Çupur ( Çupırê) Yaylası -2 –

Abone Ol

 

Birkaç dakikalık hal-hatır sorma hasbihalden ve muhabbetten sonra; “Sağol, teşekkürler Yusuf Amca, sen bize gidebileceğimiz bir pınar-çeşme başı var mı, onu bize söyle, tarif et yeter!” dedik.
Yusuf amca kendince çok yakın gördüğü, ama aslında hayli uzak olan; “az ileride Çupur ( Çupırê) yaylası var. Hem yeşili bol, hem de soğuk suyu olan birkaç pınarı var, oraya giderseniz rahat edersiniz” dedi.
Yaklaşık 200 metre geriye geldikten sonra bahsedilen Çupur ( Çupırê) yaylasına doğru yola koyulduk. Yol engebeli, yol taşlı, yol yıllar önce yapılmış haliyle öylesine kalakalmış, sürekli yılan gibi tehlikeli virajlarla, farkında olunmadık bir şekilde yükseliyordu.
Çelikhan önce tütünüyle, sonra balıyla tanınmış ve meşhur olmuş ilçelerimizden biri. Bu nedenle yol kenarında zaman zaman arı kovanlarının bulunduğuna şahitlik ediyorduk. Ancak anlamadığımız, o herhangi bir canlı hareket edecek olsa görünmesi muhtemel olan ve yükselen o dağlar arasında arılar nasıl bir şekilde besleniyorlar ki bal yapabiliyorlar, doğrusu akıl erdirememiştik.
Patika sayılabilecek taşlı ve engebeli yolda Hacı Hoca’nın Sembol marka taksisini hangi akılla o yola vurduk bilemiyorum. Çünkü yolda ilerlerken aracımızın altına vuran her taşın çıkardığı ses, açık-seçik söylemedimse de inanın içimi, yüreğimi acıtıyordu, sanki başıma değmiş gibi hissediyordum. Olan olmuştu artık, artık bir yola koyulmuştuk ve sonun kadar da gidecektik.
Şu dönemeçten sonra, şu tepeden sonra gideceğimiz yer görünecek derken, epeyce yol kat ediyorduk. Hacı hocanın dediğine göre taksi kilometresi 5 km. Zerban’ı geçtiğimizi gösteriyordu. Belki sayısal olarak uzaklık çok az gelebilir, ama bu yolun çok dar, zor ve çetin olması, ilerlemenin hayli güç olduğu düşünülünce, uzun, gidilmesi zahmetli ve yorucu bir yol oluyordu. Bir ara geri dönmeyi düşündük ama dönüş alabilecek bir yer dahi bulamıyorduk, bir tarafı dağlardan kopup gelen büyük kayalar yol kenarında, diğer taraf ise uçurum sayılabilecek Kuru Dere yatağı vardı. “Artık olan olmuş!” diyerek, ağır aksak ilerliyorduk. Kuru Dere’yi geçmeye çalışırken, yoldaki çakıllarda kalakaldık. Aracımızdan inerek, daha hafif olarak ilerlemesini, tırmanmasını sağladık. Bir süre yol yürüdükten sonra, nihayet yayla göründü ve biz de tekrar aracımıza binerek ilerledik.
Kör nokta olabilecek, çıkışı olmayan sokak gibi olan bir dağın yamacında bulunan Çupur ( Çupırê) yaylasına varmıştık. Çevredeki dağlarda herhangi ağaç ve bir canlıya rastlamak mümkün olmadı için, yaylanın ağaçlık olan bölgesi ortamda çok harika ve muhteşem bir görüntü sergiliyordu.
Buraya çıkmak, hele altı yere yakın olan bir araçla yola çıkmak, inanın akıl karı değildi; ama biz yapmıştık, beceriyorduk. Yolda teker patlasa ya da motor bir arıza verecek olsa, orada biz bize kalakalırdık. Ne gelen, ne geçen, ne çoban, ne de başka bir insan bulmak mümkün değildi. Herhâlde gece vahşi hayvanlarla, özellikle çokça olduğu söylenen ayılarla baş başa kalırdık.
Çupur ( Çupırê) yaylasının girişine, çeşmenin başına vardığımızda, başka insanların olduğunu gördük. Doğrusu burada insanlara rastlayacağımızı düşünemiyorduk. Böylesine terkedilmiş, harabe görüntüsü veren bir yerde insanlar olduğunu görmek, hele aileleriyle beraber olduğunu görmek bizi bir rahatlattı, bize biraz özgüven verdi diyebilirim. Yalnız başına buralarda korkmamak, ürkmemek, kaygılanmamak ve endişelenmemek mümkün değildi.
Nereye gelmek istemiştik, nerelere gelmiştik. Hele soğuk olan bir pınarın yanında birkaç parça et yemek ve piknik yapmak için buralara geldiğimizi söylersek, gayet tabi kimse inanmazdı; ama gelmiştik ve buradaydık işte. Hem buz gibi akan bir suyun başında, bakir, keşfedilmemiş, insanların pek uğramadığı bir yayla olan (Zerban’dan 6 km.) Çupur ( Çupırê) yaylasındaydık.
…Devam edecek.
 Kerim Baydak
kbaydak61-artan@hotmail.com
{ "vars": { "account": "UA-91479741-1" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }