Bu hafta başında başlamış olduğumuz “Bir Kahramanın (Erbakan) Öyküsü” başlıklı yazı dizisinin üçüncüsüne kaldığımız yerden bugün devam ediyoruz:   

1974 yılı başında kurulan MSP-CHP koalisyonunun bozdurulmasından sonra oluşan dörtlü koalisyonda da yer alan MSP’nin Genel Başkanı, yine Başbakan Yardımcılığı ve Ekonomik Kurul Başkanlığı görevlerini üstlendi. 5 Haziran 1977 seçimlerinden sonra kurulan kısa süreli 3’lü koalisyonda da bu görevini devam ettiren Erbakan liderliğindeki MSP, böylece toplam 4 yıl süreyle hükümet ortağı oldu.

Bu vesileyle nihayet Mehmed Akiflerin, Eşref Ediplerin, Said Nursilerin, Abdülhakim Arvasilerin, Muhammed Zahidlerin, Mahmud Sami Efendilerin, Palulu Haydar Baba Efendilerin ve ismini zikredemediğimiz daha nice âlimlerin, velilerin duaları kabul gördü. Himmet ve gayretler selamete dönüştü…

“Önce Ahlak ve Maneviyat” diye yola çıkıldığında, 3 buçuk yılda 350 İmam-Hatip Okulu açıldı, uyumsuz ve sorumsuz koalisyon ortaklarına rağmen yurt çapında ağır sanayi hamlesi başlatıldı ve temeli atılan 200 dev fabrikanın 70 tanesi bitirildi, keza üretime geçirildi!..

Ancak bu soylu Asyalının önlenemez yükselişini ve millet odaklı hizmetlerini hazmedemeyen şer odaklar, her türlü entrikaya başvurarak, en sonunda Erbakan’ın içinde bulunduğu koalisyon hükümetini 1978 yılı başında alaşağı ettiler.

Hatta bununla da yetinmeyen Siyonist çevreler, toplum lehine gerçekleşen hizmetler karşısında adeta telaşlanıp, paniğe kapıldılar ve nihayet türlü desiselerle bu mümtaz mücahit insanı darbe ile durdurdular!

12 Eylül 1980’e kadar muhalefette kalan MSP’nin Genel Başkanı Necmeddin Erbakan, 12 Eylül ihtilalinin getirdiği yasaklarla Eylül 1987 yılına kadar siyasetten uzak kaldı. 

Darbenin yapılacağını bildiği ve özellikle kendisine yurda dönmemesi yönünde tavsiye edildiği halde, “Biz böyle günlerde camiamızın yanında ve başında bulunmalıyız” diyerek gittiği Londra’dan geri döndü, cemaatinin başını ağrıtmamak ve kimsenin burnunu kanatmamak için hapse kendisi girdi, en zor hesapları kendisi verdi ve bu badireden de alnının akıyla çıktı.

Eylül 1987’de gerçekleşen referandumla yeniden siyasi haklarını elde eden Erbakan Hoca, 19 Temmuz 1983 tarihinde kurulmuş olan Refah Partisi (RP)’nin, 11 Ekim 1987 tarihinde yapılan kongresinde oy birliği ile genel başkanlığa seçildi ve 20 Ekim 1991 seçimlerinde Konya’dan yeniden milletvekili seçildi.

1995 genel seçimlerinde tekrar Konya’dan milletvekili seçilerek meclise girdi. Bu seçimlerde RP yüzde 21.7 ile birinci parti oldu. Bunun üzerine 28 Haziran’da hükümeti kurma görevini alarak, 7 Temmuz’da güvenoyuyla Türkiye’nin 54. Başbakanı oldu.

Doğru Yol Partisi ile birlikte kurulan bu koalisyon hükümeti sırasında halkın desteğini alan birçok önemli başarının yanında, uluslararası alanda gelişmekte olan 8 ülkenin işbirliğine öncülük yaparak, büyük bir gayretle bir yıl gibi kısa bir sürede D-8 (Development-8) oluşumunu meydana getirmesi önemli bir olaydı.

“Önce Ahlak ve Maneviyat” sloganıyla yola çıkan, ileriki aşamalarda “Yeniden Büyük Türkiye” ve “Yeni Bir Dünya” idealini gerçekleştirmek için var gücüyle çalışan hak davanın yılmaz-yorulmaz savunucusu, birçok önemli mücadeleye odaklanarak davasının hâkim olması için türlü fedakârlıklarda bulundu. 

Özellikle 1996-1997 yıllarında şer odakların her türlü taarruzuna karşı eğilmeden, bükülmeden tavizsiz bir şekilde dik durmaya çalıştı!..

1998 yılı Şubat ayında genel başkanı olduğu RP’nin kapatılmasıyla birlikte tekrar 5 yıl siyasi yasaklı hale getirilen Erbakan, ömrünün son deminde bile yaşının ilerlemesine rağmen ev hapsine mahkûm edildi.

11 Mayıs 2003’te Saadet Partisi (SP)’ye genel başkan seçildi. Ardından bir süre genel başkanlık görevinden ayrıldı ve 2010 yılında yeniden SP genel başkanlığına seçildi.

Takvimler 2011’in 27 Şubat’ını (pazar günü saat 11:40) gösterdiğinde ise, hak davanın yılmaz savunucusu, toplumun mümtaz şahsiyeti bir süreden beri tedavi gördüğü Ankara Güven Hastanesi’ndeki odasında 85 yaşında dâr-ül-fenâdan (dünyâdan) dâr-ül-bekâya (ahirete) intikâl etti!!!

Kendisi uhrevi âleme göçtü, ama eminiz ki insan odaklı hizmetleri münasebetiyle,  gönüllerin en kutsal köşesinde yer edinen varlığı ilelebet hissedilecektir.    

Aslında böylesi mümtaz şahsiyetleri anlamak çok zor, zira asıl insan onları anlatırken zorlanıyor!

Ey hayatını ve rahatını inancına ve insanlığa feda eden muhterem ve muhteşem Zat, sizi saygıyla selamlıyoruz.

Sizin yaptıklarınızı, biz anlamaktan ve yazmaktan bile aciz bulunuyoruz.

Selam, saygı ve dualar sana ve sadıklarına…

 
 Bilal KARADAĞ
      [email protected]