Osmanlı’nın yeryüzü sahnesinden çekilmesiyle birlikte Anadolu’da birçok yerleşim biriminde olduğu gibi, bu şehirde de büyük sıkıntılar yaşanmış, toplumda unutulmaz yaralar açılmış, derin travmalar meydana gelmişti.

                Rusların güneye doğru inmesi, akabinde Ermeni çetelerinin saldırıya geçmesiyle birlikte büyük olumsuzluklara maruz kalmıştı bu kadim şehir.

                Bereket versin ki Nenehatun gibi destan yazan, kendi imkânlarıyla düşmana karşı koyan cesur yürekli halk kitlesi vardı bu memlekette…

                Nenehatun’ların ayağa kalkmasıyla düşmanın tamamı şehirden kovulmuş, önemli badireler atlatılmış, netice itibariyle halk selamete erişmişti.

                Milli mücadelenin temellerinin atıldığı önemli bir merkezdir bu kadim şehir. Neden kadim şehir diyorum? Çünkü Anadolu’nun en eski yerleşim birimlerindendir…

                Hangi şehirden mi söz ediyorum?

                Bahsettiğim şehir; Erzurum’dan başkası değil elbet.

                Bir rivayete göre; eski ismi Erzen’dir. Selçuklular tarafından Erzen’e, Rum kelimesi ilave edilerek günümüzde bilindiği gibi Erzurum olarak anılmış.

                Şehir kadim olunca; doğal olarak her nereye gitseniz tarihi değerlerle karşılaşıyor, köklü kültürel odaklı enfes miraslarıyla göz göze geliyorsunuz.

                Bir vesileyle geçtiğimiz gün gitmiş olduğum Erzurum’da yoğun olarak buram buram tarih kokan değerlere ve düşmana karşı verilen destansı mücadelenin izlerine rastladım.

                Asker arkadaşım, değerli dostum Recep Adil’in misafiriydim. Hem kendisine hem ağabeylerine hem de yeğenlerine ilgi ve alakalarından, olağanüstü konukseverliğinden ötürü müteşekkirim…

                Cana yakın, içten ve samimi dostluklarına tanık oldum. Tepeden tırnağa Erzurum kültürü kokan, söylem ve eylemlerinin odağında Anadolu’nun zengin meziyetleri bulunan harika insanlardı…

                Birlikte şehir merkezinde gezmeye çıkarken, değerli dostlarımın yüreğinde var olan müspet insani meziyetlerin aynısını, tanışmış olduğum bu şehrin insanlarından da gördüm.

                Yüksek rakımlı olması hasebiyle soğuk iklime sahip bir memleket, lakin yüreği ve muhabbeti sıcak insanların diyarı olunca, soğuk havanın, doğal olarak ılıman bir atmosfere dönüşüverdiğini hissediyorsunuz.       

                Demem o ki; Erzurum, tepeden tırnağa Anadolu’nun kadim kültürüyle yoğurulmuş, çağın asimilasyon modasına uğramamış ender şehirlerden birisi.

                Osmanlı döneminde ilim tahsil edilen ve hala günümüzde ayakta duran otantik görünümlü medreseleri, göz kamaştıran Ulu Camii, yıllara meydan okuyan tarihi kalesi, manevi havasıyla ve soğuk suyuyla görenleri cezbeden Abdurrahman Gazi türbesi, şehadet kokan Nenehatun kabri ile Karskapı Şehitliği gibi çok muazzam tarihi öneme sahip olan ve derin anlamı bulunan değerleri var Erzurum’un.

                Şehre değer katan, anlam yükleyen bu enfes mekânların tamamını Adıyaman’dan Erzurum’a kadar şahsıma refakat eden Necip Aydın ve Mustafa Ceylan dostlarımla birlikte ziyaret etme imkânı bulduk.

                Erzurum’un mümtaz eşraflarından kadim dostum Recep Adil’in yoğun işlerine rağmen bizlere rehberlik etmiş olması ziyadesiyle mutlu etti…

                İyi ki varsınız, iyi ki tanımışım, iyi ki dost olmuşum siz değerli Adil ailesiyle. Şahsım ve beraberimdeki arkadaşlarım adına sonsuz teşekkürler zat-ı alilerinize… 

                Selam, sevgi ve gönül dolusu muhabbetlerimle…

                                                                                                                             Bilal KARADAĞ

                                          [email protected]