27 Mayıs 2013 tarihinde başlayarak, 30 Mart 2014 tarihine dek aralıksız devam eden sancılı bir süreç yaşandı…

            Gezi eylemleriyle start alan bu süreçte, yazılan çizilen ve uygulamaya konulan türlü senaryoların bir tek amacı vardı:
            30 Mart’ta gerçekleşen yerel yönetimler seçimlerini etkilemek, bu vesileyle Ak Parti’yi oy kaybına uğratmaktı.
            Söz konusu süreci yaşatan odaklar yalnız değillerdi. Küresel uzantıları da olduğu her halinden belliydi.
            Harici çevrelerin desteğiyle malum olumsuzlukları meydana getiren dâhili koalisyon, sürecin en başında iktidar partisi hakkında ne söylemişti? Aklımıza gelenleri saymaya çalışalım:
- Gezi Parkı’nda ağaç kesiyorsun, çevreye zarar veriyorsun…
- 3. Boğaz Köprüsü’nü inşa etmeye kalkışıyorsun, çevreye zarar veriyorsun…
- Devasa bir hava alanı yapıyorsun, çevreye zarar veriyorsun…
- İstanbul Kanalı’nı açmak istiyorsun, çevreye zarar veriyorsun...
Haftalar, aylar boyunca bu söylemler yürütülürken, bir yandan da Taksim civarında ve muhtelif kentlerde oturan esnafın, bölge sakinlerinin arabaları yakıldı, vitrinler tahrip edildi, kaldırım taşları sökülerek polise, polis arabalarına saldırıldı.
Yetmedi:
-17 Aralık ve 25 Aralık tarihlerinde ilki bir bankaya yönelik; ikincisi kişilere yönelik yolsuzluk iddiaları üzerine bina edilmiş muazzam bir kampanya yürütüldü:
Bu kampanyada dış basının, dış medyanın yardımı da alındı; kampanyaya uluslararası bir nitelik verilmeye çalışıldı.
Bu kampanya, 2013 Mayıs’ının sonlarında başlanarak, 30 Mart 2014 tarihine kadar aralıksız ve kesintisiz tam 10 ay boyunca sürdürüldü.
Bu süre boyunca muhalefetin ağzından belediye seçimlerini kazandıklarında ne gibi hizmet vereceklerine ilişkin bir tek projenin adının anıldığını işitmedik.
Başta da söylediğim gibi tek bir amaçları vardı: 
Ne yapıp edip Ak Parti’yi devirmek, hükümeti alaşağı etmekti.
Yalnız şu da bir gerçek ki; onların bir hesabı varsa, Cenab-ı Allah’ın da bir hesabı var: Gün oldu devran döndü, başlatmış oldukları kasvetli sürecin sonucunda Ak Parti sandıklardan daha güçlü çıktı ve böylece hesapları tersyüz oldu.
Büyüklerimiz boşuna dememişler; “Evdeki hesap çarşıya uymaz.” 
Selam, sevgi ve gönül dolusu muhabbetlerimle…
 
 
          Bilal KARADAĞ