1 Kasım 1928’de kabul edilen devrim kanuna göre, ‘eski harflerle’ kitap basmak ve satmak, daha önce basılmış eserleri piyasaya sürmek yasaktı. Bu dayatma, Kur’an-ı Kerim için de geçerliydi.

Yeni Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkında Kanun’un hükümsüz kıldığı kitaplar yıllarca depolarda bekletildi.

Sahaf Lütfü Bayer’in arşivinden çıkan ve bir dergide resmi yayınlanan kese kâğıdı tek parti döneminde dini kitaplara ve özellikle de Kuranı Kerim’e yönelik baskıcı uygulamaları açığa çıkarmıştır. Habere göre kese kağıdı olarak görülen bu sayfada İsra Suresinin 23. Ayetinin bir bölümü görünüyor. Kur’an-ı Kerim sayfası, Şehzade Abdülhamid’in hocalarından Osman Zeki Bey’in kurduğu Osman Bey Matbaası’nda basılmış. 

Osmanbey Matbaası’nın sahibi Darüşşafaka Cemiyeti, 1937’de bu evrakın bir kısmını elden çıkarma karan aldı. Kur’an’a reva gö­rülen muameleye şahit olan halk ise durumu İstan­bul Müftülüğü’ne şikâyet etti.

Bunun üzerine 17 Aralık 1937'de İstanbul Müftüsü Fehmi Ülgener, Türk Okut­ma Kurumu’na şu şekilde bir yazı yazmıştır:

Darüşşafaka’ya vakfedilmiş olan Osmanbey Matbaa­sının öteden beri dini eserleri yapan ve basan bir mat­baa olduğu cihetle, Müslümanlar arasında bir mevkii hürmette görülen mezkûr matbaanın bu kere ambarla­rında mevcut tonlarca Kur’an-ı Kerim sahifelerini kese kâğıdı yapılmak üzere ufak bir bedel mukabilinde piya­saya satmış olması, birçok vatandaşlar tarafından esefle görülüp ve karşılanan bu kese kâğıtlarından bir numu­nesi ilişik olarak takdim kılınmıştır.”

Bu numune, İstanbul esnafından Azakzâde Tevfik’in kese kâğıtçı Mihran’dan aldığı kâğıtlardan... Azınlık mensubu Mihran, Kuran sayfalarını ambalaj yapıp Beyazıt’ta piyasaya sürüyor. Bölge esnafından Tevfik Efendi bu kâğıtlardan 15 çuval satın alıyor. Bir tanesini, şikâyet di­lekçesiyle birlikte resmî makamlara teslim ediyor. Gerisine ne yaptığı ise meçhul…

Osmanlı arşivlerinin nasıl talan edildiği ve yok edildiğini Dr. Adil ÇELİK tarafından hazırlanan “ Kuru Ot ve Paçavra Fiyatına, Okkası Üç Kuruş On Paraya” isimli çalışma tüm dehşetiyle ortaya koymaktadır.
“…Mayısın on ikinci Salı günü Sultanahmet’teki Maliye evrak hazinesinin önünde (20–30) kadar araba sıralanmış kapının önüne büyük bir baskül konmuş, bir takım çemberlenmiş kâğıtlar tartılıyor ve hamallarla bu arabalara konuluyor ve Sirkeci istasyonuna taşınıyordu. Bu ameliye esnasında bunlardan birçokları da sokaklara dökülüp saçılıyordu.

Bu binanın önünde Sultanahmet tramvay mevkiine kadar olan yol birçok vesikalarla dolmuş ve örtülmüştü. Bilhassa tapu dairesinin önündeki bunlar bir yığın teşkil ediyordu.

Bu sırada bir ses yükseldi. Bu ses Hazine Bekçisi Bekir Ağanın sesi idi. Yoldan arabalar ile geçen çöpçülere çıkışıyor, vazifelerini yapamadıklarını söylüyor, yol üzerindeki kâğıtları süpürmelerini ihtar ediyordu.

Çöpçüler de cevap veriyor, kâğıtların çokluğundan şikâyet ediyor, akşama kadar çalışsalar bitiremeyeceklerini anlatıyorlardı.

Nihayet çöpçüler bu kâğıtların bir kısmını toplayarak Kumkapı sahillerine atmak üzere kaldırmaya başladılar…”


Osmanlı Arşivleri Bulgaristan’a “kuru ot ve paçavra fiyatına, okkası üç kuruş on paraya” (3.10 kuruş) satılıyordu. Dünya tarihinde eşine rastlanamayacak şekilde, bir ülkenin 600 yıllık tarihi birikimi, bir milletin hafızası ve birçoğu altın yaldızlı, el emeği, göz nuru tarihi belgeleri, maliyeye gelir getirsin diye kuru ot fiyatına satılıyordu.

Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğünce 1993 te bastırılan 604 sayfalık bir kitapta o dönemde satılan evraklar ve bu olaya adı karışan görevlilerin tutumları üzerinde durrulmuştur.

Sessiz sedasız yürütülen satış işlemi, nakliye sırasında sokağa dökülen evrakları dikkat çekmiş, Son Posta Gazetesi muhabiri İbrahim Hakkı (Konyalı) Bey tarafından 13 Mayıs 1931 tarihinde kamuoyuna 120 balya ve 500 sandık civarında olan evrakın içinde çok kıymetli ve tarihi değeri olan belgelerin olduğu duyurulmuştur.

Yeni harfler dolayısı ile bu evrakı yakmak söz konusu olmuş ancak aha sonra bunların kağıt fabrikalarına satılmasına karar verilmiştir.
Tarihî evrakların sırf latin harfleriyle yazılmamış olması, İslam'ın bin dört yüz yıllık harflerine düşmanlık ve nefret neticesi ot balyaları gibi çemberlenip vagonlarla Bulgaristan’a gönderilirken, İbrahim Hakkı (Konyalı) tarafından ilgili makamlara bildirilmiş ancak engel olunamamıştır.