Oğlum geliyor. Bugün bayram, “Bayramda sevinmek var, ah ne güzel bayramda, tahta ata binmek var.” diye üstat Necip Fazıl boşa mı söylemiş, içi hasretle dolan sırdaşlarım. Bayramda sevinmez mi tüm insanlar?

Oğlum gurbet elde, cahilliğin yanlışlarıyla doğruyu aradım, nafile olduğunu ne anlattılar ne ben fark edebildim. Cana can katan, bu dünyada kendin için değil, baba olduğun için yaşaman gerektiğini intihardan sonra anladım.

Şubat tatilleri ve yaz tatillerinde görme imkânına kavuşuyorum. Babalık hasretliğini ben, babaya özlemi oğlum öğreniyor. Parasızlığın gözü kör olsun. Çoğu zaman hiç bir şey ama çok şey olduğunu yaşarken, acıda olsa öğretiyor hayat. İstediğimiz zaman görüşüp hasretliği gideremiyoruz. Ne ben hasretle sarıla biliyorum, ne o özlemle kucaklayabiliyor. Yinede, oğlum geliyor, gözler yolda, heyecanlı bir bekleyiş var bedende. Burnumda tüten kokusu, yola çıkarken geliyor. Gülüşü daha görmeden rüyama giriyor,  sarılıyorum doya doya, bir nefeste içime çekiyorum evlat kokusunu. Sonra şöyle bir bakıyorum boyuna, kaşına, saçına, bana gel baba diyen ellerine.  Ve… Kayboluyor, daha doyamadan ta… Uzaklardan hoşça kal diyor, kayboluyor.

Nedense bu dünyada ne ben olabildim, ne oğluma kol kanat gerebildim. Ömrüm bu hasretlikle son bulurken ah be babam, ah be babam, ne ettin, neler ettin bize demesin, beni dertlere salmasın.  Kim ne derse desin ben zehri içime saldım. Gönlüm inanmıyor, benden ayrıldığına. Hep hazan mevsiminde geleceğini düşündüm. Kaç bahar geldi, geçti. Şu dünyaya ahım duyulmadı ki be gülüm.

Bu vesileyle bütün gönül dostlarımın, siz değerli okuyucularımın, Kurban bayramını en içten dileklerimle kutlar, tüm Türk ve İslam âlemine hayırlara vesile olmasını temenni ederim.