BİR DAKİKAYA NELER SIĞAR?

Abone Ol

Bir gece ansızın gelebilirdi; geldi. Göz göre göre, bağıra çağıra, yana yakıla, dört bir yana haykırarak geldi. 1 dakikada değişti her şey. Evimiz, sokağımız, şehrimiz; aklımız, fikrimiz, duygularımız ve hayallerimiz.

Devletin, iktidarların, siyasetçilerin, yöneticilerin, bakanlıkların, belediyelerin, yıllarca söylediklerinin de yaptıklarının da ömrü hepi topu 1 dakikaymış. Madem böyle ne gereği vardı bunca yalana, dolana, kavgaya, gürültüye. Meğer koca bir ülkenin anasını ağlatmanın ederi sadece 1 dakikaymış.

Neyin hesabını kapatmaya çalıştı ki tabiat anamız. Niye kızdığını bilsek de değer mi bunca emeğe, gözyaşına, acıya ölüme? 1 dakikaya sığacak kadar ucuz muydu insanlığımız? Bunun bedelini daha önceleri de çokça ödedik. 17 Ağustos 1999’da hem de 7.4 şiddetinde. Yine, peşin hem de gözyaşımızla.

Her şeyin başı sonu, ası astarı 1 dakika nasıl da sığdı. 1 dakikada ne olur ki...  Bebeğin vardır hayaller, umutlar büyütürsün yıllarca çocuk olur, sonra genç… En az on iki yıl zorunlu okursun yarım yamalak da olsa. İş, meslek, kariyer peşinde koşarsın sonra. Yetmez tabii, aşık olursun, sevdanın yeline kapılırsın bir süre, yeşerir tohumlar mutlu bir aile tablosunun gölgesinde. Bir gece ansızın geliverir zelzele yakar, kavurur gölgesini tablonun hem de 1 dakikada.

Zeki olmanın, deli olmanın, dans etmenin, gergin toplantıların, mitinglerin, konserlerin, top tüfek savaşmanın ederi de 1 dakikadır. Birbirimizi yemenin, kin kusmanın, Ali Cengiz Oyunlarımızın da gıybetlerimizin de hükmü bu kadarmış. İncir çekirdeğini doldurmayan 1 dakikanın esiriyiz. Gücümüz de hikmetimiz de bu kadarmış.

Derya deniz ettiğimiz zenginliğimizin bile 1 dakikalık ömrü varmış. Bir bakmışsın 22 ayarlık ezilmişiz molozların altında. Kavgan yok olmuş, küslüğün de. Artık açlık, susuzluk ve soğukladır savaşın. İşte şimdi geçmez hükmü cebindeki paranın. Bir yudum suyun da; bir lokma ekmeğin de kıymetini 1 dakikada öğrendik.

Meğer bu kadar kolay ve umarsızmış adına “hayat” dediğimiz tek dişi kalmış canavar. Bizi 1 dakika dolmadan sattı. Hem de onca biriktirdiğimiz değerlere rağmen.  Uğruna nice canlar yaktığımız, kavgalar ettiğimiz ideolojilerimizi de, inançlarımızı da yerle bir etti. Maddi, manevi biriktirdiğimiz ne varsa içine etti, hem de 1 dakikada. Yerimden, yurdumdan ve sevdiğimden etti. Ne varsa sildi süpürdü geçmiş ve geleceğe dair ne biriktirdiysem.

Bir kez daha anlattı “Zelzele” hem de kafamıza vura vura… Söktü, aldı; elimizde, avcumuzda, aklımızda ne varsa... Bir kez daha vurdu aptallığımızı(!) yüzümüze. Yerin dibine soktu. Siz adam olmazsınız dercesine salladı salıncağını. Düştük hem de hepimiz, savruldu insanlık bir kez daha gecenin zemheri ayazında. Ay, siyah kefenle kapamış gökyüzünü. Yıldızlar suskun. Olan bitenden bihaber bulutlar. Yalnız köpekler uyanık; çıkarcılara, ikiyüzlülere, gözünü para hırsı bürüyenlere inat.

Başladığımız yere dönmek hiç de zor değilmiş. 1 dakika yetti de arttı bile.  Bu 1 dakikaya binlerce ölüm sığdı, yüzbinlerce çığlık, kan ve gözyaşı sığdı. Öyle çok da böbürlenmenin bir anlamı yokmuş. Belki de en önemlisi; yıllardır kulak tıkadığımız vicdanımızı duymak da 1 dakikaymış nasırlaşmış kalbimiz yumuşaması da.