Hem bu deveyi güdecek, hem bu diyarda kalacağız. Çünkü deve de bizim, diyar da.      Rasim Özdenören

Kudüs meselesini ne kadar yazsak da azdır. Ama bu iş sadece yazmakla yeterli olur mu, bilemem. Bugün başka bir konuya değinmek istedim, ama Kudüs konusunu es geçip başka bir konuya değinmek de olmadı, çünkü kendimce yeteri kadar değinmediğim için tekrardan yazma ihtiyacını duydum. Yazmak yeterli mi, tabii ki değildir. Sesimizi, serzenişimizi ve duygularımızın tercümanı olarak naçizane olarak köşe yazılarıyla ifade etmeye çalışıyoruz. Bu vesile ile bir kişi olsa da yazdıklarımızı görüp bir etki yaratabilirsek bu anlamda kendimi mutlu hissederim.

Asıl mesele olan Kudüs, bir kişinin çıkarları ya da yönetimde söz sahibi olması için iki dudağı arasında olması kadar saçma olamaz. Bu zatın keyfe keder hali için oldu-bittiye getirmek, ancak hukuksuz ve haçlı zihniyetin tezahürü olabilir. Bu çıkmazın içinden çıkmak için 20 milyon dolarlık destek için Kudüs sözü verip ahlaksızlığın daniskasına imza atıyorlar. Kendi ülkesinde bile böyle bir rezilliği için de medya, siyaset ve birçok kişi tarafından da büyük tepkilerde çekti. İç siyasette sıkışmışlığını ve bu zor durumdan kurtulmak için her türlü destek ve dikkatleri dış politikaya yöneltecek şekilde gelişmesi önemli bir adım oldu kendisi için.

ABD başkanlarının ve yöneticilerin Yahudilere çalıştığı ve güçlü adamların olduğu artık dünyaca bilinen bir gerçektir. Bu adamlara yaranmak için her türlü insani değerlerin hiçe sayıldığı inkâr edilemez. Bu işin arkasındaki asıl unsur İngiltere’dir. Kudüs, İngiltere’nin sinsi ve hain siyasetiyle kurulmuş, kurulduğu günden bugüne kadar ABD tarafından silah teknolojisi bakımından finanse edilen, Ortadoğu’ya bırakılmış İngiliz gayrimeşru çocuğudur. Şu bir gerçek ki bugün en büyük terör örgütü İsrail’dir.  Bu gayrimeşru devlet kendini ayakta tutabilmek için 1948’den bu yana Ortadoğu’da terör estirmektedir. İsrail bir devlet değil, bir terör örgütüdür. Batı ve özellikle de ABD’nin desteğiyle ayakta duran ve birçok terör örgütüyle dolaylı ya da direk olarak hepsinin arkasında, yanında ABD vardır. İsrail de ABD’nin sekiz milyon üyesi olan terör örgütüdür.

Daha önce de olduğu gibi bugün de İsrail yayılmacılığına itiraz eden bir İslam dünyası yok. Mısır darbeci Sisi yönetimin de İsrail’in emrine amade vaziyette. Çünkü Sisi’nin başa gelişi herkesçe malumdur. Suriye büyük iç savaşın ardından parçalanma riskiyle baş başa. Irak işgal edildi, terör yatağı haline gelindi; siyasi ve askeri ekonomik olarak parçalandı. Bu durumdan istifade etmek isteyen İran var. S. Arabistan ve BAE, İsrail ve ABD’nin lokomotifi gibi hareket ediyor. Afganistan ve Pakistan var olan sıkıntıları yetmezmiş gibi başlarına ele olan DEAŞ’lılar var. Neticede İslam dünyasının zayıflığı ve parçalanmışlığında doğrudan katkısı olan ABD tarihi bir fırsat olarak görüyor.

Tüm yaşanan süreçte doğru adım atabilmek önemlidir. Birisine kızıp, bir başka versiyona yanaşmak da olmaz. Bizim üzerimize üşüşen kargaların niyetleri belli. İşte bu kargaşadan yararlanmak isteyen başka durumlar ortaya çıkıyor. Sözde Suriye’den askerini çekeceğini söyleyen Rusya, Ortadoğu’dan çekilmiyor tam aksine Ortadoğu’ya yerleşiyor. Putin’in, Mısır’ı ziyareti, Kudüs konusunda rol üstlenme çabası bunu gösteriyor. ABD’nin yanlışları Rusya’nın Ortadoğu’daki yapılanmasına fırsat doğmuş vaziyette. Türkiye, Rusya’nın Ortadoğu’ya dönüşünde ön ayak olma yolunda adım atmamasına dikkat etmesi gerekir. Bir beladan kurtaralım derken başka bir güce teslim olmayalım, etmeyelim.

Vesselam!