Aktoprak, yaptığı açıklamada, Türkiye’nin kuruluşundan beri kanayan yarası olan ve on binlerce insanın hayatına mal olan Kürt meselesinin çözümü için 2012 yılında başlatılan “çözüm süreci”nin bir umut olmuş ve bu süreçle birlikte akan kanın durduğunu ifade etti.

Geleceğine dair büyük umutlar beslenen barış gayretlerinin son zamanlarda akan kan ve gözyaşları eşliğinde yok oluşuna şahit olduklarını belirten Aktoprak, şunları kaydetti:

PKK ve ona bağlı silahlı gruplar ile emniyet güçleri arasında son 6 aydır yaşanan çatışmalar, sivillerin insanca yaşam haklarını çiğneyen kirli bir savaşa dönüşmüş durumdadır. Siyasal ve sosyolojik temeli oldukça tartışmalı olan öz yönetim iddiası çerçevesinde uygulamaya konulan ve hendek siyaseti olarak ifade edilen şiddete dayalı eylem biçimi ile bu eylem biçimine emniyet güçlerinin vatandaşlarının haklarını gözeten adil bir devlete yakışmayan şekilde müdahale etmesi bölge halkını derin bir şiddet sarmalının içine hapsetmektedir. Çatışmaların yoğunlaştığı ve operasyon gerekçesiyle sokağa çıkma yasağı ilan edilen bölgelerde on binlerce insan evlerini terk etmek zorunda kalmış ve vatandaşı olduğu ülkesinde göçmen durumuna düşmüştür. Evlerini terk edemeyen on binlerce sivil hem can ve mal güvenliği riski yaşamakta hem de temel ihtiyaçlarını karşılama zorluğu çekmektedir

 Çatışmalara sahne olan bölgedeki durumu özetleyen Aktoprak, şöyle devam etti:

PKK ve ona bağlı gruplar tarafından sokaklar, evler, kamu binaları çatışma mevzii haline getirilmektedir. Döşenen tuzaklı patlayıcılar ve mayınlar halk için büyük hayati tehlike arz etmektedir. Son günlerde emniyet güçlerinin de sivil binaları çatışma mevzii haline getirdiği basına yansımaktadır. Sağlık, eğitim, ibadet ve itfaiye gibi hizmetler kazılan hendekler ve süren çatışmalar dolayısıyla yoğun olarak aksamaktadır. Çatışmalarda kullanılan mermilerin hedefi olan evler, zaman zaman ağır silahların da hedefi olmakta ve bu evlerin içinde yaşayan çok sayıda insan ölmekte ya da yaralanmaktadır. Şehir merkezlerinde süren çatışmalar, ihtiyaçlarını temin için dışarı çıkmak zorunda olan sivilleri kurşunların hedefi haline getirmektedir. Her türlü ateşli silahın tehdidi altında yaşayan insanlar, evlerine hapsolmuş bir şekilde aç kalmak ile canını tehlikeye atarak dışarı çıkmak arasında tercih yapma durumunda kalmaktadır. İnsanlar çatışmaların devam edeceği korkusu ve yaşam alanlarında oluşan tahribat dolayısıyla ilk fırsatta evlerini ve yurtlarını terk ederek kontrolsüz şekilde göç etmektedir. Bu göç özellikle ekonomik güçsüzlük içerisinde olan aileler yönünden ciddi yaralar açacak niteliktedir. Devletin bu mağduriyetleri giderme noktasında etkin bir mekanizma geliştirmemiş olması da önemli bir eksikliktir. Yine göç etmek isteyen ailelerin silah zoruyla engellenmeye çalışılması tehditlerine maruz kalması da kabul edilemez bir durumdur.Resmi makamlar, operasyonlar sırasında sivillerin haklarına had safhada hassasiyet gösterildiğini ifade etse de, mehter marşlarıyla çatışmaya giden özel harekât polislerinin görüntüleri, cesetlere yapılan işkence ve sürükleme görüntüleri, rastgele açılan ateşler ve mahalle aralarında halka yapılan hakaret içerikli anonslar resmi makamların ifadeleriyle çelişmektedir. Aylardır aralıklarla uygulanan ve rutinleşen sokağa çıkma yasakları tahammül sınırlarını çoktan aşmış durumdayken, sivil halkın haklarına hassasiyet gösterildiği yönündeki beyanların kamuoyu vicdanını tatmin etmesi beklenmemelidir. Türkiye hükümetinden beklenen, taraf olduğu “Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi”, “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi” ve “Uluslararası Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi” gereğince, çatışma ortamındaki çocukların her koşulda korunması, kişilerin yaşam, bedensel bütünlük ve güvenlik haklarını garanti altına alınması, yaralı kişilerin tıbbi tedavi imkanlarına ulaşmasının sağlanması gibi taahhüt ettiği ilkelerin gerekliliğini mutlaka yerine getirmesidir. MAZLUMDER olarak kimden kaynaklanırsa kaynaklansın sivil insanların yaşam hakkını hiçe sayan bütün zalimce uygulamaları şiddetle kınıyor ve tarafları insanca, adil bir çözüm sürecine geri dönmeye bir kez daha davet ediyoruz. Gün, hendeklerin sebep mi sonuç mu olduğu polemiği etrafında faydasız bir tartışmayla oyalanma değil, masum Kürt halkından yükselen feryadı duyma günüdür

Bu bağlamda örgüte, hükümete ve kamuoyuna çağrıda bulunan Aktoprak, konuşmasını şöyle tamamladı:

PKK ve ona bağlı grupları, bir an önce saldırıları sonlandırmaya ve şehirlerdeki bütün silahlı unsurlarını çekmeye, Hükümeti, sorunu daha da derinleştiren güvenlik eksenli politikalara değil adil bir barışı esas alan özgürlükçü politikalara ağırlık vermeye ve çözüm sürecini geçmişteki hatalardan ders çıkarıp Kürt halkının tamamını muhatap alarak şeffaf bir şekilde tekrar başlatmaya, Türkiye kamuoyunu da, barış dili ve umuduna sahip çıkmaya, hak ihlallerine ise tam bir birlik hali içerisinde kimden gelirse gelsin karşı çıkmaya, davet ediyoruz

PHA

Editör: Adıyaman Haber