Nasıl bir yaşam sürdüğünüzü bilmiyorum ama benim nasıl bir yaşam mücadelesi verdiğimi iyi biliyorum.

Sadece ben değil, koca bir ülke…

Çocuklar, kadınlar, gençler ve yaşlılar…

Hepsi siviller, halk yani, milletin ta kendisi…

Siz iyi bir yaşamın mücadelesini veriyorsunuz, biz yaşamanın mücadelesini.

Kendimizi de geçtik, çocuklarımızı yaşatmak, eşimizi korumak için çırpınıyoruz.

Malı mülkü bile boş verdik.

Bankadaki hesap, evler, arabalar, arsalar gözümüzde yok

Ne halılar, ne mobilyalar, ne altınlar, ne takılar…

Biz yaşamaya çalışıyoruz, hak etmediğimiz bir sonla karşılaşmamak için.

Biz insan gibi yaşamak istemeyi sonraya bıraktık.

Konforu, lüksü, şatafatı hayal dahi edemiyoruz.

Sizin yaşamınız mı zor, bizimki mi diye sorsam, ne sıkıntılar anlatırsınız, ne sıkıntılar.

Ödenmeyen çekleriniz, banka taksitleriniz, ev kredileriniz, arabanın kalan borçları…

Ayın sonunu getiremediğinizi anlatırsınız belki, işsiz kalmanızdan söz edersiniz, maaşınızın azlığından yakınırsınız, kim bilir…

İktidarların takındığı keyfi tutumları birer birer anlatırsınız, yönetime katılmanız gerektiğini söylersiniz.

Belki de yaşam şeklinize karışılmasına karşı çıkarsınız.

Devletin istediği gibi değil, kendinizin istediği gibi bir yaşam sürmenizi anlatırsınız.

Ya da ne bileyim, faizlerin çokluğundan, zamların fazlalığından, denkleştiremediğiniz bütçelerden söz edersiniz.

Özgürlüğün sınırlarının istediğiniz gibi zorlanmadığından bahsedersiniz.

Cinsel tercihlerinizin sorgulandığından bahsedip, bedeninizin size ait olduğunu ve kimsenin karışamayacağını anlatırsınız.

Belki seyahat özgürlüğünden söz edersiniz, rahat bir tatil yapamamaktan şikayetçi olursunuz.

İstediğiniz yerde ve istediğiniz zamanda alkol alamamanız bazılarına dokunmuştur, bazılarınız rahat tüttüremediğiniz sigaralara özgürlük istersiniz.

Sağlıkta probleminiz vardır, kurumlar hantaldır, keyfi işlemler yapanlar vardır.

Bütün bunları sizin hakkınız…

Ama bizim de hakkımız…

Bütün bunları şimdilik hayallemeyi bir yana bıraktık, biz sadece yaşamak istiyoruz.

Burada insanca yaşamak değil, yaşamak zor.

Anlatacağım, merak etme…

Can güvenliğin olmadan yaşamak zor, gerçekten zor…

Belki sizin orada hükümet, güvenliğinizi sağlayandır.

Polis sizin için görev yapıyordur, asker sizin için.

Bizde bu ikisi bizi ele geçirme derdinde.

Yakalandığı ilk an, yağlı kurşununu savuracak, artık neremize denk gelirse.

Sizin oralarda, siz güvende oldukça hükümetlerin koltuğu sağlamlaşır.

Bizde, o güvende oldukça sağlam koltuğa oturabilir.

Sizin oralarda hiç savaş oldu mu mesela…

Başınızı kapıdan dışarıya çıkarmaya korktunuz mu?

Ne ekmeğe gitme, ne markette alışverişe çıkma, ne el ele tutuşma, ne göz göze gelme.

Ne çocuklarınla parkta gezinme, ne sahil boylarında sere serpe uzanma…

Ne rahat ibadet, ne rahat uyku, ne rahat uyanıklık…

Kulakları sağır eden bombanın kimlerin hayatını kararttığını tahmin etmek çok zor.

Bizim hayatımızı hangi bombanın karartacağını hesaplamak da bir o kadar zor.

Atılacak kimyasal silahla, hangi kapının, hangi pencerenin altında sızacak dumanla göçüp gideceğimizi düşünmek de…

Hem sizin ülkenize demokrasi ihraç eden oldu mu?

Sizi devletten korumak için öldürdüler mi?

Hem devlet, hem kurtarıcıların arasında kaldınız mı?

Sizin oralarda öldürülenlerin neyine bakarlar; dinine mi, diline mi, rengine mi, zenginliğine mi?

Bizde hiçbir şeylerine bakmazlar, hedefe girmen yeterlidir.

Sizin oralarda savaş var mı bilmiyorum…

Beğenmediğiniz siyasi partiyi seçim sandığında alaşağı etmeyi söylemiyorum.

Sokaklara çıkıp sloganlar atarak iktidarları zor durumda bırakmaktan da bahsetmiyorum.

Hakkınız olanı almak için verdiğiniz demokratik veya anti demokratik yöntemleri de umursamıyorum…

İnsanca yaşam için verdiğiniz onurlu mücadeleden de bahsedecek değilim…

Siz yaşamak için öldürmek zorunda kaldınız mı, onu merak ediyorum…

 

Tweetimden seçmeler

ABD cezalandırmak için müdahale edecekmiş. Bir daha zinhar kimyasal kullanmasın diye. Tank, top, bomba ve kurşunda sorun yok, öldür! www.naifkarabatak.net