(PEYGAMBERİMİZ HZ.MUHAMMED(S.A.V), MUSA PEYGAMBER GİBİ ÇOBANLIK YAPMIŞTIR AMA ASLA TİCARET İLE İŞTİGAL ETMEMİŞTİR)

Peygamberimizin(s.a.v) tüccar olduğunu söylüyorlar. Bu Peygamberimize iftiradır. Peygamberimiz hiçbir zaman ticaret ile uğraşmamıştır. Amcası Ebutalip’in koyunlarını gütmüştür. Musa Peygamber gibi çobanlık etmiştir. Ama asla tüccarlık etmemiştir. Kendisi Mekke’de “Muhammedül Emin” bilindiği için, sonradan kendisi ile evlendiği Hatice Annemiz tarafından, kervanlarının korunması için Şam’a birkaç sefer gidip gelmiş, Hatice Anne’nin mallarına nezaret etmiş, hesabını yapmış, buna karşılık Hatice Anne’nin ticaretinden kâr değil hizmetine ve koruyuculuğuna karşılık belirli bir ücret almıştır.

Ticaret yapan Hz.Muhammed(s.a.v) değil, Hz.Hatice’dir. Hiçbir suretle, kervan Mekke’ye geldiğinde, kimse “Muhammed’in kervanı-malları geldi, gidip alışveriş yapalım” dememiştir. Peygamberimiz asla bu malları, Mekke sokaklarında veya herhangi bir yerde satış yapmamıştır. Bunun böyle olmadığını hiçbir kimse ispatlayamaz. Mekke’de ticaret yapan Hatice Anne’dir. Allah’ın Resulü, Hz.MUHAMMED(S.A.V) değildir.

BU HUSUSTA KAVRAM KARIŞIKLIĞI YAPILDIĞI İÇİN BU GERÇEĞİ AÇIKLIYORUM.

Hz. Peygamber, Ahmet Bin Hanbel’in müsnetinde geçen bir Hadis-i Şerifte

“Tacirler, facir olur.”demiştir. Kendisine “Ya Resulullah, ticaret helal değil mi?” diye sorulduğunda,

“Evet! Fakat onlar; yemin eder, günaha girerler, konuşurken yalan söylerler, buyurdu” ((Ahmed b. Hanbel ve Hakim’den) İhya-ı Ulumud Din, Gazali, C.3, S.292-300.) (Ahmet Bin Hanbel hem dört mezhepten birinin kurucusu hem de muhaddistir.)

Ayrıca, Cenab-ı Resulullah (asv) buyururlar: “Kıyamet günü tüccarlar; facirler, günahkarlar olarak diriltilecekler; ancak Allah’tan korkanlar, iyilik yapanlar ve doğruluktan ayrılmayanlar müstesna”. (Bknz. Rifaa İbni Rafi’den, Tirmizi, Büyu 4.H.1210; İbnü Mace, Ticaret 3. H 2146)

Perakende ticaret, küçük zanaatlar, serbest meslek İslam’da serbesttir. İslam’da, çarşı-pazar vardır. Ancak, devletin sürekli kontrolü altındadır. O zaman için bu günkü iletişim ve ulaşım araçları yok idi. Bu nedenle Mekke ve Medine vs. şehirlerin insanlarının, gereksinimlerini karşılamak için uzak şehirlerden; Şam, Kahire, Tebriz, Delhi, Yemen gibi uzak yerlerden kervanlarla büyük zahmetlerle eşya(mal) getirilirdi. Buna karşılık fahiş olmamak kaydıyla, bir ücret, kâr tanınırdı, bu işle iştigal eden insanlara. Bunlara tacir denirdi.

Aslında ticaret sözcüğü de, ücret kelimesinden türetilmiştir. Yani, liberallerin anladığı anlamda “KAR” değildir. Sarf ettikleri emeklere karşılık belirli bir oranda ücrettir. Ama bugün için, bunu toplumcu ve devletçi ekonomiye inanan (İslam’da olduğu gibi) yönetimler, gelişen iletişim ve ulaşım araçları ile kendileri de yaparlar. Toptancılığı devlet bizzat kendisi yapabilir. Bir telefonla dünyanın dört bir yanından, halkın gereksinimleri olan eşyaları-malları getirme olanağına sahiptir, devletçi ve toplumcu bir DEVLET. Ancak perakende ticareti, çarşı Pazar alışverişini devletin üstlenmesi hem mümkün değildir, hem de devlete büyük bir külfettir. Bu küçük esnafa bırakılmıştır.

  1. Bilgi: Hatice Annemiz, Efendimiz(s.a.v) ile evlenince bütün mallarını Hz.Muhammed’e bırakmış o da bunu davası uğruna kullanmıştır; zamanın teknolojisini üreterek ve satın alarak.

İslamiyet eşya ve gıdaların perakende satışında, “narh” koymamış ancak gıda ve eşyalara(mallara) çeşitlerine göre, kâr haddi koymuştur. Kâr haddinin dışında satış yapanlara , fahiş fiyata mal sattığında, bunu ihtikâr sayıp, ceza uygulamıştır. Yani fahiş fiyata mal satmanın cezası vardır. Bizzat Hz.Peygamber kendisi ve Hz.Ömer, çarşı pazar gezerek, fahiş fiyata mal satmayı, çürük ve kötü mal satmayı önlemişler, tartı ve ölçüyü doğru kullanıp kullanmadıklarını kontrol etmişlerdir.

Yani İslam, toplum adına ticarete, ekonomiye müdahale eder, müdahale ettiğine göre, İslam’da Liberalizm yoktur. Çok sıkı kontrol vardır. Bu husustaki Hz.Ömer’in titizliğine bütün Müslümanlar şahittir. İslamiyet, genel üretim araçlarına bireyin mülkiyetini kabul etmez. O zaman için tek üretim aracı olan toprağın mülkiyetini, şahıslara bırakmamıştır. Ancak devlet, toprağı kendisi de işletmemiştir. Gelirinin onda biri( buna öşür denir) devlete ait olmak şartı ile nüfuslarının oranına göre tarımla iştigal eden köylü ailelere bırakmıştır.(Bakınız “Kitabül Haraç”, Ebu Hanife’nin talebesi İmam Muhammed)

Bunun böyle olduğu, ayrıca Osmanlı Tapu Sicil kütüklerine bakıldığı zaman görülecektir. Bu kesin bir kanıttır. Bütün tapu sicil kütükleri tüm tarım arazilerinin mülkiyetinin, devlete ait olduğunu göstermektedir. Bütün Osmanlı toprakları “ARAZİİ EMİRİYE” dir.

Bu günkü küreselleşen kapitalizmi kabul etmek zorunluluğu ayrı şeydir, kapitalizmi ve liberalizmi İslâmi gösterip meşrulaştırmak ayrı şeydir.

Bir not: Şair Nedim’in divanı ile Simavna’lı Şeyh Bedrettin’in destanını bir araya getirip Şair Nedim İle Şair Nazım Hikmeti, Atilla İlhan bir yerde buluşturmuştur.

Bunun anlamı şudur. İslam, emperyalizm ile kapitalizmin yanında olamaz. Sosyalizm de halkının yüzde 95 i Müslüman olan bir ülkede İslam’a ve kutsallarına savaş açamaz. Fransızca olan sosyalizmin anlamı cemaatçilik ve toplumculuktur. Gerçek İslamiyet de, gerçek Hıristiyanlık ta kesin olarak cemaatçi ve toplumcudur. Her ikisi de asla ferdi (bireyci) mülkiyetten yana olamaz. Kitabi dinlerin hepsi insaflıca tetkik edilince toplumcu (devletçi) ekonomiden yana olduğu görülecektir. Hiç kimse kitabi dinlerin ve Peygamberlerin ve tasavvufçuların kapitalist ekonomiden yana olduğunu ispatlayamaz. Helal ve perakende ticaret kapitalizm değildir. Kapitalizm genel üretim araçlarının, mülkiyet ve yönetimini bireyin elinde bulundurmasıdır. Devletçi ve toplumcu ekonomiyi yok etmektir. Bu apaçık bir zulümdür. Kapitalizmin şahlanışı ise EMPERYALİZMDİR. GERÇEK BUDUR. Aslolan emeğin ve halkların sömürülmemesi ve ezilmemesidir. Asla ve asla horlanmamasıdır. Bunun dışındaki görüşler teferruattır, safsatadır, demagojidir. Tek kelime ile hezeyandır.

Sosyalizmin ise ateizmi ön koşul olarak sunması düşünülemez. Böyle sunulursa 3,5 milyar kitabi din mensuplarını ve 2,5 milyar Hindu dinlerin mensuplarını karşılarında bulurlar. Asla rasyonel hareket etmiş olmazlar. Muhal ile iştigal etmiş olurlar. Dünyanın gidişi o ki; pek yakında dünya dindarları ile ateizmi dışlayan sosyalistler birleşeceklerdir. Başka türlü yaşama şansları yoktur. Aksi takdirde emperyalizmin ve onu yaşatan kapitalizmin kahredici pençesinde yok olmaları çok kuvvetle muhtemeldir. Atilla İlhan’ın sürekli vurgu yaptığı da bu idi. Kırk yıllık bir Müslüman sosyalist olarak benim de vardığım nokta budur.

NOT: Bu konuyu detaylı olarak bilgi edinmek isteyenler www.varliktanveriler.com isimli sitemizde yer alan “ 84-Niçin Müslüman Sosyalistim Diyorum”, “80- Dinde Reform Yoktur” isimli verileri okuyabilirler. Ayrıca “İslam Ekonomisi” ve Rufai Külliyatı(3 Cilt) kitaplarımızdan ayrıntılı olarak bilgi edinebilirler.

12 Ocak 2007