*** ÇOCUK ***

Abone Ol

*** ÇOCUK ***

“Asıl nasihâtin kimden geleceği hiç belli olmaz. Hayâtî önem taşıyan kimi nasihâtler, halk içinde ‘kılıksız’ olarak adlandırılan kimselerden gelmektedir. Çünkü onlar hayâtı yaşayıp da öğrenenlerdir.”(Torlakon)

İleriye dönük nice hayâllerle kurulur yuvalar. Özellikle kuşlar bu konuda çok başarılıdır. Hem eş seçimi, hem yuvanın inşâsı, hem de yavruların bakımı ve eğitimini başarıyla tamamlayıp hayâta kazandırmaları beni fazlasıyla hayran bırakmaktadır… İnsanların durumuysa her geçen gün biraz daha içler acısı bir hâl almaktadır…

Aileyi kurtarmak için bakanlık bile (Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı) kurulmuş olmasına karşın yıkım ve dağılışlar artarak sürmektedir. Anlaşarak evlenenler “anlaşmazlık” nedeniyle ayrılmaktadırlar. Anlaşmazlığa neden olan şey de genellikle gizlenen, sonradan eklenen veya değiştirilen maddelerdir. Katlanmak yerine isyan, sadâkat yerine nankörlük, uzlaşmak yerine şiddet teatisi, şükretmek yerine tamaha düşmek, önceden “ondan başkasını gözü görmez” iken “ondan başka herkesi görür” duruma düşmek… Dünya küçüldü ihtiyaçlar büyüdü, falan filan… Konunun bu kısmı çok su götürür ve kitap yazdırır. Kısacası sözünde durmayıp vefâyı katletmek ve kurbanlık yeni vefâlar bulmak için hayâl âlemine yelken açmak… İşte tam da burada kılavuzluk eden şey “Kötü Örneklerin Özentisi”dir…

“Maharetlerin ‘BEN’e, marazların da ‘SEN’e fatura edilip durduğu yerde huzur olmaz.”(Torlakon öğretisi)

İyi örneklerin özentisinde bile sorunlar varken, yani; dışı seni, içiyse onu yakıp duruyorken, başkalarının aklına mahkûm olmakla nereye varılabilir ki!... Bundan yirmi yıl kadar önce bir tv’deki canlı yayın konuğunu takdir bâbında “Topluma örnek iyi bir aile görüntüsü verdiklerini ve hiç mi anlaşmazlığa düşmedikleri”ni sormuştum. Sonradan pişman oldum sorduğuma, çünkü bir yıl bile geçmeden boşanmışlardıL… Âdemoğullarından zaten bekleyemeyiz; bir kumru veya angıtın eşini kaybettikten sonra ölünceye kadar yalnızlığı seçmesini. Onu yapabilenler zaten “seçkin” olanlar. Fakat işin ucunda “Eşref-i mahlûkat” diye bir yaratık var. İşte bu “çok şerefli yaratık”ın, Âdemoğullarının % kaçını teşkil ettiğidir kafama takılan. Her neyse, benim özendiğim örneklerin kuşlar olduğunu zaten en baştan îtiraf etmiştimJ… “Serçe kadar olamadım” der bir Elbistan Türkümüz… Spor salonuna gelen kimi gençler îtiraf ediyorlar “daha önceki idôllerimiz Amerikalı sporculardı, artık sen oldun” diyorlar. Hiç de hoş bir ifade değil (idol: put, tapılan) olsa da, bu kadar gerilimden sonra, örnek olma açısından azıcık morâl vericiJ

“Önder bekleme, örnek ol! Toplumun takdîrine mazhar olan örnekler, kendileri istemeseler bile, önder olmaya sevk edilirler." (Torlakon öğretisi)

Ailenin geleceğinin belirlenmesi konusunda yakın çevrenin yanında özellikle de “medya” denilen kılavuz çokça etkili olmaktadır. Fakat hâlihazırda bu etki olumsuz yönde gücünü göstermektedir. Halkın gözü önünde sürekli olarak arz-ı endam eden kötü örneklerin yedikleri önlerinde, yemedikleri de arkalarındadır. “Kıroyum emme para bende, istediğimi yaparım” tarzında boy gösterip torunu yaşındakilerle bilmem ne yaşayan tiplere “dallama” mı derler yoksa “Hıyar Ağası” mı her neyse, topluma kötü örnek olan bu maymunsu şebeleklerin ekmekleri kesilmeli ve saltanatları bitirilmelidir!. Yozlaşmaya karşı inatla korumacı davrananlar ise öne çıkartılmalı ve desteklenmelidir. Toplum, kişiliği oluşmamış hışırlara değil, kemâle ermiş beşerlere özendirilmelidir…

Yıkılan yuvalarda ezikliğin çoğunu kadınlar ve dahası çocuklar çekmektedir. Korumasız kalan çocuklar istismarcıların öncelikli hedefi olmaktadır. Mağduriyet açısından kız veya erkek olarak birini öne çıkarmak doğru olmasa da, kızlar yaratılış gereği kendiliğinden birinci sırayı almaktadır. Hatta onlardan bir kısmı daha aile çatısı altındayken bile istismara uğramakta, derdini anlatamamakta, tırnağını-saçını yemekte ve nedensiz bilinen intiharların çoğunluğunu oluşturmaktadır. Sürekli olarak sorgulayıp durduğu hayatta her şeye rağmen biraz daha direnmeyi seçenler kendilerine destek olarak ilaç veya uyuşturuculardan medet ummaktadır. Kimileri de “belki peygamber gibi” bir hayat arkadaşım olur umuduyla yuva kurdukları gün intihara sürüklenmektedir…

“Doğayı SEVMEK doğamızda var. Sevdiklerimizi KORUMAK da doğamızda olmalı.”(Torlakon öğretisi)

Ah o sokak çocukları! Bir bakışlarıyla kitapları özetleyen kurbanlar. Her şeyin sorumlusu sanki benmişim gibi kendi kendimi kemirip durmama neden olan okları yüreğime çakanlar. Bir kuş kadar becerikli olamayan Âdemoğullarının hayat faturalarını ödemek zorunda kalan pırıl pırıl canlar. Üst başları kirli veya pejmürde olsa da, yüreklerinin lekesiz olduğundan hiç şüphem yoktur… Kendimi teselli etmek için onlara kulak vermeye ve yönlendirmeye çalışırım. Ekonomik olarak elimden pek bir şey gelmese de, kendilerini savunabilmeleri konusunda elimden geleni ardıma koymam. İçimden hep şu sesler yükselir: Bunları yeteneklerine göre eğitsek ne cevherler çıkar. Özellikle terörle mücadele edecek birimlerin arasına katılacak nice zımbalar var bunların arasında. Soğuğa, sıcağa, çöpteki ekmeğin mikroplarına karşı direnç geliştirmişler. Onlar gerçek hayatta kalma uzmanları, sahici sörvayvır (survivor), sağlam savaşçılar…

Demem o ki:

Çocuklarımız sırrımızı paylaşabileceğimiz arkadaşlarımız gibi olmalı, her şeyi paylaşabilecek cesareti bulabilmeliler,

Özellikle kız çocuklarımız çok küçük yaşlarda savunma sanatıyla tanıştırılmalı ve kendilerini özgüvenle savunabilmeliler,

Bizleri iyi örnek olarak alabilmeli, doğru kişiliğin nasıl olması gerektiğini bilebilmeli ve küçücük bahanelerle gülebilmeliler.

Bütün bunları, babasına hayatta bir defa olsun “baba” diyememiş ve onun yanında gülememiş bir evlat vasfıyla yazdımLJJJ

"EY DOST!

Dünyanın karanlığında kaldığını düşünüp, aydınlığa kavuşarak huzur bulmak mı istiyorsun? Her Mevlâna’nın bir Şems’i vardır; sen de kendi güneşini bulmak için aramalısın. Bulamadım diye umutsuzluk ve üzüntüye kapılma sakın; güneş (şems) olup da şavkıyan sen niye olmayasın?... Gülümseyen ey dost! Ben sende kendimi görüyorum. Senin yüzün gülerse, benim de gülüyor; mahzun olursan, ben de sararıp soluyorum."(Torlakon)

Kaynak: TORLAKON

http://www.torlakon.com/haberdetay.asp?ID=472