ISTAKOZ’un pişirilme biçimi ile AHTAPOT’un hazırlanış şekli,  ders alınması gereken ironik bir hadise!  Güç karşısında, öz savunma sistemleri dahi onları, kaçınılmaz sondan kurtaramıyor! Vücutlarının zihinsel süreçten bağımsız, tehlike anında gösterdiği refleks, onları, “daha acı verecek bir ölümle” karşı karşıya getiriyor!  Siyaset için uyarlanabilir bir durum! Gücün tahakküm ettiği yığınlar da, aynı akıbetin başka versiyonları! Muktedirlere  esir olan yığınların itiraz edebilme kabiliyeti, ISTAKOZ kadar anlamlı değildir! Istakoz son  ana kadar mücadele verir ama lezzetli yemek olmaktan kurtulamaz! Yığınlar ise sürecin sonunda sadece bir aparat olmaktan öte değilidir! Hem de kısa süreliğine! Istakozun tehlike anında son umut olarak etine zehir yayması, AHTAPOT’un tepki vermesi, son çırpınışları, “insanlar”  için derslerle dolu bir motivasyon!  Güce en zor durumda dahi tepki göstermeyen yığınların,  ıstakozdan ve  ahtapottan öğreneceği çok şey var !

İnsanlığı çağlar boyu sürekli medeniyetle buluşturan vizyoner liderler, her dönem var oldu! Teknolojiyi günün koşullarıyla harmanlayan, yaşam standartlarını içinde bulunduğu şartlarla sınırlamayan, insanlara yeni ufuklar açıp, düşünce mekanizmalarını sürekli geliştiren liderler, sistemler geliştirip, ülkelerini olabilecek zehirli yapılara karşı, anayasal zırhlara kavuşturdu! Toplumsal dönüşümle bireylerinin “özelliklerini” yaşayabilmesi için imkanlar geliştirdi! Bireyin kendini zehirli yapılara karşı koruma içgüdüsü, birilerinin insafına terk edilmediği sürece, gelişim ivmesinin sürekli eşik atladığı, zamanla edinilen temel haklar motivasyonu ile bireyler, en zor şartlarda bile, kendini koruma içgüdüsüne sahip oldu!  

Sosyolojinin özelliksiz  bireyleri gönüllü av olma  hastalığı nedeniyle, mutlak güç otoritelerine esir olmuş, içinde taşıdıkları vasıfların körlemesine imkan sağlamış, giderek “niteliksiz esarete” mahkum olmuşlardır! İçine düştükleri bu savunmasız alandan, ıstakozun kıskaç çırpmasından farksız değildir! Şartlar tamamen gücün nemalanıcısı tarafından oluşturulmuş, kaçınılmaz akıbet mutlaka vuku bulacaktır artık! Birey, temel haklarından vazgeçecek, içinde taşıdığı itiraz edebilme koşulları yok olacaktır! Kendini koruyacak imkanları, tepkisiz haliyle, güce teslim ettiği andan itibaren, yok olma süreci hızlanacaktır! Nihayetinde lezzetli bir yemek olan ıstakozla,  iktidarlara güç veren savunmasız bireyler arasında, çok fark yoktur! İkisi de teslim olmaktan başka hiç bir şansa sahip değildir! Muktedirlere karşı öz savunma biçimi geliştirmeyen toplumların, birey olma vasfını yitirip, saltanat kulelerinde ahkam kesen Nirvana çoşkucularına, yem olacağı gerçeği iyi hesap edilmelidir! Gelecek, menfaat şebekecileri tarafından ipotek altına alındığı taktirde yapılan hiç bir hesabın önemi de kalmayacaktır.
 
Istakoza ve ahtapota reva görülen serüvenin nihayetinde lezzetli bir yemek ile bireyler damak  keyifli, güzel vakit geçirebilir!  Aynı koşulların farklı maskelerle bireylere uygulanan biçimi, ülkelerin toplumsal yapısında gedikler açarak, niteliksiz yığınları sistemin sahibi haline getirdiği gerçeği varsayım değil, bir gerçektir! Bireylerin tüm varoluşsal özelliklerini yok eden otoritelerin, ülke sistemlerinin tamamına zehir gönderdiği, “fark edilmesi gereken” ağır bir sorumluluk! ISTAKOZ’u canlı canlı haşlayıp zehirden arındıran, AHTAPOT’u döve döve etine lezzet katanlar  gibi, anayasal kurallarında bireylerine yaşam standartı için zehirli yapıların sistemin dışına çıkarılış çabasına destek, “denetim mekanizmalarıyla”  sağlanmalıdır!  Farkında olduğumuz  da kimsenin zehirli oyunları, tutmayacaktır! Zehirlenmek istemiyorsak! İş işten geçtikten sonra ISTAKOZ gibi kaynar suda haşlansak dahi kimse sesimizi duyamayacaktır! Bu tepkisizlik varyantından kurtulmamız şart!  

DİPNOT:
Karatepelinin biri, ilk defa şehre iner. Dolaşırken yolu sebze haline düşer. Karpuz yığınlarının önünden geçerken merak edip sorar:- 

Selamünaleyküm hemşerim, nedir bu sattıkların? Karşısındakinin Karatepeli olduğunu anlayan açıkgöz manav: 

- Aleykümselam arkadaş, bunlar katır yumurtası olur. 

- Kaç para tanesi? 

- Senin için beş kuruş olur. 

Karatepeli fiyatı makul bularak en büyüklerinden bir karpuz seçer, sonra da sorar: 

- Şimdi ben bu karpuzu götürsem, içinden katır çıkar mı, çıkarsa kaç günde çıkar? 

Manav: 

- Götürüp sıcak bir yerde on gün sakla, on birinci gün katır sahibisin. 

Bu kadar kısa bir sürede katır sahibi olmak, Karatepelinin çok hoşuna gider. Karpuzu alır, köye doğru yola koyulur. Epeyce yol aldıktan sonra dinlenmek ister ve yokuşun başında bir yere oturur. Fakat karpuz her nasılsa elinden pırtarak dereye doğru yuvarlanmaya başlar. Karatepeli de arkasından koşar. Karpuz biraz ileride taşa çarparak kırılır. Tesadüfen orada bulunan bir tavşan, gürültüden korkarak kaçmaya başlar. Karatepeli tavşanın ardından koşar ama yakalayamaz: 

- Ya gördün mü işte şanssızlığı! Yumurtadaki yetişkin yavruymuş ama elimizden kaçırdık. 

Karatepeli yorgun argın eve gelir ve olanları hanımına anlatır. Kadın da ondan farklı değildir, 

- Tüh yazık olmuş, kaçmasaydı, yaylaya çıkarken binerdik, der. 

Ülke; silsile halinde, “ilk yanlıştan ötürü” giderek, zehirleniyor! KAFAMIZA KATIR YUMURTASI düşse uyanırız belki!