Yaklaşık 70-80 yıldan bu yana toplumda alışılagelmiş gelenek, görenek ve törenlerden bazıları yerini 2003’ten bu yana yeni bir anlayışa, bakış açısına bırakmaya başladı. Bunlardan biri de yılbaşı kutlamaları ve kutlama şekilleri oldu. Batılılaşalım derken Türk ve Müslüman inanç ve geleneklerini buzdolabına koyup yerine Hıristiyan inanç ve geleneklerinden bir kısmını alan eski yaşam biçimin yerine, halkının % 99’u Müslüman olan bir ülkede yeni bir yaşam biçimi oluşmasının normal karşılanması gerektiği kanısındayım. Bu, Hıristiyan toplumu inkar veya ret etme değil, aksine yalnızca kendi değerlerimizi korumaya yöneliktir. Yüce Allah isteseydi Müslüman ve Sünniler dışındaki inanç sahiplerini, bırakalım bir gecede yok etmeyi, en azından zürriyetsiz kılarak 100-150 yıl sonra kendiliğinden yok olmalarını sağlayabilirdi. Hiç birimiz Yüce Allah’tan daha adil olamayacağımıza göre Allah’ın eşit koşullarda yaşam hakkı tanıdığı diğer inanç sahiplerine naçiz birer kul olarak bizler, niçin eşit koşullarda yaşam hakkını çok görelim? Veya, O’nlar bize niye çok görsün? Torunları olarak övündüğümüz Osmanlı İmparatorluğunun üç kıtada at koşturmasının nedenlerinden biri işte bu hoşgörülü adil davranış olmuştur, adaletsiz bir kalkınma değil, adaletli bir kalkınma hedeflenmiştir. Herkesin kendi inancını serbestçe yaşamasına ve ibadetini yapmasına imkan tanımış, devletin imkanlarını belli bir zümreye değil, herkese açmıştır.

Süryani’lerin bayramında kiliseye, muharrem ayında cemevine gitmekten kaçınmayacak, öte yandan inancımız gereği kendi namazımızı da camimizde kılmaya devam edeceğiz. Bu takiyye değil, aksine hümanist olmanın gereğidir. Adıyaman’ımızda şimdiye kadar terörün yeşermemesinin en önemli nedenlerinden biri de bu olsa gerek. Zaten tasada, kıvançta bir olmanın, bir millet olmanın gereği de budur.

Gelelim yazımızın başlığına; Adıyaman Kadiri ve Rufai Mutasavvufları İnsani Yardımlaşma Derneği’nce, Mekke’nin Fethinin 1385’nci yıldönümü münasebetiyle düzenlenen geceyi Belediye Konferans Salonunda izledim. Salonun hınca hınç dolduğu gecede dernek Kadın Kolları Başkanı Habibe Çelik’in; “Hak peygamberlerden Hz. İsa 1 Ocak’ta doğmuş ise bir peygamberin doğumu hiç alkol, kumar, fuhuş ve çılgınlıkla kutlanır mı? O halde gelin Hz. İsa’nın ruhuna Fatiha okuyalım…” dediği açış konuşmasından sonra İlahiyatçı Yazar Mehmet Dağtekin Mekke’nin fethinde yaşanan anekdotları aktardı: On bin kişilik ordu ile fetih için Medine’den Mekke’ye doğru yürüyen Hz. Muhammed, yol üstünde bir köpeğin yavrularını emzirdiğini görünce ordusunun yolunu yandaki patika yola çevirmiş ve böylece savaşa giderken bile bir hayvanı dahi rahatsız etmekten kaçınmış, “Kılıç kaldırmayana dokunmayacağız” diyerek bir damla kan dökmeden Mekke’yi fethetmiştir. Mekke’nin su dağıtım işini yapan Osman Bin Talha adlı müşrik, fetihten sonra Kabe’nin anahtarını Hz. Muhammed’e verince, onca müslüman dururken o işin ustası diye anahtarı geri veriyor, işine devam et diyor. Böyle bir adaleti gören Osman, aynı anda müslüman oluyor.”

Bunları dinleyince verimlilik ve yeteneği bir yana bırakıp sırf Alevi veya Sünni diye işe almayan veya işten çıkartan “müslüman(!)” yöneticileri düşündüm. İnsan hakları bildirgesini ilk okuyanın Hz. Muhammed olduğunu biliyordum, ama hayvan hakları savunucusu olduğunu yeni öğrenmiştim.

8-10 yaşlarında üç kişilik Minik Kızlar İlahi Grubu, İlahi Ezgiler ve Devran Ekibi ile ve Semazen Ekibinin gösterileri görülmeye değerdi.

Son konuşmacı Dernek Başkanı Ahmet Sertaç Gülter’in ise, vali ve belediye başkanının olmayışına; bazı etkinliklerde rastlandığının aksine sitem etme yerine, onların halka hizmet etmek amacıyla başka programlarından dolayı gelemediklerini samimiyetle söylemesini taktir ettim. Medine Valisi Ömer Bin Abdulaziz’in adaletinden söz etti. Nitekim 3.6.2013 tarihli köşe yazımda belirttiğim üzere Mehmet Dağtekin de, Ömer Bin Abdulaziz’in yönetimini, 1992 yılında İlahiyat Fakültesi lisans tezi olarak kitaplaştırmıştı.

Evet, bir yeni yıl(!), afedersiniz Mekke’nin Fethi yıldönümü kutlaması böyle yaşandı. Darısı önümüzdeki yıllara olsun inşaallah…

MERHABA: Yazılarımı Adıyaman’da Bugün Gazetesinde yayınlamama kararımı aynı gazetede 2.12.2015 tarihinde kamuoyuna açıkladıktan 15 gün sonra dostum Mustafa Yücekaya, imtiyaz sahibi olduğu Güne Bakış Gazetesine davet etti. Allah nasip ederse yine “Işıldak Kalem” olarak burada ve tüm yazılarımın arşivlendiği www.isildakkalem.net’te birlikte olacağız. Herkese merhaba…