Bahanelerdir insanı
geride bırakan.
Oysa zaman ve mekan
tanımaz sevda.
“Sevda” dediysek
öyle pasif, öyle çaresiz
uzaktan bakılan değil.
Emek verileni…
Yani çoğalanı,
yani üretmenin keyfi.
Doğada varolanı keşfetmek,
ona yeni anlamlar yüklemek
değil midir sanat?
Alkış beklemeden,
kendin için yaptığını sandığın şeye
aslında bir çok insanın
özlemi olduğunu fark etmek
sonrasında
başkalarını değil,
içindeki sesi dinlersin.
Ama senin bildiğindir o.
Sonra bakarsın ki,
sesine ses eklenmiş
aynı tını
meğer çok yürekte varmış.
İşte o ateşlemenin adıdır “beğeni”.
Bir işaret,
bir başlangıç olur ürettiğin.
Aynı yolda,
aynı resimde, fotoğrafta
aynı sahnede ya da filmde
birleştirir.
Bir güç olur.
Ve o gücün gücü oranındadır
o ülkede
her neyse adı geçen sanatın.
Sayısal değildir
beğeninin ölçütü.
Bir anlık benzeşme,
bir dakikalık sevişme,
gözün göze değmesi gibi.
Kulakta çınlayan ses bazen,
bazen bir fırça darbesi.
Bazı bir çivi, bir çekiç
ve eller bazen.
Dedik ya
“zaman, mekan tanımaz”
Farkı, farklılığını bulup
onu hayata geçirmek ayrıcalığıdır
insanı sanatçı yapan.
Bazı dağ başı,
bazı bir atölye,
evin bahçesi bazen.
Belki de cebi.
Meyhane belki
yazmak için.
Her nerede olursa olsun
üretilen insana insan olduğunu
hatırlattığı için güzel.
O güzellikler var bugün öykülerimizde.
Ortak özellikleri
tahtaya şekil vermek.
Ya da varolanın
hakkını vermek.

Editör: Adıyaman Haber