Ramazan ayında sportif etkinliği elden bırakmamak için idmanları açık alanlara, parklara ve iftara yakın saatlere yönlendirdik. Böylelikle hem daha az sıvı kaybı hem de salonların o solunum ve dolaşımı baskılayan pozitif iyon yoğunluklu havasının zararlarından sıyrılmış olduk. Sağanak yağışlarla birlikte oluşan negatif iyon ve NO(Azot oksit) yoğunluklu temiz havadaki spor ‘turbo’ etkili ve rahat oluyor. Çünkü akciğer bronşları ve kalp-damar ağı genişliyor, motor hacmiyle birlikte beygir gücü artıyorJ

   Bahar ayının yaza kaymış olması, yağışlı ve serin geçmesi ise sıvı kaybını azaltıp orucu da kolaylaştırıyor. Eskiden böyle havalara “Avrupa havası” denirdi. Açık veya kapalı ortamdaki hava kalitesinin sağlığımız üzerindeki etkilerini yeterince dikkâte almıyoruz. Pek çoğumuz, içinde yaşadığımız ortamın günde en az yarım saat havalandırılması konusunda duyarsızız. Sigara illeti konusunda bile yeni yeni yaptırımlar uygulanmaya başlandı. Bu parti iktidara gelene kadar neden hiçbir Allah’ın kulu bu konuya el atmadı da millete zulmede ettire kanser ettiler?

   Sağlıklı ve uzun yaşamalarıyla bilinen Japonların “Shinrin-yoku”(Orman Tedavisi), sağlığına düşkün olan batılıların da “Forest bathing”(Orman banyosu) dedikleri sağaltımı çok azımız uygulayabiliyoruz veya bilincindeyiz:

*Ormanın havasını solu,

*Gevşe, rahatla ve gülümse,

*Huzurla gez sakince dolaş,

*Oradaki güzelliği gör ve dokun,

*Doğanın seslenişini dinle,

*Şifa bularak dön…

Evet… Ben de eskisi kadar ormanda olmasa da çam ve ardıçlı parklarda uygulamaya çalışıyorum. Kendime özgü sportif etkinliklerle beraber… İdman(egzersiz) demek, hastalıklara ve hayatın zorluklarına karşı direnç geliştirmek demekJ

Fakat bir sorun var:

Çevredeki meraklılar…

   Spor yapana imrenen gençlerden pek umut yok. Onlar idmanlarını şimdilik ellerindeki telefonlarla yapmayı yeğliyorlar; DNA’larını bozan o kadar elektronik bombardımana rağmen yaşlılığa erişebilirlerse eğer belki bastonla yapacaklardırL

   İhtiyarlar ise gençliklerinde ne kadar sportif olduklarını anlatıp durmakla dillerine yaptırıyorlar antrenmanı. Lafla oyalarken bir de ellerinde sigara tüttürmüyor olsalar daha az zararlı olacaklarL

   Torunum yaşındakilerden ise umutluyum; hem imreniyorlar hem de özenip taklit etmeye çalışıyorlar hareketlerimi… Yaşıma rağmen neden yorulmak bilmediğimi, ne yiyip ne içtiğimi soruyorlar. Kimileri giyimimi taklit etmeye çalışıyor; kimileri de büyüyünce bıyıklarını benim gibi bırakmak istediklerini söylüyorlar ki bu da beni ziyadesiyle gülümsetmeye yetiyorJ

“Gerçek özür organlarda değil iradelerdedir.”(Torlakon)

http://www.torlakon.com/haberdetay.asp?ID=163

türk filozof torlakon ... Temel etkinlik olarak: *Açlık-tokluk hissi, sindirim hızı ve düzeninin sağlanması,
 

Fakat asıl konu ise başka türlü:

Toplumumuzun içine düştüğü iletişim garabeti ve hoşgörüsüzlük…

Giyimi gayet düzgün, ayağında paten bulunan ve varlıklı bir aileden de olduğu her halinden belli olan ilköğretim çağındaki bir kız çocuğu ortalığa doğru hafiften söylenmeye başladı:

“Ah n’olaydı, bir melek karşıma çıkaydı da ‘Al şu üç buçuk lirayı’ diyeydi.”

En yakın muhatabı konumunda olduğum için yanıtladım:

--Hayırdır, n’oldu?

---Annemin kek unu almam için verdiği üç buçuk lirayı kaybetmişim, sabahtan beri oyun oynadığım her yeri aramama rağmen bulamadım!

--Sen şimdi sabahtan beri aç mı geziyorsun?... Peki niçin eve gidip annene durumu izah etmedin?

---Korkumdan… Çünkü çok fena döver!

--Peki baban! Annene çaktırmadan ona arz etseydin!

---O daha da beter! Abim televizyonun kumandasını yere düşürdü diye öyle bir dövdü ki, köpeğini çıkardı!...

(Ne yapsın adamcağız, kolay mı bir kumandayı edinebilmek(!) Oysa çocuk dediğin öyle mi ya! İkinci el veya Çin malı bir dıgılı işportadan üç beş kuruşa bulur, koyarsın sehpanın üstüne(!)…)

   Çocuğun kendini ifade gücüne hayran kaldım; gayet kültürlü bir aileden olduğu âşikardı… Bir yandan konuşurken idmanımı da sürdürüyordum:

--Benden umutlanma! Keşke yanıma para almış olsaydım fakat tek kuruş yok! Spor yaparken cüzdan rahatsız etmesin, kâğıt para terden erimesin, bozuk para da cebimi delmesin diye yanıma almıyorumL

---Şu karşıda spor yapan bayana da hafiften çıtlatsam mı acaba?

--Şansını bir dene istersen!

--N’oldu?

---O kadar da acındırıklı sözler söylememe rağmen hiç oralı olmadı!

--Bence sen hiç vakit kaybetmeden eve git ve annene sığın, özür mözür ne gerekiyorsa say; ne de olsa annedir, döverken kendi canı da yanacağı için hiç hasar vermezJ

---…

“Ah n’olaydı, bir melek karşıma çıkaydı da ‘Al şu üç buçuk lirayı’ diyeydi.” diye diye gitti. Sonrası ne oldu bilmiyorum. Bildiğim bir şey varsa o da; elimizin içindeki bilmem kaç buçuk ‘G’li, feysbuklu, ‘vayfay’lı prangalarla dünyanın dört bir yanıyla iletişim halinde olup da, evimizin içindeki küçücük dünyamızdaki iletişimimizin üç buçuk atıp duruyor olmasıL

(Torlakon)