Adıyaman kent merkezinde yaşayan halk, son zamanlarda içme suyu temininde sorun yaşıyor. Su bir insanlık hakkıdır. Su, yaşam hakkıdır. Herkes bunun farkında. Hiçbir belediye başkanı da halkını susuz bırakmayı düşünemez takdir edersiniz ki.

Adıyaman kent merkezinde yaşayan halk, son zamanlarda içme suyu temininde sorun yaşıyor. Su bir insanlık hakkıdır. Su, yaşam hakkıdır. Herkes bunun farkında. Hiçbir belediye başkanı da halkını susuz bırakmayı düşünemez takdir edersiniz ki.

Sorunu çözmek için doğru teşhis koymak gerekir. Kimin yüzünden bu hale geldik? Neden musluklardan suyumuz akmıyor? söylemi yerine içme suyunu derhal ama hemen, şehre nasıl ve nereden temin edeceğiz? Kim, hangi kurum getirmeli? Merkezi hükümetin ya da belediyenin sorumluluğu nedir? Tüm bu soruların cevabını bilmek için yürürlükteki mevzuata bakmak zorundayız.

Sorunu dile getiren gayretli gazetecilerin de dersini iyi çalışma zorunluluğu vardır.

Öncelikle bizim kanunlarımız ne diyor? Ona bakıp teşhis koymak zorundayız. Cumhuriyet tarihinden beri su ile ilgili tüm kanun, KHK, tüzük ve yönetmelikleri tarih sırasına göre yorumlayarak izah etmeye çalışacağız.

Bu ülkede yeraltı ve yerüstü sularımızın tespiti, çıkarılması, denetimi, etütlerinin yapılması Tarım ve Orman Bakanlığının bir ilgili kuruluşu olan, özel bütçesi ve kanunu olan Devlet Su İşlerine verilmiştir.

Şimdi de mevzuatın çıkış tarihine göre içme suyunun bir tarihçesine göz atalım.

1- 18 Aralık 1953 tarihli ve 6200 sayılı Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünce Yürütülen Hizmetler Hakkında Kanun’un 50. Maddesi şu şekildedir.

“Su İşleri Umum Müdürlüğünün ihtiyacı olup da belediye sınırı dışında bulunan ve üzerinde sabit tesis olmayan Milli Emlak’a ait arazi, isteği üzerine Hazinece parasız olarak Umum Müdürlüğe tahsis olunur”

2011 yılında ise ilave maddeler ile “Bu Kanuna göre inşa edilen barajlardan ve/veya tesislerden içme suyu tahsisi yapılanların bu yatırımda içme suyuna isabet eden yatırım bedellerinin geri ödemeleri ve süreleri için 3/7/1968 tarihli ve 1053 sayılı Belediye Teşkilatı Olan Yerleşim Yerlerine İçme, Kullanma ve Endüstri Suyu Temini Hakkında Kanun hükümleri uygulanır”

“DSİ; deprem, sel, çığ, su baskını ve benzeri tabii afetler sebebiyle hasar gören su yapıları ile ilgili tesislerin gecikmeksizin onarılmasının zorunlu olduğu durumlarda olayın vuku bulduğu mahalde veya yakınındaki kamu kurum ve kuruluşlarının tasarrufunda bulunan taş, kum ve ariyet ocağı gibi malzeme ocaklarından, izin almaksızın ve bedelsiz olarak malzeme kullanmaya yetkilidir”

“İlgili kanunların verdiği yetkiye istinaden su kaynaklarının diğer kamu kurum ve kuruluşlarınca tahsisi, kiralanması, ruhsatlandırılması gibi işlemlerde DSİ’nin görüşü alınır. Bu halde DSİ tarafından ayrıca tahsis işlemi yapılmaz. Su tahsisine ilişkin usul ve esaslar DSİ tarafından yürürlüğe konulan yönetmelikle belirlenir” şeklindeki düzenlemeler hayata geçmiştir.

Bu kanundaki metni tercüme edersek; DSİ nerede ihtiyaç duyarsa devletin arazisini parasız alır. DSİ yatırımı yapar daha sonra parasını ilgili belediyeden alır. Deprem gibi afet sonunda gerekli tamirat için devletin taş, kum gibi malzemesini bedelsiz kullanır. Su kaynaklarının tahsisini DSİ yapar yani hangi belediyeye ne kadar su verileceğine DSİ karar vermektedir.

2- 16 Aralık 1960 tarihli ve 167 sayılı Yeraltı Suları Hakkında Kanun’un 7. maddesi ise DSİ Genel Müdürlüğünün yetkilerini belirlemiş “Yeraltı suyu etüt ve araştırmaları için Devlet Su İşleri, herhangi bir yerde kuyular açmak veya açtırmak hakkına maliktir. Bu kuyular için istimlak yapılmaz”

İlgili kanunun bu maddesini yorumlamak gerekirse, Yeraltı sularının etütlerini DSİ yapar, belediye ya da bir başka kurum kendi kafasına göre gidip yeraltı suyu arayamaz.

3- 20 Temmuz 1961 tarihli ve5/1465 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile yürürlüğe giren Yeraltı Suları Tüzüğü’nün Yeraltı suyu ile ilgili işlerin kontrolü başlıklı 11. maddesi “DSİ yeraltı suyu aranması, kullanılması, işletilmesi ve tesislerin ıslah ve tadil edilmesi işlerinin verilen belgelere, teknik yönetmeliklere uygun olarak yapılıp yapılmadığını her an kontrol yetkisine sahiptir.

Bilinmelidir ki tüzükler Danıştay’ın incelemesinden sonra Bakanlar Kurulu Kararı ile yürürlüğe girer, bir başak ifade ile tıpkı kanun niteliğindedir.

Bu tüzük hükmünden de anlaşıldığı gibi yeraltı sular ile ilgili tek yetkili makam DSİ’dir. Asla belediye değildir. Bütün kontrol yetkisi devlet adına DSİ’dedir.

4- 03 Temmuz 1968 tarihli ve 1053 sayılı Belediye Teşkilatı Olan Yerleşim Yerlerine İçme, Kullanma ve Endüstri Suyu Temini Hakkında Kanun’un ikinci ve beşinci maddeleri ise şu şekildedir.

“Su kaynağını teşkil eden barajlar, isale hatları ve tasfiye tesisleri Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü, depo ve tevzi şebekeleri belediyelerce yapılır”

“Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünce meydana getirilecek isale hatları ve tasfiye tesisleri bir protokol ile ilgili belediyelere devredilir ve belediyelerce işletilir”

Buradan da açıkça ifade edilmektedir ki; bir şehrin içme suyunu DSİ bulur, hattı çeker ve ilgili belediyeye der ki; ben suyu senin sınıra getirdim sen de depolama ve dağıtım işini yapacaksın şeklindedir.

5- 03 Temmuz 2005 tarihli ve 5393 sayılı Belediye Kanunu’nun 15/e maddesi içme suyu ile ilgili olup “Müktesep haklar saklı kalmak üzere; içme, kullanma ve endüstri suyu sağlamak; atık su ve yağmur suyunun uzaklaştırılmasını sağlamak; bunlar için gerekli tesisleri kurmak, kurdurmak, işletmek ve işlettirmek; kaynak sularını işletmek veya işlettirmek.

Buraya dikkat çekmek gerekir çünkü belediye kanununda belediyenin içme suları ile ilgili tek ve son mevzuatı budur. Bir başka ifade ile içme suyu konusunda belediyeleri ilgilendiren tek husus burasıdır. Salt mu madde hükmüne bakarak bir ilin içme suyunu belediye bulmak, getirmek zorundadır denilirse işte o zaman yanılgıya düşer haksız yere ilgisiz kurumları suçlamış oluruz. Çünkü yasa maddesi çok net yazılmış, eğip bükmeye gerek yok. Müktesep haklar saklı kalmak üzere ne demektir? Yukarıda da arz edildiği üzere tüm haklar devletin yani DSİ’nindir. DSİ suyu bulup getirecek, belediye de kuracağı tesislerle dağıtımını yapacaktır.

6- 15 Temmuz 2018 tarihli Resmi Gazetede yayınlanan 4 numaralı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi de DSİ’nin görev ve yetkilerini açıkça belirtmiştir.

Buna göre “Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünün görev ve yetkileri şunlardır:

“Şehir ve kasabaların içme su ve kanalizasyon projelerini tetkik, tasdik ve murakabe etmek”

“Su tahsislerini yapmak, yerüstü ve yeraltı sularını kalite yönünden izlemek, atık sular sebebiyle yerüstü ve yeraltı sularının kirlenmesinin tespiti hâlinde durumu ilgili bakanlığa bildirmek”

Görüldüğü gibi Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi de içme suyu projelerini yapmayı ve su tahsisini gerçekleştirme görevini DSİ’ye vermiştir. Eğer belediyelerin bir yetkisi olsa idi en son düzenleme cumhurbaşkanlığı kararnameleridir. Buraya dercest edilirdi. Demek ki yetkide yeknesaklığı sağlamak için kanun koyucu tüm görev ve yetkiyi DSİ’ye yüklemiştir.

7- 10 Aralık 2019 tarihli Resmî Gazetede yayınlanan Su Tahsisleri Hakkında Yönetmelik ise suyun kullanımında öncelik sırasını hüküm altına almış ve sıralama şu şekilde yapılmıştır.

“Suyun miktarı, kalitesi, havzanın özelliği, zorunlu ihtiyaçlar ve şartlar başka türlü bir çözüm yolu gerektirmedikçe, su kaynaklarının kullanım amaçlarında aşağıdaki öncelik sırası uygulanır:

a) İçme ve kullanma suyu ihtiyacı.

b) Çevresel su ihtiyacı.

c) Tarımsal sulama ve su ürünleri yetiştiriciliği.

ç) Enerji üretimi ve sınai su ihtiyaçları.

d) Ticari, turizm, rekreasyon, madencilik, taşıma, ulaşım ile sair su ihtiyaçları.

“Su kaynağının yeterli olması halinde, havza planları çerçevesinde kaynağın birden fazla amaçla kullanımına öncelik sırası gözetilerek izin verilebilir”

Buradaki yönetmelik hükümlerine bakıldığında ise içme ve kullanma suyu tüm ihtiyaçların önüne geçmiştir. Önce insan önce su anlayışı ile devletin, suları nasıl bir sıra ile tahsis edeceğini de göstermiştir.

Öte yandan; Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü; Türkiye’nin yerüstü ve yeraltı sularından faydalanmak, zararlarını önlemek amacıyla su kaynaklarının planlaması, yönetimi ve geliştirilmesinden sorumlu kılınmış en yetkili kuruluştur.

DSİ Genel Müdürlüğü bünyesinde İçme Suyu ve Kanalizasyon Dairesi Başkanlığı kurulmuştur.

Söz konusu başkanlık;

Yurdumuzdaki su kaynaklarından ekonomik ölçülerde istifade etmek üzere, su kaynaklarının planlaması ve geliştirilmesi dışında, büyük yerleşim merkezlerinin içme, kullanma ve endüstri suyunu temin etmek amacı ile master plan, planlama ve kesin proje çalışmaları yapmak veya yaptırmak, bu konular kapsamındaki işlerin inşaat ihalelerini yapmak, inşaatın takip ve denetimini kati hesap safhasının son aşamasına kadar sürdürmek, bölgelerce yürütülen benzer proje ve inşaat faaliyetlerini denetlemek, su kaynaklarının kalite durumlarını izlemek, kirlenme kontrolünü yapmak ve bu hususta gerekli tedbirleri almak ve Genel Müdürlük Makamı’nca verilecek diğer hizmetleri yerine getirmek amacıyla kurulmuştur.

Sonuç:

1- Adıyaman şehir merkezindeki içme suyu sorunu 31 Mart 2024 seçimlerinden sonra göreve gelen belediyenin doğrudan sorumluluğunda olan bir konu değildir.

2- Bu demek değildir ki belediye hiçbir şeye karışmasın. Söz konusu mesele halkın içme ve kullanma suyu ise tüm kurumlar işbirliği içinde çalışmalıdır.

3- Bilinmelidir ki, Adıyaman Belediyesinin araçları ve insan gücü kendi kafasına göre gidip dağın eteğinde su bulup getiremez. Bunu yaparsa yukarıdaki mevzuat hükümlerine göre suç işlemiş olur. Kimin arazisini izin almadan belediye kullanabilir? Ama DSİ istediği araziyi kullanma hak ve yetkisine sahiptir. Hukuk devleti isek herkes kurallara uymak zorundadır.

4- İklim değişikliği, yağışların azalması her alanı etkilemekte ve tarım arazileri de sulanamamaktadır.

5- İçme suyunu getirmekle görevli olan merkezi hükümetin de siyasi parti gözetmeksizin ilgili belediyelerle koordineli çalışması önem arz etmektedir.

6- Tüm vatandaşların azami tasarruf göstermesi bir insanlık görevidir.

7- Aslında ülkemiz su kaynakları bol olan bir coğrafyadadır tezi çürümüş tam tersine ülkemiz bundan böyle su fakiri bir ülke durumundadır.

8- Hepimizin sorumluluğu var. Vatandaş da devlet de üzerine düşeni yapmak zorundadır. Yoksa gelecek nesillere susuz bir vatan bırakmak durumunda kalabiliriz.

9- Su hayattır, su vatandır. Hepimiz onu gözümüz gibi korumalıyız.

Dr. Adnan AĞIR

Akademisyen/Ekonomist

[email protected]