terzi Pazarı, Oturakçı Pazarı, Attar (Aktar) Pazarı, Köşker Pazarı, Pamukçu (Yüncü) Pazarı, Tüccar Pazarı, Boyakcı (Boyacı) Pazarı, Buğday Pazarı gibi isimlerle anılır ve bu sokaklarda adı anılan ürünleri imal eden, işleyen ya da pazarlayan esnaflar yer alırdı.

Çarşının orta yerinde, bir zamanlar kervanların konakladığı “Tuz Hanı” bulunurdu ve bir dönem gazyağı ve tuzun temin edilmesi için önünde kuyruklar oluşan bir dağıtım merkeziydi. “Tuz Hanı”nın önünden güneye ve oradan “Ayrancı Pazarı”na dönen sokak, demirci esnafının olduğu “Demirci Pazarı”, Ayrancı Pazarından kuzeye doğru “Kalaycı Pazarı”, buranın devamında “Nacar (Marangoz) Pazarı” vardı. Burası Kab Cami Çeşmesi (Çeşme Kabaltı şeklinde olduğu için bu isim verilmiş, Cami ismi de buradan gelme) ve Paşa Hamamının Külhanı önünde son bulur, sokak tekrar batıya dönerdi. Meşhur merhum Delemeci Aboş Baba’nın dükkânı da bu köşe bulunur.

Demirci Pazarının batı paralelindeki sokakta genelde semerciler (çulcu) ve nalbantlar bulunurdu. Buranın sonunda ise “Mehmet Ağa’nın Hanı” dedikleri han vardı ki bir dönem burası Tekel binası olarak da kullanıldı. Buraların muhtelif yerlerinde bakırcı, culfacı, hallaç, hallaf gibi esnaflar da yer alırdı. Arasa denilen Buğday Pazarı ise, Paşa Hamamı külhanının güneyinde bulunması nedeniyle Külhan Kahvesi denilen yerin arkasına denk düşerdi.

Çarşı Camii’nin batı bitişiğinde “Kasap Pazarı” bulunurdu. Şimdi sadece yaşayan şahitlerinin hafızalarında yer tutan, nahit taştan yapılmış bedesten şeklinde bir yapı olan Kasap Pazarı bulunduğu yerden alınarak çarşının güneyinde bulunan belediye eski binasının hemen güneyine taşınmıştı. Çok sayıda dükkânın yer aldığı bu pazar, aynı zamanda sebze ve meyve toptancılarının da rızık temin ettiği yerlerdendi.

Çarşı’nın dikkat çeken ve anılardaki tazeliğini koruyan bir diğer esnaf grubu ise kulübe şeklinde küçük yerlerde veya açık alanlarda hizmet veren ayakkabı tamircileriydi. Çizme ve tıkır gibi naylondan yapılmış giyeceklerin yırtıklarını gazocağında ısıttıkları bıçakla, kara lastik denilen ayakkabıları da siliksiyon denen yapıştırıcı ile tamir ederlerdi. Ayakkabıların ömrü uzar, ocaklara bereket gelirdi adeta, bir derviş gibi mekânsız yaşayan ayakkabı tamircilerinin hünerleriyle.

Döneminin önemli eğitim ve ibadet yeri olan Çarşı Camii (Hacı Abdulgani Baba Camii) de çarşının orta yerinde bulunmaktaydı. Çarşının kuzey ucunda ve Kab Camii’nin yanında bugün varlığını koruyan ama işlemeyen tarihi “Paşa Hamamı” vardı.

1936 yılına ait bir fotoğrafta “Tenekeci Pazarı”na denk gelen yerde iki katlı, ikinci katın ön tarafında yer alan yıldız işaretinden dolayı “Yıldız Palas” olarak adlandırılan bir yapı da vardı ki burası günümüze ulaşmadı. Buranın bir dönem resmi kurum, bir dönem de eğlence mekânı olarak kullanıldığını büyüklerimizden duymuştuk.

Çarşının güneydoğu ucunda, büyük bir dut ağacının etrafında bulunan “Ayrancı Pazarı”, köylerden hayvan sırtında deri tuluklarla getirilen ayranların satıldığı, özellikle öğleden önceleri çok hareketli olan bir mekândı. Tabii ayranların bir kısmı şehre girdikten sonra pazara gelene kadar mahalle aralarında da satılırdı.

Şehrin ekonomik, ticari ve sosyal hayatının önemli mekânı olan çarşı, günümüzde yine çeşitli meslek gruplarına ev sahipliği yapsa da şehrin büyümesinden ve ticari kuruluşların şehre dağılmasından dolayı eski düzeni ve hareketliğini kaybetmiş durumda.

Eski cazibesini kaybettiği gibi neredeyse hafızalardan da silinen çarşı hakkında günümüz nesline ulaşan sağlıklı bilgi yok denecek kadar az. Hatta yanlış ve eksik bilgiler nedeniyle günümüzde farklı bilinmeye başladı diyebiliriz. Bunun en vahim göstergelerinden biri, sadece bir sokağın adı olan ve sadece oturakçı esnafının yer aldığı “Oturakçı Pazarı” denen sokağın isminin bütün çarşı için kullanılmaya başlanmasıdır. Ne acıdır ki; bu hata “Adıyaman Taşınmaz Kültür Varlıkları Envanteri” adıyla 2018 yılında basılan ve Adıyaman Belediyesi ile GAP Bölge Kalkınma İdaresi finansal destekleriyle yayımlanan hacimli envanter çalışmasında da yer almaktadır. Hatta (muhtemelen yazım yanlışı olabilir) birçok yayında“otrakçı” olarak yazılmıştır. Çalışma basıldıktan sonra fark ettiğimiz için müdahale şansımız olmadı.

Adıyaman Çarşısı’nın sosyal ilişkileri hususunda birkaç cümle kurmak gerekirse “müşteri-esnaf ve usta, kalfa, çırak (şeyirt) arasındaki ilişkiler tamamen saygıya, dürüstlüğe ve yardımseverliğe dayalıydı” demek eskiye özlemle hasredilmiş alelade cümleler sınıfından sayılmaz. Usta olup dükkân açmak isteyen kalfa, mutlaka ustasından izin alırdı. Usta da izin verdikten sonra onun dükkân açması için maddi ve manevi yardımda bulunurdu. Aslında bu konu ayrı bir çalışma ve araştırma konusu. Ahilik ahlak ve anlayışının hâkim olduğu çarşı esnafında dürüstlük, güvenilir olmak, yalan söylememek, müşteriyi aldatmamak, hatalı mal satmamak gibi ahlaki değerler ön planda tutulur, yardımlaşma ve paylaşma ile güzel bir dayanışma sağlanırdı. 1950’li yılların sonuna kadar çarşıda işyerleri dualarla açılır, dualarla kapanırdı.

Çarşıdaki birçok esnafın bir özelliği de, Cuma günleri köyden şehire alışverişe gelenlerin bir nevi emanetçisi veya kasası olarak güven vermiş olmaları idi. Yani Köylüler paralarını, tanıyıp güvendikleri bir esnafa verir, geldiklerinde alır, hatta bu arada alışverişlerini yapmalarını da isterlerdi. Söz konusu bu emanetler genelde buğday, tütün gibi ürünlerin hasattan sonra yapılan satışından elde edilen toplu paralardı.

Eskisaray Cami ve Ulu Cami önü ile Parçacılar Pazarı çıkışının sol tarafında özellikle öğleden sonraları yoğurt, buz vb. satanları, Eskisaray’daki Buzhane’yi, bu çarşının içinde olmadığı için bir başka yazımıza bırakalım.

Kentleşmenin getirdiği kaçınılmaz sonuçlardan olan ve bugün şehrin değişik yerlerine dağılmış büyük mağaza ve alış veriş merkezlerinin unutturduğu çarşımız ve çarşı kültürümüzün yeniden canlandırılması ve yaşatılması mümkün değil belki; ancak en azından şehrin hafızasına kaydetmek ve nesillerin bilgisine sunmak adına bu konularda daha detaylı, ciddi ve gerçekçi çalışmalar yapılmalıdır.

Bu mekânlarla ilgili birçok bilginin kayıt altına alınamadan şehrin şahitleri ile birlikte yitirildiğini bilmek şehrin kültürü ve hafızası adına üzüntü verici olsa da, günümüzde buralarla ilgili başlatılan çalışmaların, bu mekânlar ve şehir adına ümit vericidir diyebilirim.