Dün akşam eve almış olduğum misafirlerle muhabbet ederken, bir ara dışarıdan gürültü sesiyle irkildim.
Neler olup bittiğini anlamak için apar topar dışarıya koştum. O sıra bütün mahalleliyi komşumuzun kapısında beklerken gördüm.
Sebebini sorduğumda, komşumuzun evine hırsız girdiğini öğrendim. Daha onu konuşuyorken, öte taraftan bir başka komşu “Bizim de evimize iki gün önce hırsız girdi” demez mi?
Sürekli farklı yerlerde hırsızlık olayları meydana geliyor. Sık sık madde bağımlıların saldırganlığı konuşuluyor. Bunlar sadece ilimizde yaşananlar…
Peki, ülkemizin durumu ne?
Geçenlerde ulusal basını takip ediyorum; televizyonların ana haber bültenleri ile gazeteler öyle haber veriyor ki, ülkemizde toplumsal cinnetin yaşandığı her halinden belli.
Toplumdaki cinnet, hırsızlık vs. halinin tespiti, bize göre yeterli değildir:
Önemli olan bütün bunların sebebini tespit etmek ve bunu ilgililere duyurmak ve bütün bu hadiselerin sebebinin ortadan kaldırılması için, gereken tedbirlerin alınmasını sağlamaktır.
Yoksa televizyon ve gazetelerde haberleri cinnet, hırsızlık ve madde bağımlısı başlığı altında vermek bir işe yaramaz.
Toplumsal sorunları peş peşe sıralamış olmak, o problemlerin giderilmesine katkı sağlanamayacağı gibi, bilakis farkına varılmadan yaygınlaşmasına zemin hazırlanmış olur.
Geçenlerde, gazete başlıklarını okuyorum, sadece bir günde yansıyan haberlerden birkaçını okuduğumu sizlerle paylaşmak istiyorum. Ne hale geldiğimizi görün.
İşte ilk haber:
“Esrar getirdim diye, kocam burnumu kesti...”
Ve diğerleri:
“Çantasını kaptırdıkları kadını kurşunladılar.”
“Cinnet geçiren kadın polis memuru, eşini tabancayla kalbinden vurarak öldürdü.”
“Engelli kadının bilezikleri evine girip elektriği kesen kişi tarafından gasp edildi.”
“Koyun otlatırken kaçırıldı.”
“Göz doktoru, muayenehanesine gelen iki kişi tarafından silah tehdidiyle soyuldu.”
“Ellerinde bıçakla girdikleri kafeden 180 YTL gasp edip garson kızı kaçırarak tecavüz ettikleri ileri sürülen, 3 kişiden 2’si tutuklandı.”
“Gişe görevlisi kadını, oturduğu apartmanın girişinde bıçaklayan saldırganlar çantasını aldı.”
“Talihsiz kadına 30 bıçak darbesi.”
“Babasına odunla vurdu öldürdü.”
İşte size bir günde ülkemizin çeşitli yerlerinde meydana gelen olaylardan medyaya yansıyan birkaç tanesi...
Tabii ki, olayların tamamı bunlardan ibaret değil.
İşte bu noktada, insanımıza ne oldu, niçin bu kadar vahşileşti, hak, hukuk tanımaz hale geldi gibi soruların cevabının araştırılması ve bulunması gerekiyor.
Bu soruların cevabı araştırılmaz ve bulunmazsa, tedbir almak mümkün olmayacaktır.
Yıllardan beri tekrarlıyoruz, diyoruz ki; toplumsal olayları sadece polisiye tedbirlerle önlemek mümkün olmaz...
Özelliklede toplumsal cinnet halini bu yolla hiç engelleyemezsiniz...
Bunun bir tek yolu var, o da herkesin gönlüne bir polis yerleştirmektir. Bu ise Allah inancı ile mümkündür...
Helal ve haram kavramlarını toplumun gündeminden çıkartırsanız işin içinden çıkmak mümkün olmaz.
Zenginlerin kalbine servetinden, fakirlerin de hakkının olduğu inancını yerleştirmez, etrafındaki aç ve açıkları kollamak gibi bir görevi bulunduğunu hatırlatmazsanız toplumsal çözülme ve dağılmanın önüne geçemezsiniz.
Şimdiye kadar geçemediğiniz gibi.
Yıllarca din deyince insanların aklına gericiliği getirir, ilerlemeye mani bir inanç olarak takdim ederseniz, bugün gelinen noktadan şikâyetçi olmaya hakkınız olamaz.
İnsanlara inançlarını öğretmek bir yana, inançlarını yaşamayı yasaklarsanız, 76 milyonu birbirinin peşine polis olarak taksanız bile, bir sonuç alamazsınız.
Birilerinin aklına ekonomi deyince, sadece rantiyecilere ödenecek faiz gelir; işsizler, açlar ve sefiller akıllarına gelmezse, toplumun çıldırma noktasına geldiğini sadece cinnet olarak nitelendirir, bir adım ileri gidemezsiniz.
Selam, sevgi ve gönül dolusu muhabbetlerimle…
Bilal KARADAĞ