Demokrasi savunucularına karşı oldubitti hep derin bir sevgi beslemişimdir. Hangi televizyon programında ya da hangi toplumda demokrasiyi yücelten konuşmacı gördüysem hep kulaklarımı açıp can-ı gönülden dinlemişimdir.

            Özellikle farklılıkların var olduğu toplumlarda demokrasinin bulunmaz bir nimet olduğuna hep inanmışımdır.

            Çünkü demokrasinin, evrensel insan hak ve özgürlüklerin üstün tutulduğu toplumlarda huzurun, refahın, saadetin tavan yapacağına inananlardanım.

            Bu yüzden demokrasiyi dilinden düşürmeyenlere karşı yıllarca sevgi ve muhabbet besledim.

            Ancak şunun farkına vardım; meğer her demokrasi söyleminde bulunan demokrat değilmiş.

            Demokrat dediğin; demokrat odaklı söylemlerini eyleme dönüştürendir. Lafla peynir gemisi yürümediği gibi, söylem ve eylemleri aynı paralelde olmayanların da demokrasi söylemleri havada kalır.

            Özellikle sanat camiasında daha çok demokrasiye vurgu yapılıyor olduğuna hep şahit oldum. Bundan dolayı bu camianın tümüne olmazsa bile, bir kısmına demokrat göründüğü için sürekli sevgiyle bakmışımdır.

            Ancak bazı demokrasi havarisi görünümünde olanların son zamanlarda anti demokrat söylemlerde bulunuyor olmalarını duymaya başladım ve bundan dolayıdır ki, söz konusu camiaya karşı sevgimin nefrete dönüştüğünü söyleyebilirim.  

            Geçtiğimiz günlerde eski mankenlerden Pınar Altuğ’un “Ben başörtüsünü hazmedemiyorum” söylemini henüz unutamamışken, bu defa tiyatro sanatçısı Levent Kırca’nın anti demokrat sözleri gündeme düşmez mi? Sevsinler sizin demokrasi anlayışınızı…

            Büyük bir topluluğun bulunduğu bir ortamda, mikrofona davet edilen Levet Kırca’nın ağzından aynen şu talihsiz cümleler dökülüyor: “Sezen Aksu ile başlayan döneklik furyası Halil Ergün ile devam etti ve en sonda Ali Poyrazoğlu girdi devreye. Hükümetin yaptıklarını çok beğendiklerini söylediler. Ben bunlara artık söz söylemiyorum. Gıyaplarında yüzlerine tükürüyorum.”

            Hükümetin yaptığı icraatlar olumlu ya da olumsuz olabilir. Beğenilir veya beğenilmez. Buna bir şey demiyorum. Hükümeti savunacak da değilim. Yapılan bir icraatı kimisi beğenir alkış tutar, kimisi de beğenmez, beğenmediğine dair söylemlerde bulunur. Bu çok doğaldır.        

            Zira bir kişi kendi beğenmiyor ve başkasının da beğenmesini hazmedemiyorsa, burada demokrasinin zerresi bile konuşulamaz ve bunun adına jakobenliğin dik alası denilir.

            Başkasının giyim kuşamını hazmedemeyen ile kendi camiasındakilere hükümeti beğeniyor diye hakaret eden aynı kefededirler. Her iki anlayış da diktatörlüğün dik alasıdır.

            Bizim bir şeyi sevmiyor olmamız çok doğaldır. Yapılan bir icraatı beğenmiyor olmamız da normaldir. Yanlışa yanlış, doğruya doğru diyebilmeliyiz.

Fakat bir başkasını kendisi gibi düşünmeye zorlamak, hatta kendisi gibi düşünmüyor, kendisi gibi giyinmiyor, kendisi gibi konuşmuyor diye ona hor bakmak, hakir görmek, aşağılamak, hakaret etmek diktatörlüktür.

Bir kez daha şu gerçeğin farkına vardım: Kalp deniz, dil kıyıdır; denizde ne varsa kıyıya o vurur.

Selam, sevgi ve gönül dolusu muhabbetlerimle…

               

             Bilal KARADAĞ

             [email protected]