Mehmet Ağa Konağı da Nereden Çıktı?

Abone Ol

Bir soru sorarak sözlerime başlamak istiyorum.

İnsanlarına yabancılaşmış şehir mi, şehrine yabancılaşmış insanlar mı?

Son yıllarda Adıyaman için söylenecek, söylenmesi gereken bir soru. Belki de birçok meselenin izahı bu sorunun cevabında gizli.

'Şehir insanlarına yabancılaşır mı?' bilemiyorum ama insanlar şehrine yabancılaşır.

Hele söz konusu Adıyaman ise, söz konusu şehrimiz ise, bal gibi de olur.

Oluyor da.

Bunun yöneticiler eliyle olması ise tam bir fecaat.

Şehrini bilmeyen, şehrinden habersiz, hatta şehrine ilgisiz, umursamayan yöneticilerin olduğu bir şehirde bu yabancılaşma kaçınılmaz olur. Bir adım ötesi düşmanlaşma olur dersem şaşırmayın.

Bir şehir; Bu şehirde yaşayıp da; şehri hissetmeyen, şehri görmeyen, şehri duymayan, şehri umursamayan, şehri yaşamayanlar yüzünden yaşanmaz hale gelir.

Çünkü şehirde yaşayanların şehirle herhangi bir geçmişi ve bağı yoksa şehre karşı işlenen suçlara ya da ihanetlere, yanlışlara karşı duyarsız olurlar.

Şehrin tarihi eserleri şehrin ve şehirdekilerin hafızasıdır, belleğidir. Geçmişle bugünü bağlayan ve geleceğe taşıyan değerlerdir. Geçmişini bilmeyen geleceğini inşa edemez. Geçmişine sahip çıkmayan, hak ettiği değeri vermeyen toplumların durumu tarihin yapraklarında kayıtlıdır.

Başta sorduğum sorunun Adıyaman için doğrudan geçerli olduğunu söyledim. Bunu bir iki misalle açıklayayım.

Şehrimizin merkezinde bulunan ve içinde yirmiden fazla çarşı, pazarı olan Tarihi Çarşımıza yakın zamanda birilerinin uydurması ile Oturakçı Pazarı, bazılarının da Demirci Pazarı demesi şehrimiz adına, tarihimiz ve kültürümüz, hafızamız adına üzüntü vericidir.

Bunu defalarca bilgilerle, resimlerle izah etmemize rağmen aynı hatayı yapan çok sayıda insan ve kurum olduğunu üzülerek görüyoruz. Buna dur diyecek birilerinin, bir merciin olmaması işin vahametini arttırıyor.

Buna ihmal mi dersiniz, ihanet mi dersiniz, ilgisizlik mi dersiniz, size bırakıyorum.

Gelelim bir başka konuya, bir başka trajikomik olaya.

Geçtiğimiz günlerde Adıyaman’ın il oluş yıldönümü nedeni ile yapılan etkinlikleri duyuran afiş ve görselde “Mehmet Efendi Konağı Açılışı” ifadesini gördüm.

Şaşırdım. Şehrine ilgili biri olarak bu konağı niye bilmiyorum diye hayıflandım ve bu konak nerede diye araştırdım.

Öğrenince şaşkınlığım, üzüntüye ve kızgınlığa döndü.

Şehrim adına üzüldüm, şehrimi bilmeyen yöneticilerine de kızdım.

İnsan yönettiği şehri bilmez mi, insan yönettiği şehri tanımaz mı veya kendisine getirilen şehirle ilgili önemli bir bilgiyi araştırmaz mı hiç?

Görünen o ki, bilmezmiş, tanımazmış, araştırmazmış.

Depremde onca yıkım ve hasarı yaşayan, yapıları yerle bir olan şehrim bir de kültürel olarak, tarih ve hafıza olarak darbeler yiyor ya, ona yanıyorum. Yıkılan yapıların daha iyisi, daha yenisi yapılır. Şehir yeniden inşa edilir. Allah zeval vermesin devletimiz yapıyor da.

Tahrip edilen, yozlaştırılan, yanlış ve hatalı müdahale edilen kültürümüz, hafızamız, değerlerimiz inanın geri gelmez. Uzun yılların birikimi ve tecrübesi ile meydana gelen bu değerlerin bir çırpıda, acemice, bilgisizce, belki de isteyerek tahrip edilmesi şehre karşı işlenen suçlar olarak anılabilir.

2021 yılında "Seyyid Şeyh Muhammed Ramazan Efendi Konağı" olarak gösterilen bina, bugün nasıl "Mehmet Ağa Konağı" oldu, şaşırmamak mümkün değil. Daha ilginci, her ikisinin de doğru olmaması.

Yapılan paylaşım ve haberlerden bazılarında Mehmet Efendi Konağı, bazılarında da Mehmet Ağa Konağı diye çelişkili isimlendirmenin yapılması konuya ne kadar önem! verildiğinin ve doğruluğunun ne kadar kesin! olduğununilginç bir göstergesi aslında.

Evet, Mehmet Efendi Konağı, Mehmet Ağa Konağı diye bir konak yok şehrimizde. "Seyyid Şeyh Muhammed Ramazan Efendi Konağı" da yok. En azından ben ve sorduğum, danıştığımız kişiler bilmiyor. Olsa dahi bu binanın, bu iki isimle bir ilgisinin olmamasıdır.

Yaptığım araştırmaya göre Tarihi Çarşının içinde bulunan Demirci Pazarının bitiminde ve güneyindeki sokakta bulunan eve Tarihi Mehmet Efendi Konağı diyorlarmış.

Bu bina Attar Mahmut’a (Abacı ailesi) aittir. (Attar Mahmut Mehmet Abacı’nın babası olup, merhum Prof. Dr. Muzaffer Abacı, Dr. Hicri Abacı ve Hatice Taşar’ın dedeleridir.)

Bu bilgiyi teyit etmek, doğrulamak ve doğrusunu öğrenmek kolayken, hazıra konmak ve yanlışı devam ettirmek şehir adına doğru değildir. Velev ki önceden verilmiş olsun.

En az yüz yıldan beri Attar Mahmut (ABACI Ailesi)’a ait olduğu bilinen bu yapıya gerçek sahipleri dururken hayali isimler vermek gerçek sahiplerini en azından incitir. Onların gönüllerinin alınması gerekir diye düşünüyorum.

Bu durum mevcut yönetimin şehri ne kadar tanıdıklarının da bir göstergesidir.

Erdemli olan bu yanlıştan dönülmesidir. Binaya gerçek sahiplerinin isimlerinin verilmesi kadirşinaslık ve hakkın teslim edilmesi adına güzel olur.

Ama kimse pek sesini çıkarmıyor, boş ver devam edelim denirse de, denilebilir.

Tarihe not düşmek adına biz vazifemizi yapalım, gerisi size kalmış.

Herkes kendine yakışanı yapar.

Vesselam.

{ "vars": { "account": "UA-91479741-1" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }