Satır içi resim 1

*** Karabiber Duası ***

(Türk Birliği oluşmadığı için meydanı boş bulan küresel haydutların tezgâhları işlemeye devam ediyor, Türk’ün iki yakası bir araya gelmiyor, insanlığın da gözyaşı dinmiyor. Haydutlar arasındaki rekâbetten payımıza düşen icâzete halel gelir mi endişesi yaşayıp duruyoruz aldığımız kararlarda...)

Ahbap- Hayrola ne bıdırdayıp duruyorsun, yemekte bir şey mi var yoksa?

Torlakon- Evet var!

Ahbap- Neymiş o?

Torlakon- Karabiber duası!

Ahbap- Karabiber duası mı? Sen mi îcat ettin?

Torlakon- Îcat etmedim de bahâne ettim!

Ahbap- Ne diye bahâne?

Torlakon- Bizim çocukluğumuzda ailemizin özel yemeği çılbır idi, hani şu kaynamış suyun içine yumurta kırılarak yapılan… Yaygın olarak bilinenin aksine bizimkine yoğurt filan katılmaz, sos olarak sadece yağda kavrulmuş tarhana eklenirdi. Bu hâliyle buna yumurta çorbası denmesi daha yerinde olurdu…

Ahbap- E…

Torlakon- E’si… Mâdem özel bir yemek pişmiş, noksansız da olmalıydı. Bu yemeğin olmazsa olmazı da babama göre karabiberdi ve her seferinde “karabiber yok mu?” diye sorardı. İşte ondan dolayı karabiberi atalarımın hâtırâtıyla özdeşleştirdim ve onları hayır duayla anma bahânesi edindim…

Ahbap- Fena alışkanlık değilmiş…

Torlakon- Sâdece atalarım için de değil tabi, arkadaşlarım, dostlarım, komşularım… Üzerimde hakları olanların tamamı… Üzerinden bir asır kadar geçip de kanıksadığımız için değerini hakkıyla idrâk edemediğimiz özgürlüğümüz uğruna “söz konusu vatansa gerisi teferruattır” diyerek her şeylerini fedâ eden hak sahipleri… Hayat sürdürdüğümüz hemen her gün haber alt yazıları arasında bir cümle ile hayattan çekilip giden, sahneler ve yürekler birbirinin kopyası gibi kanıksansa da ayrı ocaklardan uçup giden, varlıklarından şehadetleriyle haberdar olduğumuz canlar…

Ahbap- Hâkîkâten hepsi de sanki aynı sülâledenmiş gibi, millet kavramını apaçık idrâk ettiriyor. İsimlerini peş peşe sıralasak burdan turana defalarca tur yaptırır, o da ayrı bir konu…

Torlakon- İnsanlığın asıl sıkıntısı da o ya zaten! Turan gerçekleşmediği için meydanı boş bulan küresel haydutların tezgâhları işlemeye devam ediyor, Türk’ün iki yakası bir araya gelmiyor, insanlığın da gözyaşı dinmiyor. Haydutlar arasındaki rekâbetten payımıza düşen icâzete halel gelir mi endişesi yaşayıp duruyoruz aldığımız kararlarda…

Ahbap- Bu arada Kızıl Elma!

Torlakon- Bereket versin ki Kızıl Elmayı dile getirebilecek bilinç ve cesarete erişebildik, darısı Turanın başına…

Ahbap- Turan yolunda elinden hiçbir şey gelmeyenler karabiber duası bâri yapsınlar diyorsun yâni?

Torlakon- Hop! O benim duam(!)

Ahbap- Dur yahu! Bizim rahmetli de köpük helvaya bayılırdı…

Torlakon- O harmandan pek çeç çıkmaz dostum! O helvayı üreten veya çöven bitkisi (gypsophila)nın ne olduğunu bilen kaldı mı ki, adı bile unutuldu gibi… Daha erişilebilir bir şey seçmelisin; babasını tuz kadar seven padişah oğlunun öyküsü yol gösterici olabilir belki, tuza her el attığında duayı yapıştırırsın…

Ahbap- Tuz ha!

Torlakon- İçtiğin suyu, soluduğun havayı da bahâne edebilirsin tabi! Böylelikle seviyeyi çok daha yükseğe çekebilirsin… Selam, dua deyip geçilmeyeceğini bilirsin! O da bir varlıktır ve hiçbir varlık da yok olmaz, dönüşür sâdece. Ve bir şeyin tersinin tersi de kendisine dönmesidir. (Hayy-kul-Hu)… Hayy’dan gelip Hu’ya dönen kulun yerinde her türlü fâni yer alabilir: “Ete kemiğe büründüm, Yunus diye göründüm.”, “Sordum sarıçiçeğe, neden boynun eğridir? Çiçek dedi Derviş Baba, yönüm Hakka doğrudur.”… “En’el Hakk” diyerek kestirmeden giden Hallac ise ipe çekilmiştir. Kısacası, görmesini bilen, tersinden de aslını görür; “Bir zerrece Hak’tan gayrı, gözüm nesne görmez benim” diyen Yunus’umuzun da kestirme sözleri “Evvel benim, âhır benim, canlara can olan benim... Gözsüz beni nerde görür, gönülde gizlenen benim.” olmasına karşın Anadolumuzun hoşgörüsüyle karşılanmıştır… Görebildiğimiz dalga boyu veya duyabildiğimiz frekans dışında kalan varlıkları nasıl yok sayamıyorsak, selam ve duayı da sayamayız. Dolayısıyla sorun varlıkta değil, onun algılanamamasında yâni bizlerdedir. Mârifet; bilenlerden, görenlerden, erenlerden olmaktır. “Bilmeyen ne bilsin bizi, bilenlere selam olsun.” diyen Yunus’un selamını alanlardan olmaktır. Bir kuşun kanadının pırlamasında, bir yaprağın hışırtısında, bir kurşunun vızıltısında…

Ahbap- Kafam biraz karışır gibi oldu ya neyse sonra toparlarım; hele sen şu duayı et de toparlanalım!

Torlakon- Kurşunun vızıltısını duymuşsan hayattasındır! Değmesin kurşunlar, sâdece selam verip geçsinler Metehan’ın torunlarına…

Ahbap- Âmin...

“Dünya barışı ve insanlığın huzuru TÜRK BİRLİĞİ ve GÜCÜ'ne bağlıdır. Türk'ün boyun eğdirildiği bir dünyada insanlık yerlerde sürünüyor demektir.”(Torlakon öğretisi)

Kaynak: http://www.torlakon.com/haberdetay.asp?ID=494