İMANIN SIRRI-İMAN MUCİZEDİR …..Hakkı sevmeyene iman yok. Bir Peygamberi sevmek doğrudan Hakkı sevmektir. Sıradan bir insanı sevmeye benzemez. Nitekim: Allah Bir, Resul Hak deriz. İman öğreti değildir. Okuma yazmayla iman öğrenilmez. İman , bir olgu’dur, bir hal’dir, bir durum’dur. İman Gökten iner, diğer ilimler: Fıkıh, Fiziki İlimler, güzel sanatlar akılla , okumakla elde edilir. Ama iman nakli – vehbi – ilahi- dir. Gökten inen İlahi bir armağandır. man öğretiyle olmaz diyoruz. Peki ne öğretiyle olur? Fiziki İlimler, detaylı İlmihal, Fıkıh İlimleri, el sanatları gibi ilimler öğretiyle olur. Bunlar için okul lâzımdır. Yani kağıt kalemle öğrenilir, bunlar zahiri bilgilerdir.

İslâmi Dini Bilgiler, okumakla, defter, kalemle öğrenilebilir. Bunu gayri Müslimler de öğrenebilir. Nitekim gayri Müslimlerden, hatta ateistlerden Dinler Tarihi Profesörleri vardır. Yalnız, İslam Din Bilgilerini değil, bütün edyanı (dinleri), bütün mezhepleri en ayrıntılı biçimde bilen akademisyenler vardır. Ama gel gör ki Kur’an’a inanmamaktadırlar. Eğer iman ve ilkeleri öğretiyle olsaydı, iman ve ilkelerini gerçek anlamda öğrenip, iman ederlerdi.

İman Gökseldir. okumakla, dinlemekle olmaz. Gerçek bir Mümini (Kâmil İnsanı) görmeden bir insan, değil iman etmek, imanın ne olduğunu bile bilmez. İman, ilahi bir tecellidir, armağandır, kesin olarak Vehbidir. Allah dilemedikçe kimse iman etmez, bir feylozof dahi olsa..… İman etme gerçeği, okumakla ve okumamakla ilgili değildir. Eğer okumakla olsaydı, iman yalnız okumuşlara gelirdi Yunus’ları görmeden, Yunus’ların şiirleriyle ve öğretileriyle Yunus olamayız. Ne mutlu Yunus’ları bulanlara.. Yunus’lara Selam olsun, onları bulanlara da Selam Olsun!

Yunus’lar sıradan insan değildir. Yunus’ları sevmek, Allah’ı sevmektir, onları sevmemek, Allah’ı sevmemektir. Onlardaki fazilet, erdem Allah’ın sıfatlarıdır. Evet, Yunuslar Haktır. Yıldızları sevmeyen, Güneşi sevmiyordur. Kural odur ki:

AZ IŞIĞI SEVMEYEN, ÇOK IŞIĞI HİÇ SEVEMEZ. “

Bunlar Güneşi ömründe görmeyen, bu Yıldızları görüp de onları sevmeyen, onlara saygı duymayanlardır.

İman vehbidir. Kesbi değildir. Yani iman, Allah vergisidir. İnsanın kendi kazancı değildir. “Allah dilediğine hidayet eder” Öyleyse iman sırdır ve mucizedir.

 SEVGİ OLMADIKÇA………Büyük bir gerçek vardır. O da şudur. Allah ve Onun marifeti sonsuz hazinedir. Allah da kendisine muhib ve aşık olmayana kendini öğretmez. Yani sonsuz hazineye kavuşturmaz. Demek ki; Aşksız olmuyor…

Reenkarnasyon……İnsan Mükemmeldir. Evrende ilerleme vardır, gerileme yoktur.Onun için insan hayvan olamaz. Tanrı sonsuz, mükemmeldir, Tekâmüle ihtiyacı yoktur.                                            

RİYA…Riyakarlar, gerçek Müslüman’dan daha Müslüman ve sofu geçinen bir nevi aktörlerdir. Gerçek dindar olmayıp, formel dindarlardır.İslâm Dininin en büyük derdi, bu sahtekar, riyakarlardır. Bu mesele hallolsa, İslam Dininin Güneş gibi parlak yüzü bütün dünyayı aydınlatır.

Eğer din yobazı olmasa, dinsizlik yobazı da olmayacaktır. Onun için gerçek Müslüman ve dindar kişiler, hakikaten dinine inanmış iseler, dinsizden çok İslam dinine en büyük lekeyi süren ve darbeleyen bu din yobazları, dini kendi çıkarına kullanan riyakarlarla amansız mücadele etmeli ve bu yolla dinsizlik yobazlarını kesin yenilgiye uğratmalıdır.

EHL-İ BEYT ….. Ehl-i Beyt’i sevmeyenin, imanı yoktur. Ehl-i Beyt’i sevmek, imandandır. Çünkü Ehl-i Beyt, yani “Ali, Fatma, Hasan ve Hüseyin hazretleri” efendilerimiz Resûllah’a (a.s.v.) tam inanan, Ona tam uyan, Onun yoluna can, baş koymuş, Onun Sünnetini (yaptıklarını) tam yapanlardır. Ve Peygamber Efendimizi tam temsil edenlerdir. Ve Allah, Onları bizzat nefis kirinden paklamış, tezkiye etmiştir.Onları sevmeyen, (bu nedenle) “Peygamberi (a.s.v.) ve Onun Dinini, yolunu sevmiyor” demektir.

Peygamberi sevmeyen de dinsizdir, Allah’ın düşmanıdır. Ehl-i Beyt’i seven, Peygamberi(a.s.v.) ve Onun Dinini sever. Ehi-i Beyt’in yüceliği, temizliği hakkında Sevgili Peygamberi­mizin çok: Hadisleri vardır.

AŞK VE ÇEŞİTLERİ….Şimdi Ey İNSAN! Bak sen Cebrailin, bile önünde secde ettiği, Allahın halifesi ve Peygamberi olan Hz.Ademin çocuğusun. Adem’e üfürülen ruh ise, Hz.Allah’ın en büyük ruhu olan Muhammedi Ruhtan büyük bir parçadır. Güneşe göre ay gibi. Evrende güneş, Hz.Muhammedin ruhunu, ay da Hz.Ademin ruhunu temsil eder. Çok ilginç bir mısra vardır: Şudur:‘’RUHU PAKİDİR O’NUN(Muhammedin) ZAT-I AKDESTEN PEYDA’’En mukaddes zat, Rahman olan Allah’tır. Şimdi tekrar ediyorum. Ey bedeninin babası Adem olan ki; Adem, peygamberdir ve Ey ruhunun babası Hz.Muhammed olan İNSAN!

Kendini bil;Sen ayakta dursan Elif yazarsın, yani Ademsin. Secde şeklinde Muhammed olursun. Muhammed sözcüğü, Arapça bitişik harflerle yazılır. Secdede insanın aldığı şekil, Muhammed yazar ve bu en üstün mertebe olan Allah’a, kul olmaktır Çünkü kul olman için, secde edip, kendi vücudunla Muhammed yazman gerekir.Ayrıca insanın yüzünde iki taraflı ALİ- ALİ yazılıdır. Ali üstün demektir. Muhammed, Allah tarafından çok öğülmüş demektir. Sözcük anlamları budur. Yani sen hem Adem, hem Muhammed (çok öğülmüş), hem de Ali’sin (üstünsün).Ayakta kıyam halinde Âdem ,secdede Hakka tapış halinde Muhammed, yüzünde kudret eli ile Ali(üstün-yüksek yazılıdır.Ey insan! Bu doğal yapın ve hallerinle sen hem Muhammed, Hem Ali, hem de Adem’sin. EY İNSAN! KENDİNİ BİL.KADRİNİ BİL! HAKİKAT İLMİNDE MUHAMMEDDE SENSİN, ALİDE SENSİN, ADEMDE SENSİN. EY ÇOK ÇOK YÜCE OLAN İNSAN KARDEŞİM.ÖYLEYSE KADRİNİ BİL.KENDİNİ(İNSANI) TANI.Eğer kendini bilmezsen, o zaman sen bir hiçsin. Kendini bilmeden ölene, cahil geldi cahil gitti derler . Daha ötesi, insanı bilemedi, hayvan yaşadı, hayvan öldü derler.EĞER SEN KENDİNİ BİLİRSEN; ALLAH’IN ZATINI VE GÜZELLİKLERİNİ YANSITAN EN YÜCE SEMBOLSÜN.

MUHAMMED İSA ADEM Kitabından….Toplumumuzda , adâlet kelimesi de yanlış anlaşılmıştır. Adâlet denilince ; çoğunun aklına ”mahkemeler ve cezalar” gelmektedir. Halbuki Adalet, Tanrı Sıfatıdır.Tanrı’nın büyük bir adıda “Ya Âdil” dir. Tanrı ise, herkesin Tanrı’sıdır.Şu halde Adâlet kelimesinde“toplumculuk” vardır.Adâlet, toplum içindir ve devletin temelidir. Yani Adâlet, bizatihi (kendiliğinden) Sosyal’dir. Sosyal kelimesi, adâlet kelimesinin içindendir. Adâlet Hak’tır ve hakkı ayakta tutandır. Tanrı Kur’an’da ;-“Ya Muhammed! Kâfirler, Peygamberleri ve taksimat isteyenleri haksız yere katlettiler!” (Âl-i İmran-21Yine buyurur, -“Ya Muhammed! Tâ ki bu mal, yalnız zenginler arasında dolaşan bir devlet olmasın!” (haşr-7).Bu Âyetteki yüksek Sosyal Adâlet görüşü, 1400 sene evvel Hz. Muhammed (s.a.v.) tarafından insanlık Âlemine açıklandığı zaman; Marks, Engels, Lenin,Mao,Troçki v.b. materyalist ve aile mefhumuna (kutsal değerlere) inanmayan ayrıca kişinin vazgeçilmez düşünce, ifade, haberleşme ve kişinin işini kendi seçme özgürlüğünü tanımayan sahtekâr ve demogog sosyalistler neredeydiler?.. Bize göre Marks, bazı gerçekleri vurgulayarak bilimsel sosyalizm adı altında bilimsel demogoji yapmıştır.Engels ve Lenin de bunu istismar ederek; milyonlarca insana dünyayı cehennem eden bir dikta rejimi kurmuşlardır.

Kişi özgürlüğünün olmadığı yerde ne Sosyal Âdalet, ne toplumculuk, ne Din ne de İman bulunur. Çünkü dikta rejiminde herkes,can korkusu içinde ve yalancı olur!..Bir toplum tümden yalancı olunca;o toplum da ahlâk ve fazilet düşünülemez. Halbuki gerçek sosyalizmden-toplumculuktan maksat; toplumun ahlâklı ve faziletli olmasıdır. Dikta rejimi, toplumu yalancı eder. Yalancılık en büyük ahlâksızlıktır.Çünkü herkes korktuğundan, o rejimi beğenmese de beğenir gözükürler.Ayrıca dalkavuklar, baştaki diktatörleri metheder (överler).Toplumu da buna mecbur ederler.Yukardaki Âyet çok açıktır. “Tâ ki Ya Muhammed! Bu mal yalnız zenginler arasında dolaşan devlet olmasın!” buyurmaktadır. Demek ki Tanrı, “malın, yani kapitalin tek elde belirli bir sınıfın elinde toplanıp, devlet ve saltanat haline dönüşülmesine karşıdır.” İslâm’da zengin vardır ancak ‘devlet’ olacak kadar değil.

İSLAMDA MEZHEPLER VE YÜKSELİŞ KitabındanAslında; Şii, Sünni, Hanefi, Şafii yerine; Müslümanım, Muhammedi’yim, Kur’an’a, Sünnet’e, Ehl-i Beyt’e, Dört Halife’ye Ashab’ın büyüklerine, büyük zatlara bağlıyım denilse daha iyi olur. Ama bu kelimeleri -ikicilik yaratmak için değil de- samimi olarak söylemekte bir zarar yoktur. Bunların hepsinden maksat ‘’MUHAMMEDİ’’liktir. Kur’an-ı Kerîm’e ve Sünnet’i Peygambere (a.s.v) tâbi olmaktır. Fıkıhta da böyledir; Tasavvufta da böyledir. Özellikle bu çağda daha uygundur. Artık insanlar, kitaplar ve iletişim araçlarıyla gerçekleri daha kolay anlıyorlar. Doğudan Batıya sekiz yüz milyon insanın hepsi Müslüman’dır, MUHAMMEDİ’dir. Alevi de Muhammedi’dir. Bekri de, Hanefi de, Şafii de, Sünni de MUHAMMEDİ’dir. Mezhep ve Tarikat ayrılıkları ya da kavgaları yerine; ‘birleştirici olmak’ çok daha iyi değil midir?.. Milyonlarca Müslüman’ın beynindeki bu ve buna benzer soruların cevabı, sunduğumuz kitaptadır.

İSLAMDA ŞERİAT VE TARİKAT Kitabından….Cumhuriyet ve özgürlük olmayan yerde;gerçek dine,dindarlığa Gerçek Müslümanlığa yer yoktur. Saltanat, padişahlık, krallık sistemi, Emeviler tarafından İslâm’a Musallat edilmiş gayet zalim ve tamamen beşeri, şahsi iradeye-Melik, sultan, şah iradesine-dayanan despot ve faşist bir sistemdir. Diktatörlüktür. Arada bir, Ömer b. Abdülaziz ve Murad-ı Hüdavendigar gibi iyi Hükümdarların çıkmış olması, bu saltanat ve padişahlık sisteminin İslâmi Sisteme ters düşmediğinin kanıtı olamaz. İyi padişahların iyilikleri, kendi iyilikleridir. Yada kendilerine özgüdür.Yoksa padişahlık sisteminin iyiliğinden değildir. Tarihte de bu iyilerin sayısı üç-beşi geçmez. Bunlar gayet azdır. Önemli olan sistemdir. İslâm Sistemi, Cumhuridir. İnsan Haklarına saygılı ve insanın özgürlüğüne hürmetkardır. Batı Demokrasisi, İslâmi değildir. Ancak Sosyal Demokrasi İslâm’a en yakındır. Özgürlüğün olmadığı yerde ise samimi Dindarlık olamaz. Peygamberin( S.A.S) Hadisine göre: “Benden sonra Hilafet-yani Şeriat- 30 yıldır. Ondan sonra vahşi Meliklik, Krallık başlar.” Zira Hz. Ali, Ebubekir, Ömer, Osman yani 4 Halife gibi birinin Halife olmadığı yerde Şeriat olmaz. Faşist krallık,diktatörlük olur. Şeriat adına zulüm yapılır. Kralın her şahsi emri, Şeriatın emri gibi gösterilir.Ulema da korkusundan bunu tasdik eder. Zulmün adı Şeriat olur, Maazallah... 4 Halife; gayet Muttaki, Âdil ve Özgürlükçüdürler.Ve toplum tarafından sevilen büyük zat’lardır. “Şeriat,Tarikat yoldur bilene Marifet, Hakikat ondan içeru...” Yunus Emre Saltanat, dikta rejimleri İslamla bağdaşmaz. Batı demokrasisi İslami değildir.

Ancak; Sosyal demokrasi, sosyal devleti, sosyal adaleti ve bireyin özgürlüğünü önerdiği için İslama en yakın olandır. Cumhuriyetle Devletimiz ayaktadır. Ona, Allah korusun; birşey olursa Devletimiz yıkılır. Dini-Vatanı koruyan Devlettir. Devlet olmazsa Vatan olmaz. Vatan olmazsa ne Din kalır ne de Millet. Onun için; Atatürk’ün ve arkadaşlarının kurduğu Cumhuriyetin aleyhinde olanlar, aslında bilmeyerek de olsa Din düşmanlığı yapmaktadırlar. Bilmeden yapıyorlarsa gaflet ve cehalet içindedirler. Bilerek, yapıyorlarsa hıyanet içindedirler. Camilerimizi, Ezanımızı, Dinimizi koruyan Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Hükümetleridir. Biz Cumhuriyetçiyiz. Samimi, Mütedeyyin Müslüman kardeşlerimizin bu gerçekleri bilip ayık olması; ütopik (Hülyacı-hayalci) ve yobaz mollaların ve çoğu cahil ve çıkarcı ve şekilci, kisveci olan şeyhlerin oyunlarına gelmemeleri lazımdır. Gerçeği arayan ve sevenlere selam olsun.

İSLAM EKONOMİSİ Kitabından….. İslâm Ekonomisi, komünist ve liberal ekonomi olmayıp; kendine özgü üçüncü bir ekonomi sistemidir. Komünist ve liberal ekonominin insanlığı mutlu etmediği ispatlı olduğuna göre, adil bir düzen olmadığı da ortadadır. İnsanlığı mutlu edecek ya da refahını sağlayacak üçüncü ekonomik görüş, İslâm Ekonomisi Üçüncü bir sistemdir. İnsanların Hayrınadır. Bu kitabı dikkatli ve insaflı tarafsız bir gözle okuyan okuyucularımız bu gerçeği göreceklerdir umudundayız. Geçti beyler mürüvveti Bindikleri Arap atı(günümüzde Mercedesler) Yedikleri insan eti İçkileri kan oliser Yunus Emre

BEYNELMİLEL VE ADIYAMAN yazısından… Şair Nedim’in divanı ile Simavnalı Şeyh Bedrettinin destanını bir araya getirip Şair Nedim İle Şair Nazım Hikmeti, Atilla İlhan bir yerde buluşturmuştur. Bunun anlamı şudur. İslam, emperyalizm ile kapitalizmin yanında olamaz. Sosyalizm de halkının yüzde 95 i Müslüman olan bir ülkede İslam’a ve kutsallarına savaş açamaz. Fransızca olan sosyalizmin anlamı cemaatçilik ve toplumculuktur. Gerçek İslamiyet de, gerçek Hıristiyanlık ta kesin olarak cemaatçi ve toplumcudur. Her ikisi de asla ferdi (bireyci) mülkiyetten yana olamaz. Kitabi dinlerin hepsi insaflıca tetkik edilince toplumcu (devletçi) ekonomiden yana olduğu görülecektir. Hiç kimse kitabi dinlerin ve Peygamberlerin ve tasavvufçuların kapitalist ekonomiden yana olduğunu ispatlayamaz. Helal ve perakende ticaret kapitalizm değildir. Kapitalizm genel üretim araçlarının, mülkiyet ve yönetimini bireyin elinde bulundurmasıdır. Devletçi ve toplumcu ekonomiyi yok etmektir. Bu apaçık bir zulümdür. Kapitalizmin şahlanışı ise EMPERYALİZMDİR. GERÇEK BUDUR. Aslolan emeğin ve halkların sömürülmemesi ve ezilmemesidir. Asla ve asla horlanmamasıdır. Bunun dışındaki görüşler teferruattır, safsatadır, demagojidir. Tek kelime ile hezeyandır. Sosyalizmin ise ateizmi ön koşul olarak sunması düşünülemez. Böyle sunulursa 3,5 milyar kitabi din mensuplarını ve 2,5 milyar Hindu dinlerin mensuplarını karşılarında bulurlar. Asla rasyonel hareket etmiş olmazlar. Muhal ile iştigal etmiş olurlar. Dünyanın gidişi o ki; pek yakında dünya dindarları ile ateizmi dışlayan sosyalistler birleşeceklerdir. Başka türlü yaşama şansları yoktur. Aksi takdirde emperyalizmin ve onu yaşatan kapitalizmin kahredici pençesinde yok olmaları çok kuvvetle muhtemeldir. Atilla İlhan’ın sürekli vurgu yaptığı da bu idi. Kırk yıllık bir Müslüman sosyalist olarak benim de vardığım nokta budur.                          

TASAVVUF VE GERÇEKLER …. Varlıktan Veriler ve internete yüklemiş olduğumuz ’’Bütün Yönleri ile Tasavvuf Rufai Külliyatı’’ isimli 4 ciltten oluşan kitaplar, aklı selimle tetkik edildiğinde görülecektir ki; biz, son asırlarda yozlaşmış geleneksel tekke anlayışının dışında; Kur’an, İnsan (Adem, İnsan-ı Kâmil yani kutsi ruh taşıyan Nebi yada Veli ) ve kainatın aynı olduğunu açıklamaya çalışıyoruz; yani Tanrı’nın üç kitabını tabi okunabilirse, üçünün de içeriği aynıdır. Bu çağda çağın teknolojisinin, fiziki ilimlerin de buna yardımcı olduğu gerçeği görülecektir. Ayrıca basit aklın da sınırlı olduğu anlaşılacaktır. İslam Tasavvufunun o arada Türk İslam Tasavvufcularının da, kendi çağlarında yapmış olduklarının bu olduğu görülecektir.

Biz felsefi tasavvuf yapmıyoruz ve ona karşıyız, kabul etmiyoruz. Belki tasavvufi felsefeye (Tefekkür düşünce) vurgu yapıyoruz. İlahi Muhammedi (Marifet, hikmet ve Alemi Kutsiyan ile ilgili) tefekkürü öne çıkarmaya çalışıyoruz. Zat, sıfat madde ötesi ruhani nurani alemle ilgili tefekkür-düşünceden söz ediyoruz ve ondan yararlanılması gerektiğini öneriyoruz. Külli ruh ve külli akıldan yararlanılması gerektiği zaruretini açıklamaya çalışıyoruz. Bu konuda en büyük Tasavvufculardan Seyyid Abdulkadir Geylani’nin ve Seyyid Ahmed Er Rufai’nin görüş ve düşünceleri doğrultusunda hareket ediyoruz. Seyyid Abdulkadir Geylani Hazretleri’nin, Sırrül Esrar isimli kitabında tesbit ettikleri ‘’Bir anlık tefekkür bin yıllık ibadete bedeldir’’ Hadisi Şerifini dikkate alıyoruz. Seyyid Hazretleri buyuruyor ki;

“Bu tefekkür ilahi marifetle ilgili bir tefekkürdür’’. O nedenle, yukarıda sözünü ettiğim bu iki büyük Arif Veli Mürşid Tasavvufcunun eserlerini okumak çok faydalı olur, erbabına tabii.

Seyyid Ahmed Er Rufai Hazretleri’nin en önemli kitabı ‘’Onların Alemi’’ isimli kitabıdır. Türkçe tercümesi yapılmıştır. Kırk Hadisi Şerifin tefsirinden ibarettir. Biz bu çağda, artık Tasavvufun, yozlaşmış geleneksel tekke öğretisinin ötesinde sırf irfan ve kültür bazında ele alınması düşüncesindeyiz.

Bundan ötesi insan-ı kâmil(veli mürşid) ve onunla saliki arasındaki ilişkidir. Manevi aşk ve irfandır. Buna inanıyoruz ve dahi çok çok saygılıyız.

Bütün kardeşlerime Tasavvufu(ilahi tefekkür, marifet ve aşkı) tavsiye ediyorum.

Gerçeği arayanlara Hak’kın yolunda başarılı olmalarını Rabbımdan niyaz ediyorum. Selam ve sevgilerimi sunup sözümü

‘’ ADEM ARA, ADEMİ BUL, ADEM İLE ADEM OL’’

Meşhur ve malum olan bu hikmetli dize ile noktalıyorum.

Çünkü Adem yeryüzünde Tanrı’nın yansıtıcısıdır. O, evrenin özü ve ruhudur. O, maneviyat güneşidir. Adem gökteki güneşi değil, gökteki güneş Adem’i temsil etmektedir. Bu sırra vakıf olana büyük Tasavvufcular ”AŞK OLSUN” demişlerdir. Bu yerküresinde O, bir tane de olsa Allah için kâfidir. Çünkü O, Zatını ve sıfatını yansıtmaktadır.

Gerçeği arayan ve sevenlere selam olsun.

KAZIM YARDIMCI/ADIYAMAN

Not:Varlıktan gelen binlerce veriyi bize cömertçe sunan Sayın Hocamız Kazım Yardımcı(Rufai) Hocamızın yazılarından bir kesit.O’na Selam Olsun!!