Afrikalılarla Beraberdim
Hatta Azerbaycan, Bosna Hersek ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nden de temsilciler vardı. Keza ülkemizde birçok ilde katılım sağlanmıştı.
Kış mevsimi olmasına rağmen; İlkbahar’ı andıran günler geçirdik Ankara’da. Dedeman Hotel’de gerçekleşen toplantıda, dünyadaki su rezervleriyle ilgili konular işlendi.
Suyun konumunu daha öncede biliyordum; ancak insanların geleceği açısından ne kadar önemli olduğunu bir kez daha anladım.
Her ülkenin temsilcisine söz verildi ve hepsi de kendi ülkesindeki kaynaklarla ilgili detaylı bilgiler sundu. Katılımcılar ise, büyük bir sabırla dinledi kürsüdeki temsilcileri.
Orada anladım ki, yeryüzündeki canlılar için su, en az petrol kadar kıymetlidir. Oysa yüzeysel olarak düşündüğümüzde; petrolün çok büyük stratejik bir öneme haiz olduğunu biliyorduk.
Meğer insanların yaşamını idame etmesi açısından, su da en az petrol kadar önemli ve stratejik bir konumdaymış.
Su olmadan yaşamın sürdürülmesi mümkün değil. İnsan vücudunun yüzde altmış beşi sudan oluşmaktadır.
Dünyanın dörtte üçü su ile çevrili. Ancak dünyadaki mevcut suyun yüzde doksan dokuzu denizlerde ve okyanuslardadır. Dolayısıyla deniz ve okyanustaki suyun tuzlu olması hasebiyle insanların ve bazı canlıların yaşamına pek faydalı değil.
Yapılan hesaplara göre; dünya genelinde bulunan suyun, ancak yüzde biri canlılara hayat vermektedir.
Bu yüzde birlik suyun ise, emperyalist güçler tarafından göz koyulmuş olduğuna vurgu yapıldı toplantıda.
Katılımcılara baktım; hepsi mazlum ve sömürülen ülkelerin temsilcileri ve her biri batılı ülkeler tarafından bir şekilde tahakküm altına alınmış.
Afrikalıların tamamı siyah tenli ve her halinden mazlum oldukları belli… Onların garip duruşunu, sitemli sözlerini duydukça; emperyalist batılıların gaddar ve sömürücü olduğunu bir kez daha anladım.
Kara kıtanın mazlum halkını bugüne kadar sömürdükleri yetmezmiş gibi; şimdi de onların suyuna göz koymuş, geleceğini karartamaya yeltenmişler.
Bugüne kadar her ne kadar sömürüldüyseler de, söz konusu düzenin devam etmemesi açısından, bir şeyler yaparak, gerekli önlemlerin alınması için, çaba harcanması gerektiğini savunmaktadırlar.
Osmanlı ruhunu anladıkları için; Türkiye’ye gelmiş, bizlerden destek beklemektedirler. Eminim böyle gelmiş; ama böyle devam etmeyecektir. Önümüzdeki yüzyılda insanlık ön plâna çıkar, sömürü düzeni tarihe karışır, insanlık huzur ve mutluluğa gark olur.
Selam, sevgi ve gönül dolusu muhabbetlerimle…