Siyasi partilerin önüne her zaman halkla barışacak fırsatlar çıkmaz. Çıktığında da bunu iyi değerlendirmek gerekir. Yerel seçimler öncesinde bütün partilerin ayağına çok güzel bir fırsat geldi. Ancak, CHP içindeki aykırı sesler, CHP’nin özgürlükçü çıkışlarına da engel oluyor.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Genel Başkan Yardımcıları Gürsel Tekin ile Sezgin Tanrıkulu’nun başörtüsüyle ilgili özgürlükçü ve yatıştırıcı demeçlerine karşın, Faruk Loğoğlu ile Canan Arıtman’ın “yasakçılıktan” öte “hakaret” eden açıklamaları, düşmanın yapmadığını yapmak olarak anlaşılabilir.
Hac görevini ifa eden AK Parti Konya Milletvekili Gülay Samancı, Denizli Milletvekili Nurcan Dalbudak ve Kahramanmaraş Milletvekili Sevde Beyazıt Kaçar’ın yapılan düzenlemeleri de gerekçe göstererek, “artık meclise başörtüsüyle gelme” isteklerini dillendirmesinden sonra karşı çıkışlar başladı.
Bunlardan ilki Faruk Laloğlu’na aitti…
Laloğlu, “buna asla müsaade etmeyecekleri” yönünde açıklaması, Safa Merve Kavakçı’ya yapılanları hatırlattı.
Ne yani, “bu kadına haddini bildirin” diyenlere yenileri mi eklenecekti?
14 yıl sonra yeni bir kriz mi kapıdaydı?
Yine kadınların onuruyla oynanacak, onların ne giyinip, ne giyinmeyeceği yönünde birileri emir mi buyuracaktı?
Meclis kürsüsü işgal altına mı alınacaktı, setler kurulup, kaleler mi inşa edeceklerdi?
Seçilme yaşına gelmiş, seçilmiş ve milletin temsilcisi olmuş kadınlara “senin aklın ermez” mi denecekti, yoksa Canan Arıtman gibi “aptallık etmesinler” diye kibarca(!) tavsiyelerde mi bulunacaklardı?
Oysa aynı partiden özgürlük mesajları da geliyordu.
CHP’de Çarşaf açılımının mimarı olarak bilinen Gürsel Tekin, “Başörtülü bir vekilin veya adayın hiçbir şekilde bir sıkıntı olmaması gerektiğini” söylüyordu ve o da 14 yıl önce Merve Kavakçı’ya yapılan muameleyi yapmayacaklarını belirtiyordu.
Yine aynı partiden Sezgin Tanrıkulu, kamusal alandaki başörtüsü yasağı yüzünden yaşanan mağduriyetin toplumda kabul edilemez hal aldığını belirterek, “başörtüsü yasağının her türlüsünün toplum tarafından reddedildiğini” söylüyordu.
Sadece iki genel başkan yardımcısı değil, CHP’nin en tepe ismi olan Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu da başörtülü kadınların siyasete girmesi, seçilmesi ve meclise gelmesinin en doğal hakları olduğunu belirtiyordu.
Oysa Laloğlu ve Arıtman, genel başkanları gibi de düşünmüyordu, başkan yardımcıları gibi de…
Birisi “had bildirmeye” hazırdı, bir diğer yapılacak olanın “aptallık” olduğu konusunda engin düşüncelere sahipti.
***
CHP, önüne gelen tarihi bir fırsatı teperse yazık eder.
Özgürlüklerin en geniş anlamda tartışılmaya başlandığı ve toplumun “hassas” olduğu birçok konunun rahatlıkla konuşulabildiği bir zamanda, başörtüsü gibi temel bir hakkın tartışılıyor olması büyük bir ayıptır.
Türkiye, bunları şimdiye çoktan aşmalıydı.
Bunu sadece iktidar veya muhafazakâr siyaset izleyen partiler değil, sağıyla soluyla bütün partilerin özgürlüklerin önündeki engelleri kaldırma çabasında hem fikir olmalı, el birliği yapmalıydı.
Darbe yasasında da bu görülmeliydi.
Demokratik adımların atıldığı, yapılanların yetersiz görüldüğü ve daha fazlasının istendiği bir zamanda, 12 Eylül artığı ve antidemokratik fikirlerle dolu bir anayasanın yürürlükte olmasının ayıbını, bütün siyasi partiler el birliğiyle kaldırmalıydı.
Bugüne kadar eleştirilen seçim yasası da dâhil, birçok demokratik olmayan yasalar çöpe gitmeliydi.
Ama gitmiyor.
Siyasi partiler, basit hesaplar yüzünden insanların daha özgür bir ülkede yaşamasının önüne engel koyabiliyor veya göz yumabiliyorlar.
Bazıları siyasi geleceğinin tehlikeye girdiğinin farkında olmadan bunu yapabiliyor.
2014 yılının ilk çeyreğinde yapılacak yerel seçimlere sıkı sıkıya hazırlanan partiler, toplumun tüm kesiminden oy isteyecek.
CHP’de bunlardan birisi elbet…
Sadece sol görüşe sahip insanlardan değil, sağ kesimden de, kararsız olan insanlardan da oy istenecek.
Bunların arasında başörtülüler olacak, ibadetini yapan veya yapmayanlar bulunacak.
Farklılıklarıyla toplumun her kesiminin oyuna talip olan partilerin, toplumu kucaklayacak mesaj vermeleri ve bunu da açıklamalarıyla onaylamaları gerekir.
Toplumun bir kesimine “aptal” demekle, meclisi yasak etmeye çalışmakla toplum da kucaklanmaz, ülkede demokratikleşmez.
Cumhuriyetin 90’ıncı yılında halen böylesine ilkel yasakları tartışıyor olmamız, çok daha ayıp aslında…
 
Tweetimden seçmeler
Özgürlüğün en büyük düşmanı belki halinden memnun kölelerdir ama en kötüsü köle olduğunu bilmeyenlerdir.