Herhangi bir konuda yüz yüze görüşmeler, bir kenara atıldı.
Doğrudur veya değildir, gerçek olan şu ki; kişiler arasındaki yüz yüze görüşmeler, yerini bilgisayarlar arasındaki çeşitli sosyal ağlarındaki iletişime bıraktı.
Hal böyle olunca, özellikle dostlukların içi boşaldı.
Sadece sanal olarak birtakım kelimelerden ibaret olmaya başladı.
Böyle bir durumda problemlerin çözülmesi ve sıkıntıların giderilmesi bir hayli zorlaştı.
Ne kadar da iyi ve olumlu olsa, yüz yüze görüşmeler gibi olması mümkün değildir.
Haliyle duygulardan yoksunlaşan/uzaklaşan kelimeler/sözler, anlamsızlaşmaya başladı.
Yoksul, mahzun, mahcup kalan ve değerini yitiren kelimeler; merhamet ve insaftan çok çok uzak kaldı.
***
Havalimanlarına bakıyorsunuz, umreye gidenler uçakları dolduruyor. Allah kabul etsin, ancak kimse gittiklerini bilmiyor. Hani şu bakımdan söylüyorum! Önceleri biri Umreye-hacca gideceği zaman, parmakla gösterilirdi ve eşten-dosttan, konu-komşudan helâllik alınırdı. Hacca gitmek boynumuza borç elbette!.. Sorsanız, kaç defa gittiğini belki kendisi de bilmiyordur. O Mübarek yerleri görmek kadar güzel başka ne olabilir ki! Ancak kar da kış da, komşun açta, açıkta iken, tanıdıkların perişanlık içerisindeyken, sevap ayrıştırma kabilinden, bilmem kaç defa umreye gitmek gerekiyor mu? Belki imkânınız var, belki maddi durumunuz çok iyi olabilir; ancak bazı insanları görünce; insanın aklına neredeyse başka şeyler geliyor. (Sorgulamak haddimize değil ama birkaç defa gidebilirsiniz, ama bu sayı onlarla ifade edilebiliyor.) Reklam, ticaret, kaç defa gittiğiyle övünme, kişisel sevap kazanma yarışı… (Allah muhafaza!) Hangisidir acaba?
***
Çoğu kez hayvanlara atfen söylenen ve insanlarla özdeşleştirilen bir takım sıfatlar var ki, o hayvanlar onların yanında melek kalıyor. Mesele, Tilki kurnaz, Aslan vahşi, Kedi nankör, Keçi inatçı… İnek, Eşek, At, Balık, gibi, birçok hayvan hakkında söylenenlerin yanında, bazı insanları nereye koymak gerekir dersiniz? Çoğu zaman bahsedilen hayvan özelliklerinin hepsine birden sahip değil midir bazı insanlar? Şimdi acaba onlar mı hayvan, yoksa bazı insanlar mı hayvan, hatta hayvanlardan daha aşığı mertebelere sahiptir?
***
Şehir planlama tasavvurlarında, Müslümanca bir yaşam tarzına yer verilmemekte ya da eksiklikler ve aksaklıklar görülmektedir. Bu tür şehirleşmelerde, özellikle İslam inancını tehdit ediyor görüntüsü hâkimdir. Yani toplum bilinci ve kültürü yüksek insanlardan, egoist, ne olduğu anlaşılmayan topluma doğru bir kayma söz konusudur. Şehir planlamacılarının, bir takım unsurlardan (cami, medrese, okul, kıraathane, kahve hane, çarşı vs.), bihaber görünüyorlar. Her geçen gün de bunun etiklerini daha iyi görebilmek mümkün. Tamamen dünyevi bir felsefe üzerine kurulu yaşam tarzı var. Hızla gelişmekte ve büyümekte olan, özellikle metropol şehirlerde, teknoloji adına Müslümanca yaşam tarzını, şehir unsurlarında göremiyor ve adeta kurban ediyoruz.
***
Her insan yaşamı boyunca, daha çok, daha iyi ve daha mutlu yaşamak istiyor. Bunun yolu da öncelikle düşünce tarzımızı değiştirmekten geçmektedir. Tabi, bu arada, doğru bilgiler ve olumlu alışkanlıklar edinmek; beslenme, egzersiz, uyku, stres yönetimiyle baş etmek de lâzım. Aynı zamanda, mevcut rahatsızlıklarda/ hastalıklarda, erken teşhis, ilaç ve doğal yollarla tedavilerden faydalanmak gerekiyor.
***
İnsanların vazgeçilmezleri arasında ola, mutluluk, sevinç, coşku, keyif, neşe, umut, sevgi, şefkat, hoşgörü, inanç, manevi değerleri de hem inanmak, hem de inanarak yaptıklarından keyif almak da çok çok önemli ve en güzelidir.
****
Kim mutlu, kim mutsuz, kim mutlu olabiliyor ya da kim mutsuz oluyor. Bunun bir tespiti var mı, tespit etme imkânı var mı? Çoğu zaman, bu konularda araştırmalar, anketler yapılıyor. Yapılan anketler, belki herkese mal ediliyor, ama bu ne kadar doğrudur, doğrusu bilemiyorum! Gerçek olan, bulunun sonuçlara ve çıkan anketlere göre; insanların çoğu mutluymuş, mutlu olabiliyorlarmış. Tabi ki mutlu olmanın çeşitli yolları vardır. Yani bir şekilde mutlu oluyor, kendisini mutlu hissedebiliyorlarmış. Hayatta kalmanın, her an tehlikede olduğu bir ortamda; tüm yaşananlara rağmen, mutlu ve huzurlu olabiliyorsak ya da öyle hissedebiliyorsak, bunda bir gariplik var, bir terslik var, yanlış giden bir şeyler var sanırım. Belki de insanların mutluluk ve mutlu olma anlayışlarında, bilmediğimiz/bilemediğimiz/düşünemediğimiz bir anlayış ve bakış açısı var galiba. Kim bilir!!
***
Teknoloji cihazlarını hala kullanmasını bilmiyoruz/bilemiyoruz. Hem nimet, hem külfet, hem baş belası olan cep telefonlarını, adabıyla, edebiyle ve usulüne uygun olarak kullanmasını bir türlü öğrenemedik. Kalabalık ortamlarda, bağırarak konuşmayı maharet sayanlar var. “Sanki herkes beni duysun, ne/neler yaptığımı herkes görsün!” gibi bir ahmaklığın içerisine giren kendini bilmezler, o kadar çoğunlukta ki…
Kerim BAYDAK
kbaydak61-artan@hotmail.com