Burkina Faso adı, derin yoksulluk, kuraklık, siyasi istikrarsızlık, çatışmalarla özdeşleşmiş bir ülke. Oysa Burkina Faso, yerel dilde “ Dürüst İnsanların Ülkesi” demek.
Burkina Faso’da su bir lüks, burada su sorunu her an hissediliyor. Evlerin çevresine yayılmış sarı ve yeşil renkteki büyük su bidonları köyün çıkışındaki gölden su getirmek için kullanılıyor. Sabahın erken saatlerinden akşama kadar su taşıma işini sürdürüyor ahali. Bidonlar iki tekerlekli arabalarla taşınıyor. At veya eşek sahibi aileler bu işi nispeten kolay hallediyorlar, hayvanları olmayanlar ise arabaları kendileri itiyorlar. Büyükler kadar çocuklarda bu göreve dahil oluyor. Gölden getirilen su kirli ve çamurlu. Bu nedenle içilmeden kaynatılıyor. Bu çocuklar, su dolu bidonları taşıdıkları araçları binbir güçlükle köye ulaştırmaya çalışırken yüzlerinde hala bir gülümseme var. Bu durum Burkina Fasonun kuzeyinde beni en çok etkileyen şey. Diye geçiyor Atlas Dergisinin Şubat 2025 “Burkina Faso – Umudu Aramak adlı yazıda.
Batı Afrika’da kuraklığın etkisini anlatan bu kesitten dünyamızda yaşanan tatlı su krizine geçebiliriz. Tatlı su krizi önümüzdeki yılların en büyük sorunlarından birisi olarak gündeme gelmekle birlikte Türkiye dahil birçok ülkeyi ciddi şekilde tehdit etmektedir. Dünya Genelinde Su Kaynaklarının Durumu Raporuna göre yeryüzünün toplam su hacmi 1,4 km3’tür. Tatlı su kaynakları bu toplam suyun % 2,5’ini oluşturur. Bu tatlı suyun % 68,7’si buzullar ve kar örtüsü şeklinde Antarktika, Arktik ve dağlık bölgelerde bulunurken % 30,1’ni yeraltı sularından oluşmaktadır. İçme ve kullanma suyu olarak erişilebilen su kaynakları büyük ölçüde yeraltı ve yer üstü sularına dayanır. Ancak bu kaynaklar miktarı ve kalitesi; iklim, nüfus artışı ve suya duyulan ihtiyaç gibi faktörlere bağlı olarak değişkenlik göstermektedir. Dünyamızda tatlı su kaynaklarının sınırlı olması bu kaynakların korunması, sürdürülebilir bir şekilde yönetilmesi ve geri kazanılması gerekliliği yadsınamaz şekilde ortaya koyuyor. Peki Dünyadaki hal böyleyken Türkiye’de mevcut durum nedir?
Türkiye üç tarafı denizlerle çevrili bir coğrafyada bulunuyor olsa da gelecek yıllarda en çok su sıkıntısı çekecek ülkeler arasında Türkiye de bulunuyor. Ülkenin nüfusu 85 milyonu aşmış durumda ve Devlet Su İşlerinin açıklamış olduğu verilere göre kişi başına düşen su miktarı 1,405 m3 civarındadır. Bu veri ülkenin sanıldığı gibi su zengini bir ülke olmadığını gösteriyor. Bugün hâlâ musluklarımızdan su akıyor olabilir. Market raflarında şişelenmiş sular yer alıyor, çeşmeleri açtığımızda suyun sesiyle rahatlıyoruz. Ancak bu rahatlık yanıltıcı bir konfor alanı yaratıyor. Dünya hızla ısınıyor, kuraklık her yıl daha geniş alanlara yayılıyor, yeraltı suları çekiliyor, barajlar alarm veriyor. Bu tehlike uzakta değil, tam da yaşadığımız coğrafyanın kalbinde büyüyor. Türkiye artık su stresi yaşayan ülkeler arasında sayılıyor ve bu gidişle “su fakiri” statüsüne ulaşmamız an meselesi. Tarımsal üretim sekteye uğradığında raflardaki gıda fiyatları artacak, şehirlerde su kesintileri sıradanlaşacak, kırsalda geçim kaynakları yok olacak. Suya erişim, sosyal bir ayrıcalık haline gelecek. Kısacası, suyu kaybetmek sadece susuz kalmak değil; aynı zamanda ekonomik, sosyal ve sağlık krizlerinin tetiklenmesi anlamına gelecek. Bunu durdurmak hâlâ elimizde. Ancak zaman daralıyor. Su kaynaklarımızı sorumsuzca tüketmeye devam edersek, birkaç yıl içinde çok geç olabilir. Şehir planlamasından bireysel tüketime, tarım politikalarından sanayi kullanımına kadar her alanda acil ve kararlı adımlar atılmalı. Bu yalnızca devletin, belediyelerin ya da çiftçilerin değil, hepimizin görevi. Evde, işte, okulda, tarlada; nerede olursak olalım, suyu nasıl kullandığımızı sorgulamak ve değiştirmek zorundayız. Artık her damla sayılıyor. Bugün tasarruf ettiğimiz bir litre su, belki yarın bir ailenin hayatta kalmasını sağlayacak. Unutmayalım, dünya üzerindeki su kaynakları sınırlı, ancak ihmalkârlığımız sınırsız olamaz. Su bir haktır; bu hakkı sürdürülebilir kılmak da bizim sorumluluğumuzdur. Bugün gösterdiğimiz özen, yarın çocuklarımızın susuzluk değil, yaşam içinde büyüyebilecekleri bir dünya bırakacaktır.
Her damla suyu değerli saymak, israfı önlemek ve kaynaklarımızı korumak, hem kendi çocuklarımız hem de Burkina Faso’daki bir çocuğun gülümsemesi için atılacak en küçük ama en anlamlı adımdır.
Sevgiyle.