Öyle bir hale getirildik ki hiç kimse istediği gibi, gönül rahatlığıyla ne yiyebiliyor, ne içebiliyor.
Öyle canımızın her istediğini alıp, yiyebilmek ve içebilmek mümkün değil, akıl karı hiç değil.
Canımızın istediğinden, istediğimiz kadar, korkmadan, zevkine vara vara, yemek-içmek imkânsız hale geldi.
Sakın, yiyecek ve içeceklerin olmadığını düşünmeyin, aksine her türlü yiyecek ve içecek ürünü piyasada o kadar çok ki… Sorun güvenip, rahatça alabileceğiniz bir ürünün olmayışı.
İnsan yaşamının en önemli yanı, beslenmektir. Dünyanın en basit işi yeme-içme iken; şimdilerde insana suçluluk yükleyen, neredeyse rehberlik isteyen bir hale geldi.
Yediğimiz, içtiğimiz her ürünle birlikte, sayısız rahatsızlık ve hastalıkla yaşar hale geldik. Kalp, damar rahatsızlıkları, tansiyon, şeker, kolesterol, çeşitli kanser türleri gibi hastalıklarla boğuşuyoruz. Doktorların kapılarını aşındırmamıza rağmen, bir türlü sağlığa uygun olmayan bu yiyecek ve içeceklerden vaz geçmiyoruz.
Mademki bu ürünler her zaman vardı; atalarımız binlerce yıl antioksidan, kolesterol, kalp, tansiyon, şeker gibi hastalıkları bilmeden nasıl sağlıklı yaşadılar.
Mademki yoktu; o zaman, ne/neden şimdi bütün insanlar yakalarını bu hastalıklardan kurtaramıyorlar ve inim inim inliyorlar. Ellerinde ve avuçlarında ne varsa, doktorlara verip, ilâçlara yatırıyorlar.
Onlar gibi yaşamak imkânımız varken; illa da fabrikasyon türlü yiyecek ve içeceklere hücum ediyor, AVM’lerde bulunan, ne olduğu, içinde neler bulunduğu bilinmeyen ürünleri almaktan kendimizi soyutlayamıyoruz. Doğal olmayan, GDO’su değiştirilmiş, yiyecek, içecekten başka her şey bulunan, her şeye benzeyen binlerce ürünü, çeşitli yönlendirmeler neticesinde alıp tüketiyoruz. Kendi ellerimizle, zevkle, isteyerek ve gönül rahatlığıyla kendi sağlığımızı bozuyoruz, kendi kendimizi rahatsız, huzursuz ve mutsuz ediyoruz.
Durmadan, kendimizi doktorların hastası haline getiriyoruz.
Durmadan, kendimizi eczanelerin müdavimi haline getiriyoruz.
Durmadan, kendimizi sözde bitki uzmanların (Herbalist) vazgeçilmezleri haline getiriyoruz.
Durmadan, kendimizi diyetisyenlerin, sağlık uzmanlarının, gıda imalatçılarının, araştırmacıların, sağlık yazarlarının, nasıl oldukları bilinmeyen, birbirleriyle çelişen prof’ların, pazarlama şirketlerinin, reklamcıların kuklası, deneme tahtası, haksız ve adaletsiz para kazanma kaynağı haline getirdik.
At, it, köpek, domuz gibi hayvanların etleri, gıda maddelerine katılan kan ve dışkıları gibi birçok ürünün göz alıcı, cafcaflı ambalajlarına kanarak, alıyoruz. AVM’ler de ki diksiyonu düzgün stant görevlileri ve pazarlama elemanlarıyla, kulağa hoş gelen, ruhu, beyni ve gönlü etkileyen müziklerle insanları elinde olmadan, istenç dışı almalarına sebep oluyorlar.
Her sabah uyandığımızda, daha uzun, daha kaliteli ve daha iyi yaşamak için; yememiz-yemememiz, içmemiz-içmememiz gereken binlerce bozuk, sahte ürün, madde koyuyorlar önümüze.
Sözde hemen her ürün, gıda sınava tutuluyor, ona göre vize alıyor ve bizlere en iyi, en güzel ve en sağlam şekilde sunulmaktadır bize.
Her öğün, yemeğe oturduğunuzda; yemek masasına mı, mayın tarlasına mı, yoksa zehir bostanlığına mı oturuyorsunuz?
Doğal olan köy ürünlerimi yiyorsunuz, yoksa rehberlerin, reklamların, yönlendiricilerin önerdiği ürünleri mi yiyorsunuz?
Ne hikmetse, bizler de, sizler de gönül rahatlığıyla yiyip, içiyoruz.
Peki ya sonra?..
Sonrası malum?
İşte hastaneler,
İşte doktorlar,
İşte eczanalar,
Yetmiyor mu, alın size bitki üzerine uzman Herbalist olanların söyledikleri, yaptıkları, önerdikleri ve de kocakarı ilaçları…
Anlayacağınız zevkimiz uğruna hasta oluyoruz.
Kerim BAYDAK
kbaydak61-artan@hotmail.com