TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN GELDİĞİ NOKTA-3

Abone Ol

Atatürk Türkiye Cumhuriyeti’ni aklın ve bilimin öngörüsünde halk egemenliğine dayalı laik demokratik sosyal hukuk devleti olarak kurdu. Atatürk’ün yönetiminde Türkiye Cumhuriyeti çağdaş kurumlarla inşa edildi. Devrimler yapıldı. Devrimlerle insan odaklı, insanı merkez alan, insanı önem ve değer veren, insanı yüceltmeyi hedefleyen, renk, ırk, din, mezhep ve cinsiyet ayırımı yapılmadan, bilgi beceri ve yeteneklerine göre yurttaşlara yükselme fırsatı sunan toplumsa, ekonomik, siyasal ve kültürel değişim ve dönüşümler yaşama geçirildi.

Türkiye Cumhuriyeti’ni aklın ve bilimin öngörüsünde kuran Atatürk, aklı ve bilimi miras olarak bıraktı.

Çağımız bilgi çağıdır. Planlama, yönetim, örgütlenme ve finansmanı ile soran, sorgulayan, bilgiye ulaşmayı, bilgiyi kullanma, bilgiyi yönetme ve örgütleme yetenek ve becerisine sahip bireyler yetiştirmeyi, ileri teknolojiye dayalı, katma değeri yüksek, zenginlik yaratan üretim yapmayı hedefleyen çağdır.

Devletler, kurum ve kuruluşlar arasında yarış ve rekabet, bilim ve bilgi teknolojilerindeki gelişmişlik ve sahip olunan nitelikli insan gücünde yaşanmaktadır. Bilim ve teknolojiye (AR-GE) yatırım yapmadan, nitelikli insan gücüne sahip olan, ileri teknolojiye dayalı üretim yapan devlerle, kurum ve kuruluşlar, zenginleşmek, aş ve iş sorunlarını çözüyorlar. Rakipleri ile girdikleri yarışta başarılı oluyorlar ve öne geçiyorlar.

14 Mayıs 1950 seçimlerinde iktidara gelen, 1950-2003 arasında sürekli iktidar olan, ülkeyi yöneten sağ düşünceyi benimseyen partiler, kalkınma stratejilerini oluştururken; ekonomik ve siyasal tercihlerini, eğitimden ve bilimden yana yapmadılar. Atatürk’ün akıl ve bilim mirası yok edildi.

Bütçede eğitim ve bilime yeterli kaynağı ayırmadılar. Nüfusun niteliğine değil niceliğine yatırım yaptılar. Üretilmiş bilgiyi kullanarak, emek yoğun, niteliksiz iş gücüne dayalı üretim yaparak kalkınma yolunu benimsediler. Emek yoğun niteliksiz iş gücüne dayalı üretimle kalkınmak, zenginleşmek, aş ve iş sorunu çözmek olanaklı olmadığı için Türkiye kalkınamadı ve zenginleşemedi. İleri teknolojiye dayalı üretim yapan ülkelerin iyi bir pazarı oldu. Süreç içinde pazarı olduğu ülkelerin ekonomik ve siyasal dayatmaları karşısında bağımsız karar alma yeteneğini kaybetti.

3 Kasım 2002’de iktidara gelen, 20 yıldır tek başına iktidarda olan AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yönetiminde hem bütçeden eğitim ve bilime yeterli kaynak ayrılmadı. Hem de eğitim sisteminin planlama, yönetim, örgütlenmesi değiştirildi. Eğitim sisteminin planlama yönetim, örgütlenme ve finansmanı ile bağımlılık kültürü ve öğretilmiş ezberlerle hareket eden nesiller yetiştirmek üzere yeniden yapılandırıldı.

Değiştirilen eğitim sisteminin planlama, yönetim, örgütlenme ve finansmanı ile yetiştirilen nesillerle Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesinin terk edilmesi, bir tarikat toplumu yapılması hedeflendi.