Öyküyü bilirsiniz…

La Fonten isimli fabl öykü yazarının Ağustos Böceği ile Karınca öyküsü…

Ama bu versiyonunu biliyor muydunuz? bilmiyorum…

Malumunuz Ağustos (Cırcır) Böceği ömrünü hep neşe içinde eğlenerek geçirir. Yaşam onun için sadece bir oyundur…

Karınca ise bütün özverisiyle uğraşır, çalışır durur… Yaşamda yaşatılması gereken değerlerin ve güzelliklerin  olduğuna hep inanmıştır…

Ama baharın ve yazın güzel günleri gitmiş geriye kara kış gelmiştir…

Soğukların iliklere işlediği, kar’ın ve buz’ların diz boyu yükseldiği bir sabah karıncanın kapısı çalınır…

Karınca kapıyı açar… ve karşısında kendisini şoke eden Cırcır Böceğinin durumuyla karşılaşır…

Cırcır Böceği üstünde kıran-tuvalet bir giysi, altında lumuzin, yanında manita, ağzında puro, çantada ve ceplerinde dövizlerle karşısındadır…

Karınca:  Şaşkınlığında kurtulmaya çalışmaktadır…“Buyur der”…

Cırcır Böceği : “Ya gördüğün gibi Avrupa’ya tatile gidiyorum daa… hani şunun şurasında komşu sayılırız… Acaba bir arzun, bir dileğin, bir ihtiyacın, bir diyeceğin var mı? diye sormaya geldim” der…

Karınca ruhen yıkılmıştır… ve benliği dibe vurmuştur… inandığı tüm değerlerin ve inançlarının bir anda yok olması karıncayı bitirmiştir…

Çünkü o meşhur La Fonten’in “Ağustos Böceği ile Karınca” öyküsü ile şimdiki karşılaştığı durum hiçte yazıldığı, anlatıldığı ve de bildiği gibi değildir ve bunu anlamıştır.

Duygusal sarsıntı yaşayan ve gözleri yaşaran karınca titrek bir sesle : “Fransa’ya da gidecek misin?”diye sorar…

Cırcır Böceği : “Tabii”…

Karınca : “Paris’e uğrar mısın?”..

Cırcır Böceği : “Tabii ki uğrarım”…

Karınca: “Hahhh… şimdi senden bir ricam var”…

İşte orada La Fonten diye bir yazar var… İşte o yazara benim SELAMIMI(!?) söyle”…

Cırcır Böceği : “Neden?” der…

Karınca : Sen SELAMIMI(!?) söyle yeter… gerisini kendisi anlar…

 

Evet öykü böyle…

Arife tarif gerekmez demişler… demişler ama karıncanın gönderdiği selamı ve bu selamın herkesin tahmin ettiği bilinen içeriğini La Fonten’e tarif etmek gerekir mi bilmiyorum.

Eğer yazdığı öykünün gerçek hayatta böyle değişime ve dönüşüme uğrayacağını, örnek ve ibret alınması gereken bir öykünün günümüz dünyasında ne yazık ki artık bir anlamı kalmadığını, öyle değerlerin böyle değersizleşebileceğini bilseydi yine de bu öyküyü yazar mıydı?  onu da bilmiyorum.

Ama siz her şeye rağmen yinede yaşamınızı karınca olarak sürdürmeye gayret edin…

Belki Cırcırböceği’nin giysisinden purosuna, manitasından lumuzinine, gezilerinden  dövizlerine kadar kaynağı bilinmeyen olanaklarından ve bunun yarattığı değişimlerden etkilenebilir, belki bunlardan mahrum kalabilirsiniz.

Ama, onurunuzla yaşayacak, kendinizi daha çok sevecek, gerçek özgürlüğe kavuşacak ve kendinize saygı duymaya başlayacaksınız.

Ve o Cırcırböceği bunları asla anlayamayacaktır… taaa ki, yine bir kış günü tüm onurunu, kişiliğini ve değerlerini yitirmiş olarak kapınızı çaldığı ana kadar…