Aslında bu yazı, dünkü yazımın bir devamı niteliğinde olsa da, tek başına da bir anlam barındırıyor. Bugün ise "İnandığınızı söyleyin, anlatayım", neye inanıyorsanız onu, neyi, nasıl biliyorsanız, aynen öyle...

Dün, "İtinayla ezber bozulur" diyerek, ezberlememizi isteyenlerin elimize tutuşturduğu, beynimize şırınga ettiği, algımızla oynayarak gerçekmiş gibi sunduklarıyla belli bir süre avunduğumuzu, sonra da miadı dolan bilginin yerine yenisini ikame ettiklerini anlatmaya çalışmıştım. Çünkü doğru da, yanlış da orada öylece duruyordu, değişen bir şey yoktu.

Ancak bu, salt ezber şekliyle bir haksızlık olacağını düşündüğümden, yazıya bugün de devam etmek istedim.

Çünkü empoze edilen her bilgiyi almaya hazır bir kesim var.

Sanki hazır kıta bekliyorlar ve birileri kendilerine seslenecek, "inandığınızı söyleyin" diyecekler ve onlar söyleyecek, neye inanıyorsan o kapıya yönelecek, bilgiyi alıp, gideceksin. Belki fiş kesecekler, belki sıraya koyacaklar, belki de etiketi alnınızın tam ortasına yapıştırıp, öyle gönderecekler.

Çünkü "Biraz daha yok mu, biraz daha yok mu" diye sürekli ses çıkaran, tezahürat yapan, hatta eylemler yapan bir kesim var.

Bir fikri olmayan ama oradan-burada aldıklarını veya kendisine dikte ettiklerini fikir sanan hatırı sayılır bir kesim var.

Her olayda nasıl tavır alması gerektiğini bekleyen, hatta ısrar eden, sıkıştıran, soran, soruşturan ve hazır bilgiyi, hazır cevabı, hazır çözümü kendi fikri gibi sunan bir kesim de var.

O nedenle düşünürlerin sözleri, aydınların yazdıkları, bizim gibi kendi halinde yazarların karaladıkları tepki topluyor.

Kendisinden olan bir yazıysa alkışa hazır bir halde...

Ama kendisinden olmayan bir görüş ve yazarsa sövmeye hazır cümlelerin içinden en iğrençlerini seçip, savurmaya hazır bir kesim de var...

Böyle bir toplumda doğruları söylemek zor ama inandıkları doğruyu söylemek çok kolay.

O nedenle ben "inandığınızı söyleyin" diye işin içinden sıyrılma tarafını seçenleri imrenerek izliyorum.

Hatta bazen düşünürüm, yazarlar yazılarını okurlarına boş kağıt olarak gönderse ve onlarda doldursa ne kadar güzel olur.

En azından her kesim, kendi yazısını, kendisi yazmış olur.

Elbette bu mümkün değil ama sanki böyle olması gerekiyormuş gibi bir tavır, bir beklenti, bir talep var.

İnsanlar inandıklarını duymak istiyor.

İnsanlar, kendi doğru bildiklerinin mutlak doğru olduğuna o kadar iman etmiş ki, aksi her şey cehennemin yedi kat dibinde cezasını çekmeye namzettir.

İşte ezberimizi bozan her olay da böyle...

Ergenekon bir terör örgütüdür dediğinizde iki kesim ortaya çıkar; evet öyledir diyenler ve zinhar öyle değildir diyenler...

Ergenekon`u örnek verelim ve onun üzerinden bütün olaylara aynı gözle bakalım.

Polisin operasyonu, savcının iddianamesi ve avukatın savunmasından sonra bulunan delilere göre görüş belirten hakimin kararı için de iki kesimin, iki görüşü olur; hakim doğru karar verdi, hakim yanlış karar verdi.

Aslında yargıyı ortadan kaldırsak, adalet duygusunu yok saysak, her olayı anında ve ilk duyduğunda çözerek karara bağlayacak milyonlarca insan var bu ülkede...

Gazetelerde, televizyonlarda, internet sitelerinde ve sosyal medyada köşesine kurulan herkes, sorunu bilen, çözüm üreten ve olayı irdeleyip, karara bağlayan konumunda.

Araştırmaya, soruşturmaya, yalana, iftiraya, kumpasa, ihanete ve başkasının borusunu öttürme gibi detaylarla uğraşmaya gerek yok.

Konu başlığını verin, size içeriğini dolduracak, suçluyu-suçsuzu, doğruyu-yanlışı söyleyecek milyonlarca insan var.

Çünkü iki kesim, iki görüş demektir.

İki kesimin de "hazır görüşleri" sumen altında beklemektedir.

Belki de klasör yapılmıştır, belki de bilgisayarda kopyalamaya ve yapıştırmaya hazır halde bekletilmektedir.

Çünkü herkes kendi inandığını duymak, kendi inandığını dillendirmek ve kendi inandığına herkesin inanmasını istemek gibi kendisine bir rol biçmiş.

Ergenekon`u terör örgütü gören bir operasyonun sonucunda, yargı kararını beklemeden kendi reyini açıklayan varsa eğer, Ergenekon`u aklayan bir yargı kararında da kendi reyini açıklayan kesimler olacaktır.

Yargının verdiği karar, sizi tatmin ediyor ve sizin görüşünüzü destekliyorsa ne ala, işte adalet dediğiniz budur...

Ama eğer yargının kararı sizin görüşünüze ters ve sizin savunduklarınızı geri püskürten bir yaklaşımı benimsiyorsa, böyle adaletin ta içine diye ne kadar cici kelime bulabilirse onları sıralamaya hazır bir kesim de var.

Oysa başından beri algımızla oynayan ve bize bir şeyler ezberlettirip, papağan gibi tekrarlamamızı isteyenler, sonucunda da kendi cümlelerini bize kullandırmak ister.

Kamuoyu dediğin, senin dediğindir.

En iyi karar, senin ağzından çıkandır.

En güzel çözüm, senin bulduğundur.

O nedenle kimseyle cebelleşmeye gerek yok, siz inandığınızı söyleyin, biz de onu anlatmaya çalışalım, dilimizin döndüğünce...

 

Tweetimden seçmeler

Sadece futbolda değil, hayatın her alanında fanatizm, insanı kör eder. Yanlışın yanında, doğrunun karşısında olmana yol açar.