Siverek- xırab köyündeki rahmetli dedem (Remzané vısıbi) yetmişli yılların başında xırab ve hilim’deki arazilerini satarak Gerger –geçitli (kılık) köyünün önde gelen kuş ailesiyle ortaklaşa bir köy satın aldı Samsat'ta… Göçün ilk yıllarında, bire kırk veren el değmemiş bakir topraklara ne eksen adeta çıldırıyordu. O yıllarda tütün revaçta olduğu için köydeki herkes genelde tütün işi yapıyordu. Okuma yazması olmayan, daha çok kulaktan dolma sözlere itibar eden,büyük dayım bir gün Gerger'de misafirimiz oldu Kaç yaşımda olduğumu hatırlamıyorum. Annemle konuşuyordu.” Abla Adıyaman'a devasa bir tütün fabrikası kurulacak diyorlar bir gün Cumaliyi de al getir fabrikaya kaydını yapalım” dedi. Uzun bir ara Fırat'ın kıyılarında, keçi otlatırken güneşin en güzel doğduğu o şehirde ela gözlü kızlarla yan yana o olmayan tütün fabrikasında çalışırken kısa kısa rüyalar gördüm. Sonra bir gün bindiğimiz üstü açık ırgat kamyonları Adıyaman'ı pas geçerek Kimimizi Adana’ya, kimimizi Yozgat'a, kimimizi Giresun'a götürdü. Çukurova sıcağında, pamuk tarlalarında minik ellerimde tırtıllar patladığı günden beri, hep başka şehirlere ait “yabancı rüyalar” görürüm diğer Adıyamanlı maraba kardeşlerim gibi. İşin kahr eden yanı, teknolojinin bu kadar gelişmesine, Bilgiye ulaşmanın, bu kadar kolay ve ucuz olduğu bir çağda, insanlar zahmet edip kendini bir arpa boyu yenilemiyor. Toplumun büyük bir kesimi bilgiyi kaynağından almıyor. Televizyonda anlatılanı, gazetede yazılanı bir “vahiy” gibi gerçek sanıyor hala. Hayatında, yaşadığı şehrin dışına çıkmayanlar,yaşadığı şehri başka şehirlerle kıyaslamadan Şehirde yapılan sıradan ihtiyaç bir hizmeti sıra dışı görüyor, gözünde gönlünde büyütüyor. meydanlar mitingler konferanslar çepikler (alkış) her şey birbirinin açığını kapatıyor sanki, kim Mütebber, kim matah belli değil. bu yüzden lezzeti yok sözcüklerin, her şey tatsız tuzsuz, her şey yavan yalan… hikayenin başına dönersek, köprünün altından çok sular çok yıllar geçti. Sonuçta, dedemin hem Siverek'te sattığı, hem Samsat'ta aldığı iki köy de aynı baraj suları altında kaldı. “Baraj Adıyaman'a ne getirdi, ne götürdü” diye sorsalar? Ne getirdiğini bilmem, Ama götürdüklerinin romanını yazarım. Kırk yıldır; “ Adıyaman uçuyor,Adıyaman'ı uçurduk” diyen eski ve yeni seçilmişlere soruyorum. “Sahi dayımın anlattığı o tütün fabrikası, Adıyaman'ın neresinde?” Düş’ünü kurduğum ela gözlü kızlarla yan yana çalışamadık, Bari bi konum atında, hiç olmazsa dünya gözüyle bir kere de olsa uzaktan görelim. En azından bunun için size bir teşekkür borcumuz olsun. Sevgi ve dua ile…

CUMALİ BALIKÇIOĞLU/ İSTANBUL