Ülkemizde olduğu gibi Şambayat’ta da 29 Mart 2009 tarihinde mahalli yöneticilerin seçildiği bir seçim yapıldı. Bu seçimde kazananlar oldu, kaybedenler oldu.

        

Kazananlara hayırlı olsun diyor, başarılar diliyorum. Kaybedenlere geçmiş olsun diyor, sağlık olsun diyorum.

        

Aslında ben yaşadığımız bu seçimle ilgili yorum yazmak, analiz yapmak istemiyordum. Bu konudaki düşüncelerimi belirtmek, değerlendirme yapmak hatta seçimle ilgili konuşmak bile istemiyordum.

        

Ama şöyle ya da böyle bir seçim yaşadık. Her şeye rağmen yinede seçimlere ilişkin bazı düşüncelerimi paylaşmak istedim.

        

Bu seçimler benim için yararlı oldu. Seçimde çok şey öğrendim. Bilmediğim ama bildiğimi sandığım bir sürü şey varmış…

        

Mesela; Bazı şeylerin(…..) sınırı var biliyordum. Sınırın-mınırın olmadığını anladım. Aldatıcı ve yanıltıcı algılara karşın “algıda seçicilik” gerektiğini, değişim ve başkalaşım gibi mutasyon evrelerini herkesin belirli dönemlerde geçirebileceğini, insanları tanımak için uzun uğraşlar, psikolojik tahliller gerekmediğini, bir fırsat yaratmanın yeterli olduğunu fark ettim.

        

Bazı amaçlar için her şeyin “full-time” araç yapıldığını, insani değerlerin ve vicdanın tedavülden kaldırılarak hırsların ve ihtirasların gözleri kör ettiğini, zurnanın son delikleri ile dış kapı mandallarının nasıl seçmen borsasında prim yaptıklarını, kraldan çok kralcı olanları, onbaşı bile olamayacakların nasıl kurmaylığa yükseldiklerini, seçimden seçime nasıl yapay kahramanlar yaratıldığını gördüm.

        

“Salla bayrağı düşman üstüne” mod’unda hamaset motivasyonlarını, sağ gösterip sol vurma yöntemlerini, “Çek-Senet” pürüzlerinin arz-talep müdahaleleriyle piyasanın nasıl sakinleştirildiğini anladım.

        

Diş macunu reklamı yapıyormuşçasına sürekli tebessüm jestlerini, zoraki yapılan gülümseme egzersizlerini, bütün protokol kurallarının uygulandığı seçmeni karşılama ve uğurlama törenlerini, “Düşmana göster-çek” tadında kortej halindeki gezintileri, kaldırım ve caddelerin işgal vaziyette “gövde gösterileri”ni izledim.

        

Sarılmaları, öpüşmeleri, marko paşa konumunda dert dinleme seanslarını, kerhen katlanılan sıkıcı geyik muhabbetlerine tanık oldum.

        

Bi’kere kültürel olarak kendimi geliştirme olanağı buldum. Sosyal iletişim dersleri alarak eksiklerimi tamamladım. Bire-bir markaj nasıl yapılır? Çoklu kombinasyonlar, kumpaslar nasıl ayarlanır? Kulisler, lobiler, vur-kaçlar ne zaman olmalıdır? Seçmenin manevra ve performans göstergelerine göre serbest piyasadaki efektif kur üzerinde seçmen satın alma becerilerini kimler yürütmelidir? Gündüz planlamaları, gece uygulamaları nasıl gerçekleştirilir öğrenme fırsatı buldum.

        

Hele-hele özel birliklerden oluşan “Seçim Timleri”nce gizli operasyonlar ne zaman yapılmalıdır, seçimin olmazsa olmazı “Son Gece Darbeleri” nasıl vurulur öğrenme imkânına ulaştım.

        

Bir elinde sigara, diğerinde telefon eli kulağında, gözleri kuytu köşelerdeki seçmen araklama girişimlerini merkeze ulaştırma gayretleri, bir yanda saklambaç oynar gibi rakip partizanları diskalifiye etme çabaları, diğer yanda gece yarıları araçlarla “Moto-Cross” yarışlarını andırır rakip kovalama ve püskürtme hamlelerini izledim.

        

Seçim mi yoksa Şambayat’ın düşman işgalinden kurtuluş savaşımı belli değil…

 

Aile-aile tespitler, mahalle-mahalle sayımlar, seçmen listeleri üzerinde toplu değerlendirmeler ve aday ve çevrelerinin toplam oy güçlerini kıyaslayan genel analizleri dinledim.

          

İki arada bir derede kalarak adaylar arasında tercihte zorlananları ve sonunda çareyi kendini evine hapsederek seçimin bitmesini bekleyen zavallıları fark ettim.

        

Sitemler, öfkeler, hakaretler, tehditler, entrikalar, skandallar…  Fiskoslar, kulisler, lobi faaliyetleri, zaaflardan yararlanma taktiklerini gözlemledim. 

        

Seçim karargâhlarını dersen maşallah ne arasan kimi arasan o var. Sanki bin-bir çeşit mağazaları mübarek… Köylerden toplanıp gelenleri mi dersin, yıllardır Şambayat’ı görmemişleri mi istersin. Yurtiçinde hatta yurtdışında S.O.S çağrıları yapılarak getirtilenleri mi, yoksa her gün karargâhlar arası yatay geçiş yapan uyanık gezginleri mi dersin… Anlayacağınız yok, yok…

        

Derken Seçim günü…

        

Üzülenler, sevinenler… gizli-gizli sırıtanlar, kuşku ve şüpheyle şahısları gözleyen ve izleyenler, çaresizlik içinde çırpınanlar, burnunda soluyanlar, gelecek yeni bir tüyo bekleyenler…

        

Bu sıkıntılı ve tedirgin halinden bütün gücüyle tespihe ve sigaraya yüklenerek kendini yatıştırmaya çalışanlar ve kendi kendine terapi uygulayanlar…

        

Ya sabır ve duaların birbirine karıştığı sonlara doğru ilk sandık bilgilerinin gelmeye başlamasıyla sarsıntının belirtisi öncül şoklar ve sarsıntının şiddetini beklemeler… Sandıklardan gelen “Richter Ölçeği”ne göre sarsıntının şiddetini ve merkez üssünü saptamalar…

        

Artçı şokların yaşandığı bu süreçte gizli-gizli sıvışmalar, köşe bucak buluşmalar, panik ataklar, yoğunlaşan telefon trafiğinde gelişmeleri anlamaya çalışmalar, toparlanmalar, keder ve coşkunun bir anda ayrıştığı toplanma merkezlerine yönelmeler…

        

Bir tarafta zaferi kutlama ayinleri, diğer taraflarda kriz toplantıları ve hasar tespit çalışmaları  

        

Sonuçta epeyi bilgi birikimi edinip, epeyi deneyim sahibi oldum. Gelecekteki “Siyasi Rota”mın belirlenmesine ilişkin sağlam gerekçeler ve temeller oluşturdum.

        

Hepsinden önemlisi “İnsanlar bir gül temin edebilmek için, ayaklarıyla onlarca kır çiçeklerini ezdiklerini fark etmezler bile” sözünün ne kadar haklı ve geçerli olduğunu hissettim.

        

Peki, bu kadar şey öğrendim de uygulamada başarılı oldum mu? İşte bu tartışılır. Çünkü ben daha “Hizmetiçi Eğitim Kursu”ndayken birilerinin bu konularda “Master” yaptıklarını öğrendim. Yukarıda Allah var başarılarını takdir de ettim. Boşuna o mertebelere gelmediklerini anladım.

        

Bu vesileyle daha önceleri bildiğimi sandığım, aslında bu konularda bir “halt” bilmediğimi bu seçimin sonunda bir güzel öğrenmiş oldum.

        

Çok şey duydum, çok şey gördüm, çok şey yaşadım…

        

Daha neler öğrendim neler… Daha fazlasını ve bunların açılımını hiç ısrar etmeyin söylemem. Çünkü bilge kişiler şöyle demiş: “Acılarınızı ucuza satmayın.” Çünkü bütün bu yazılanlar bir bedel ödenerek kazanıldı. Öyle ucuza olmaz… Hele bedava hiç olmaz.