Yaklaşık on günden buyana kabus olmuş, kan kusuyordun! Çok değil, daha bir hafta öncesinde beş fidanımızı yere serdin, ocaklarını yerle yeksan eyledin!

Onların yokluğuna dayanamayıp, gözpınarları havzasında kızıla boyanarak hicrana dönüşen sıcacık yaşlar henüz kurumadan, bu kez yeni ocaklara kor ateş düşürdün!
Verdiğin gamın-kederin bilançosu çok daha ağır oldu biliyor musun, ey vicdanı kuru..?
Kolay değil senin verdiğin elem: Sırtına ırgatlık yaftası yemiş tam on canı adeta kıyma makinesinde doğradın! Geride otuz sekiz masumun boynunu büktün, yetim bıraktın!..      
Nasıl bir vicdan taşıyorsun ki; bir hafta arayla iki kez vicdansızlaşabiliyor, ilkinde beş, akabinde on olmak üzere, toplam on beş fidanı dalından koparabiliyorsun?
            Hadi tozpembe bir yaşam adına, hayat yelpazesinde düşe-kalka mücadele veren o zavallı tarım ırgatına acımadan kıydın, pekâlâ hayatla henüz yeni tanışmış otuz sekiz taze fidanın dünyasını karartmayı hangi vicdana, hangi iz ana sığdıracaksın..?
            Bütün ahali morgun önüne yığılmış ağlaşıyor, feryad-ı figanlar kolektifleşip göğe doğru yükseliyor ve orada kara bir buluta dönüşüyordu!
Morgun soğuk duvarlarına dikilen masum gözlerin içi kızıla boyanmıştı! Hele o masum yanaklara sağanak sağanak dökülen sıcacık yaşlar, firaklaşıp beton zemine mıh gibi çakılıyordu!
Aman Allah’ım! Bu ne hüzünlü bir atmosfer, bu nasıl bir alamet ki; yoldan geçen yabancı topluluklar bile gözyaşına gark oluyor, ayakları yere sabitliyor, menzile varmaya mecali kalmıyordu?
Şu Çakal Köprüsü’nün yaptığı çakallığa bakın ki; şehrimin semalarında kanat çırpan kuşlar bile gama düçar olmuş, pürmelâl ahvalimize ağlaşıyordu!
Daha da ötesi; ruhları Daru-l Beka’ya intikal eden o karayazılıların toprağın kara bağrına yatırıldıkları esnada; kabristanlıkta bulunan yığınların çığlıkları adeta yürek burkuyordu!
Rabbim nur içinde yatırsın kendilerini. Başta aileleri, yakın çevreleri ve Adıyaman’ımızın başı sağ olsun!
“İnna Lillahi ve İnna İleyhi Raci’un.” (Şüphesiz Biz Allah’tan Geldik ve Şüphesiz Dönüşümüz O’nadır.)
(Bakara Suresi, 156. Ayet.)