Ah!...Çocuk!...

Mutluluklar pazarlarda alınıp satılır oldu. Betonlaştı gözyaşları, yürekler katılaştı. Kimse kimseyi sevmiyor, anlamıyor, kimse kimseye acımıyor, yanmıyor. Güzellikler bile parayla alınıp satılıyor artık.

Abone Ol

Namussuzlar çoğaldıkça namuslular azaldı. Makamlar büyüdükçe beyinler küçüldü. Herkes fırsattan istifade edip cebini şişirmeye çalışıyor, yetimin, yoksulun hakkına tecavüz ediyor. Gözlerde güneşin sıcaklığı, vicdanlarda doğruluğun aklığı kalmadı çocuk. Yürekler gibi gözler de kirlendi.

 Sevinçlerimizi, şiirlerimizi, kitaplarımızı yok ettiler, alıp götürdüler bizden uzaklara insani duygularımızı. Toprağımız küs şimdi bize, göğümüz de. Bilmem nasıl anlatılır sahtekarlığın, cüzdanın ve vicdanın kirlenmişliği bir ülkede. Erdemin, fazilletin, sevginin ve dostluğun çürümüşlüğü...

Gökyüzü hepimizin değil mi? Ya yeryüzü. Neden vicdanları gibi gökyüzünü, yeryüzünü de kirletirler çocuk. Doğaya, insana, kuşa, çiçeğe, emeğe bu düşmanlık niye... Bilmezlermi ki, bunları sevmekle başlar yaşam. Bu kin, bu nefret, bu düşmanlıkla nereye varacak dünyamız. Bunlar sevmeyi bilir mi ah çocuk?

 Zerre kadar bir vicdan taşımışlar mı yüreklerinde?
Hayatta hiç sevmişler mi bir ırmağın türküsünü, gümbürtüsünü bir ormanın, durup dinlemişler mi bir pınarın akışını, yağmurun yağışını? . Bir türkünün, bir şiirin güzelliğini, bir dostluğun, bir sevginin sıcaklığını yaşamışlar mı hiç? Gülümsemişler mi çocuklara bahar gülleri gibi, okşamışlar mı saçını bir öksüzün. Vurmuşlar mı sesini dağlara, çağlayanlara? Oturup ağlamışlar mı yavrusu vurulmuş bir cerenin acısına. Duymuşlar mı oğlu mahpus bir annenin feryadını yüreklerinde...

Yalvarma güzel çocuk, dillerini utandırma. Utandırma dillerini, dillerin ki, dağ yelidir senin; Pınarların sesi, kuşların ötüşüdür. Bükme boynunu öyle, utandırma gözlerini, gözlerin gökyüzüdür senin, gözlerin mavi gülüşlü bir çiçek. Yalvarma çocuk; sesini utandırma, gülün kokusudur sesin; rüzgarın nefesi, ırmağın türküsüdür... Yalvarma çocuk; ellerini utandırma. Yokluk, yoksulluk kötü bilirim. Umudu, sevinci, onuru utandırma. En güzel senin ellerindir çocuk ekmeği tutan, suya uzanan....

Ey çocuk yoksulluğunu öfkeli bir bıçak gibi taşı yüzünde ama yalvarma, utandırma yüzünü. Utancını ve hıncını güneşin sarısı gibi yüreğinde sakla. Unutma seni ağlatanları. Unutma utanması gerekenleri ama sen ağlama, utandırma gözyaşlarını. Aşk için ağla, dostluk için, sevgi için. Ama yoksulluğun için ağlama, yalvarma, utandırma gözyaşlarını çocuk. Bırak dereler ağlasın senin yerine, rüzgarlar, pınarlar ağlasın ama sen ağlama. Senki, baharın çiçeği, çiçeğin kelebeği, sevginin emeği, toprağın bereketisin çocuk... 

Deli taylar gibi sev yaşamı, aşkı sevgiyi, umudu. Yüzün her koşulda onuru, öfkeyi, sevinci, direnci taşısın; Yılgınlık, bezginlik olmasın. Yeri geldiğinde sormalısın hesabını yoksulluğun..

Elimden tut ey çocuk; utandırma ellerini. Adın umut senin, adın sevgi, adın barış, gelecek senin ellerinde, ellerini utandırma çocuk...Tut elimden güneşe yürüyelim, sevince, umuda, neşeye yürüyelim. Tutki, güneş doğsun, serçeler sevinsin. Zulümler, karanlıklar çekilsin üstümüzden. Tut ki, tomurcuklar açsın, büyüsün çocuklar, serceler uçsun, tohumlar ekilsin, yeşersin umutlar.

 Bir demet ışık saçılsın dünyaya, kapılar açılsın, kalmasın esaret, kalmasın ezilmişlik, kalmasın açlık. Kimse kimseye avuç açmasın, çocuklar ağlamasın, utanmasın analar, babalar yokluktan yoksulluktan. Nuri Can ne güzel söylemiş değil mi!?...
Bütün  çocuklarımıza güzel  bir gelecek diliyorum.