Adıyaman’ın temel geçim kaynağı tütünün genç kızın çeyizi, çocuğun eğitim masrafı, oğlunu evlendiren bir babanın alın teri olduğunu vurgulayan Ulubey, “Tütün onun her şeyi.” dedi.

“Abla ben tütünle üniversitemi bitireceğim”

Tütünün merkezi olan Çelikhan Bulam’da tütün üreticilerinin sorunlarını dinleyen Ulubey, şunları aktardı:

“Beni duygulandıran bir gencimiz şunu söyledi; ‘Abla ben tütünle üniversitemi bitireceğim. Yani onun parasıyla üniversiteyi okuyacağım. Tütünüm giderse ben ne yaparım’ dedi. Şimdi tütün bu kadar hayati bir önem taşıyorken Adıyaman halkımız için, bizim de Adıyaman’ın temel bir sorunu olan tütün karşısında bırakınız tütün üreticiler karşısında, çiftçilerin emeği karşısında duyarsız kalmamız mümkün değil. Adıyaman ilimiz, ırgat ili ve on binlerce ırgatımız var. Başka illere çalışmaya giden, Adana’ya giden, Karadeniz’e giden Urfa’ya giden, Niğde’ye patatese giden halkımız, evinin önünde kendi tarlalarında yerli ve milli diyorlar ya, yerli ve milli olan tütünlerini dikmeleri bir dönümlük araziye, iki dönümlük araziye, beş dönümlük araziye dikmeleri ve onunla evini geçindirmeleri yani nasıl bir suç olabilir? Nasıl terörle eş değer olabilir? Ben bunu anlamakta inanın çok zorluk çekiyorum.”

“Üretici şaşkın”

Üreticinin kafasında kooperatifleşme konusunda çok soru işaretinin olduğunun altını çizen Ulubey, “Bakın 2017 yılında, kendi üreticisine hapis cezasını ön gören, kanun teklifini yasalaştıran kim? Mevcut AK Parti iktidarı. Şimdi topu başkalarına atmanın ben hiçbir manası olduğunu düşünmüyorum. İşte bununla kooperatifleşmeden bahsettiler. Tütün kooperatifleri kuracağız falan bunu da başaramadılar. Bu kooperatifleri kimler kuracak ve bu şartlar ne, ekonomik olarak zaten üretici bitmiş durumda. Maddi açıdan zorluk çekiyor. Yani inanın bu da oturmadı. Kaldı ki benim sahada gördüğüm şey insanlar kooperatifleşmeyi de bu şekilde istemiyor. Çünkü ucu açık ne olacağı belli değil. Ben ne kadar ödeyeceğim, vergim ne kadar olacak, hatta yüksek bir vergiden bahsediliyor. Yani onun için üretici şu an şaşkın.” ifadelerini kullandı.

“Ambarlarımızda tonlarca tütün bekliyor ne yapacağız”

Ulubey, üreticilerin eylemine ilişkin ise şu ifadelere yer verdi:

“Adıyaman halkı günlerdir meydandaydı, onlar sadece ekmek teknelerinin peşindeler. Onların terörle herhangi bir alakaları yok, herhangi bir ilgileri yok. Evet bu olayı provoke eden elbette olacak ama ne yapacak güvenlik güçlerimiz, kimin hangi niyetle nasıl orda olduğunu kendisi tespit edecek. Yani işi getirip farklı boyutlara götürmek, bundan sonra 6 ay gibi bir uzatma söz konusu. Peki 6 aydan sonra üretici ne yapacak? Yine aynı şey, yapmayın bunu. Bu bekleyiş o kadar zor ki. Yani çiftçi bana diyor ki Fatma hanım bana ne olacak bize ne olacak. Ambarlarımızda tonlarca tütün bekliyor ne yapacağız? diyorlar. Yani gerçekten çok üzgünüm. İlim adına, ülkem adına çok çok üzgünüm.

“2004 yılında tekeli kim kapattı?”

Bakın İstanbul sözleşmesine 2011 yılında AK Parti imza atmadı mı, kabul etmedi mi?  İstanbul sözleşmesini bir gecede ne yaptılar. İmza attıkları sözleşmeyi bir gecede fesh ettiler. Peki bir gecede tütünü yasal statüye kavuşturacak güce sahip değil midir mevcut AK Parti iktidarı. Ben bunu da buradan sormak isterim Adıyaman halkımız adına. Ben de şunu sorarım 2004 yılında tekeli kim kapattı? Kim kapatmışsa bu sorunun muhatabı da bence o dur. O gün yapılan kapatmalar bugünün ayak sesleri ki tekel özelleştirildi, Telekom, sanayinin ham maddesi Petkim benim içimi acıtır. Bunların hepsini özelleştirdik. Yani üretmeyen bir ülke nasıl ayakta kalır. Sıcak parayla hep ekonomistlerde anlatırlar. Tabiri caizse sıcak para duvara tosladı, bu kadar. Tabi ki o güce sahip devletimiz. Elbette bunu yapabilir. Üretmeyen, hep hazırı yiyen bir duruma gelmiş durumdayız yani. Nasıl büyüyeceğiz biz? Dünya ülkeleri ile nasıl yarışacağız Allah aşkına. Yani ürettiğimizi tarımda, sanayi de ne kadar üretirsek, ne kadar adaletli bir gelir dağılımı bu topluma yayarsak, toplumda huzur ve refah içerisinde yaşar, insanlarda huzurlu olur, ülkemizde huzurlu olur ve biz dünya ülkeleri ile yarışırız. Bana söyler misiniz şimdi hangi dünya ülkeleri ile yarışıyoruz? Sadece kendi enerjimizi içimize harcıyoruz şu an. Dikkat edin bir birimizle kavgalıyız, birbirimizi yok sayıyoruz, birbirimizi incitiyoruz. Biz bu şekilde nasıl güçlü bir ülke olacağız ben merak ediyorum.”

“Gençlerin yüzde 70’i mutluluğu dış ülkelerde bulmuş”

Yapılan bir ankette gençlerin yüzde 70’inin dış ülkelerde mutluluğu bulduğu sonucunun çıktığına dikkat çeken Ulubey, “Ben bulursam oraya gideceğim. Gitmek istiyorum. Peki bir insan neden ülkesini terk eder? Bir genç neden anne ve babasından kopar, doğduğu topraklardan kopar başka ülkeye umut bağlar oraya gitmek zorunda bırakılır? Bunu hiç sordular mı kendilerine, kendilerini hiç yargıladılar mı bu konuda? Ülkemizde büyük bir beyin göçü olacağını ben kendi yazılarımda, makalelerimde dile getirdim ama ne yazık ki kendimizi tam anlamıyla ifade edemedik, anlatamadık.” dedi.

“Keşke sağlıkçı olmasaydık da, ay çiçek yağı olsaydık yüzde 60 zam gelirdi”

Halkın ekmeğinin peşinde koşmak için örgütlenmeden alanlara yöneldiğine işaret eden Ulubey, şöyle devam etti:

“Bakın Fatma Ulubey 4 yıldır yargılanıyordu kimsenin haberi yoktu. Ama onlar için mücadele ettiğim halk, bugün hiçbir şekilde örgütlenmeden kendisi ekmeğinin peşinde koşmak için alanlarda. Biz böyleyiz. Hani son noktaya geldiği zaman yani büyüklerimiz bir şey derdi: “Bir insan öldüğü zaman dermiş ki ah ölen benmişim?” O zanneder ki ölmemiş. Hep atalarımız böyle derdi. E şimdi öldükten sonra artık böyle bir şey yapmaya çalışıyorsunuz ki bu imkansız.

Onun için şunu söylemek istiyorum. Bunu muhalefet yapma anlamında demiyorum. Bugün ülkede 19 yıldır ülkeyi yöneten AK Parti iktidarıdır. Mevcut AK Parti iktidarıdır. Ülke bugün iyiye gitmiş olsaydı da biz bugün derdik ki AK Parti şu şu konularda ülkeyi ileriye götürdü. Ama geriye gittiği için mesuliyet kendilerine ait her ne kadar kabul etmez iseler de. Bakın sağlıkta ne diyorlardı. Sağlıkta çağ atladık diyorlardı. Pandemi döneminde canları pahasına mücadele eden sağlıkçılarımıza biz alkış tuttuk ama şimdi ne yapıyoruz? Geçenlerde de bir haber düştü kamuoyuna. Sağlıkçılara ek ödeme yapılmıştı. Şimdi ise faiziyle bu ücretler isteniyor. Şaşırdım ben. Böyle bir şey olabilir mi? Yani bunu mu sağlıkçılarımıza reva gördüler. Böyle bir şey olabilir mi? Bu kamuoyuna yansımıştı. Ben de buradan paylaşmak istiyorum. Hatta bir pankart gördüm. Ben onu da paylaşacağım. “Keşke sağlıkçı olmasaydık da, ay çiçek yağı olsaydık yüzde 60 zam gelirdi,” diye bir pankart asmışlardı. Çok ilgimi çekmişti.

Ayrıca atanamayan sağlıkçılar atama bekliyor. 470 bin diplomalı sağlıkçı atama bekliyor. Çok yazık, yani ben çok çok üzülüyorum. Ve hatta dediler ki yok efendim bizim açığımız yok, sonra mevcut iktidar “acilen 131 bin atama yapmamız gerekiyor” dedi ki bu sayı çok fazla. Yani birini söylediğini diğeri inkar edebiliyor. Böyle bir ortamda yaşıyoruz. Oysa bilmiyorum ülkeyi yönetenler özellikle 19 yıl yöneten bir iktidarın halka güven vermesi gerekirdi. Ama şu an hangi alana bakarsanız bakın güvensizlik oluşmuş durumda. Şhakespear’in bir sözünü hatırladım diyor ki ” Ben bu halkın bir daha AK Parti iktidarına güveneceğine inanmıyorum ve önümüzdeki seçimde halk gereken cevabı sandıkta verecek diye düşünüyorum. Şunu da Adıyaman halkımızla paylaşmak istiyorum. Ülkeyi yönetenler, iktidarlar gelip geçicidir. Bunları yıllardır yazılarımda yazdım. Hangi siyasi düşünce olursa olsun ama ülkenin çıkarları kalıcıdır. Ve hatta batı ülkelerin kırmızı çizgileri vardır. Eğitim sistemiyle kimse oynayamaz, sağlık sistemiyle kimse oynayamaz. Ama biz ne yapıyoruz? Kendi ideolojimize göre hangi siyasi parti iktidar olmuşsa kendi ideolojisine göre eğitim sistemi dayatıyor. 4+4 sistemi bugün sınıfta kaldı. Gördük, çöktü.

Bakın sadece tütün değil. Bugün tarımsal faaliyetlerin, girdilerin ne kadar pahalı olduğunu görüyoruz. Mazotların, doğalgazın ne kadar pahalı olduğunu görüyoruz. Müjde! Doğalgaz bulduk diyoruz. Arkasından doğal gaza zam geliyor. Böyle bir ülkeyiz. Artık şimdi artık ne diyeyim. Çiftçi traktörünü satmak zorunda kalmış. Bu ne hale geldiğimizin bir göstergesidir. Sosyal medyam da bir okurum yazmıştı. Demişti ki ya biz ne güzel şeker pancarı üretiyorduk. Hatta ben de çalıştım şeker pancarında. Yani kamyon kamyon giderdi. Hatta o traktörlerde kamyonlarda dökülürdü şeker pancarları ve çocuklar toplarlardı. O günleri unutmadık. O günleri hatırlıyoruz. Bize ne oldu bu kadar dışa bağımlı hale geldik.

Siz tarım politikasını güçlü kılarsınız, tarım politikanız bağlayıcı olur. Siz denetlersiniz. Vatandaş da, çiftçide ona göre ya ben bugün yaptım ama bir yıl çok, bir yıl az işte gelir çok olunca maliyet düştü şu, bu. Yani bunların önüne geçmiş olursunuz. Bizim bir tarım politikasının olmayışı bu mağduriyeti yaşatıyor kanımca. Yani ülkenin ciddi anlamda bir tarım politikası oluşturması gerek. Adıyaman’da bakın siz uluslararası sigara kartellerinin ülkemizdeki bütün piyasaya hakim olmak için mücadele edebilirler. Ama sen kendi çiftçinin yararına olacak işlemlere imza atmalısın. Bugün ülkemiz torba yasalarına yönetiliyor. Bir gecede bir kanun geçiyor ve vatandaş bunu sorgulamadan, vatandaş arasında bir tartışmaya yol açmadan geçiyor yani. Kimse de farkında bile değil.”

“Ekmek ne sağcıdır, ne solcudur”

“Ekmeğin siyasi ideolojisi olamaz” diyen Ulubey, “Ekmek ne sağcıdır ne solcudur. Ekmek siyaset üstüdür. Lütfen insanların ekmek teknesine dokunmayın ve Adıyaman’ın tütününe dokunmayın. Bırakın üreticiler üretsin. Nasıl satıyorsa satsın. Siz yine denetleyin, siz yine vergi alın. Onlar zaten bunu istiyorlar ki. Onlar biz vergi vermeyiz demiyorlar ki. Ama lütfen onları getirip terörle eşdeğer yapmayın. Bu Adıyaman’a da,  Adıyaman halkına da büyük bir haksızlık olur. Bunun için ben mücadele ediyorum. Biz ülkemizi, bayrağımızı seviyoruz. Biz hepimiz bu ülkeniz, bu bayrağın altında yaşıyoruz.

Peygamber efendimiz bakın “komşusu aç iken kendisi tok yatan bizden değildir” diyor. Peki o zaman ümmeti Muhammedim diyorsun, dinden vuruyorsun ama dinin gereklerini yerine getirmiyorsun. Ne ile gelirsen gel, kul hakkıyla gelme diyen yüce Allah değil midir? Peygamberden bahsetmişken Medine Vesikası aklıma gelir. Ki o dönemde peygamber efendimiz inanan inanmayan, Hristiyan, Musevi ve herkesin hak hukukunu gözeten bir vesikayla büyük bir devrim yaratmıştır.

Peki biz onun ümmetiysek, onun yolundan gidiyorsak neden haksızlığa göz yumuyoruz? Neden haksız şeyler yapıyoruz? Bunu ben buradan sormak istiyorum ve bunu bizler basın adına dile getirdiğimiz zaman biz muhalif oluyoruz. Var mı böyle bir şey? Ben şunu her zaman söylerim. Siz evladınız bir yanlış yaptığı zaman siz kendi evladınızı, kendi çocuğunuzu uyarmazsanız, siz onun yanlışına ortak olursunuz. Onu uyarmanız, onu sevmiyor anlamına mı gelir? Siz çocuğunuzu sevmez misiniz? Ama yanlış yaptığı zaman dersiniz ki çocuğum dur sen yanlış yapıyorsun. Ama artık kimse kimseyi eleştirmiyor. Farklı görüşlerimiz olabilir, farklı inançlarımız da olabilir. Zaten böyle olmaz ise bir tuhaflık vardır. Bu demokrasinin gereğidir. Biz demokrasiyi içselleştiremedik.”

Kaynak : PHA

Editör: Adıyaman Haber